Muhittin Gümüş

Halis Öğretmen


Скачать книгу

erken kapattı, böylece ellerim tazelendi. Yaklaşık on beş gündür çalışmadığım için nasır kalmadı.” dedi. Müdür, madenci olarak kabul edildiğini hemen ilan ettiğinde sevinçle hüznü bir arada yaşıyordu.

      Aralık ayının ilk günlerinde soğuk bir gece yarısı kahveden eve geldi ve henüz uykuya dalar dalmaz, kapısı çalındı. Israrla kapının uzun uzun vurulmasından dolayı endişelendi. Yavaşça kalkıp baktığında gelenin postacı Vehbi olduğunu gördü.

      – Hayırdır Vehbi?

      – Dursunbey ilçesinden geliyorum Hocam. Hediyemi sakın unutma! Gece yarısı mektubunu yetiştirdim… Yarın sabah 08.30’da Balıkesir İşçi Bulma Kurumunda hazır olacaksın! Acele et! Mezitler istasyonunda İzmir Ege Ekspresine yetişmeye bak! Treni mutlaka durdurmalısın! Yoksa hakkını kaybedersin!

      – Tamam, hemen hazırlanıyorum Vehbi. Sağ ol kardeşim.

      Halis Öğretmen, davet mektubunu açıp okuduktan sonra giyinip yola çıktı. Her taraf zifiri karanlıktı. Hiçbir şey ve hiçbir yer gözükmüyordu. Derelerden, çukurlardan zar zor geçiyordu. Uzaklardan kurtların ve köpeklerin ulumaları duyuluyordu. Karanlıkta dallara takılıyor, düşüyor, kalkıyordu. Tek korkusu treni kaçırmaktı. Gecenin karanlığında yol sapağını da şaşırdığı için boş yere epey yol yürüdüğünü anlamıştı. Yanlış tarafa gittiğini tren yolu köprüsünden fark etmişti. Yolu tahminen bulmuş ve raylardan ayrılmadan gidiyordu. Uzaklardan tren sesi gelmeye başladığında “Eyvah, mahvoldum. Treni kaçıracağım. Daha birkaç km yolum var!” derken meğerse gelen yük treni olan bir marşandizmiş… Yük treni geçtikten sonra kendisine güç kuvvet geldi… Uçarcasına koşuyordu, çünkü trene yetişemediği zaman Almanya hayali orada bitecekti. Ege Ekspresi Ankara – İzmir seferi yapan trendi ve Mezitler istasyonuna ulaştığında henüz görünürlerde yoktu. Derin bir nefes aldıktan sonra tatlı bir dinginlik de pek hoş gelecekti Halis Öğretmen’e.

      Mezitler istasyonunda istasyon şefi Ali Nazmi Bey ve oradaki diğer çalışanlar öğretmeni tanımışlardı. Ali Nazmi Bey’e:

      – Şefim, treni durdur, Balıkesir`e yetişmeliyim!

      – Eğer Almanya` ya gidiyorsan hocam, İzmir Ege Ekspresini durdurayım; yoksa karışmam ben! Halis Halis Öğretmen terliyor ve konuşacak halde değildi. Kendisine su ve bir bardak çay ikram ettiler.

      Ali Nazmi Bey, Halis Öğretmen’e yaklaşıp:

      – Almanya’yı bana versen, gecenin bu saatinde köyden dışarı çıkmam! Dağlar ve yollar kurt ve it dolu, hocam!

      Birkaç dakika geçmeden Ali Nazmi Bey, kırmızı sinyali verdi İzmir Ekspresine… Tren durdu. Şefe teşekkür ettikten sonra kompartımanlardan birine bindiğinde trende beylerin, paşaların ve hanımların yolculuk yaptığını görür. Trenin sadece Halis Öğretmen’i almak için trenin durdurulduğunu fark etmişti herkes. Sabahın ilk saatlerinde Balıkesir’e indi. İşçi Bulma Kurumunda madenci sınavının son mülakatına girdikten ve birincilikle kazandığını duyduktan sonra “Artık burada bir engel kalmadı. Allaha şükürler olsun! İnşallah İstanbul’daki Alman İrtibat Bürosundaki son tetkikten de geçersem ver elini Almanya!” dedi.

      Kazanmıştı sınavı ama Balıkesir’deki kurum elemanları öğretmenden para koparmak için bin bir çeşit sıkıntı çıkarmışlardı. Pasaportunu bile saklayıp, kayboldu diyerek blöf yapmışlardı. Halis Öğretmen’i epey uğraştırmışlardı. Sonunda Emniyet Müdürlüğündeki pasaport polisinin telefonu ve yardımıyla tüm engeller aşılmıştı. Alışveriş yapıp, öğle treni ile köye geri döndü. Bu arada postacı Vehbi’nin hediyesini de unutmamıştı. Köy halkı, Halis Öğretmen’e de İstanbul yolu gözüktüğünü konuşmaya başlamıştı.

      Aralık ayının ortalarında Balıkesir’den İstanbul’a otobüsle yola çıkan Halis Öğretmen, İstanbul – Şişli’deki Alman İrtibat Bürosunun önünde toplanan madenciler arasındaydı. Dikkat çekmemek için Halis Öğretmen eski ceket içine yeni bir gömlek giymiş, tıraş olmadan gelmişti. Tercüman, işçileri tek tek çağırdığında; aceleci, herkese bağırıp çağıran uzun boylu, pos bıyıklı bir Alman memur, kapının önünde kısa bir tetkikte bulunuyor; “Kitabın şu sayfasını oku!” dedikten sonra işçiler okumaya başlar başlamaz “Tamam, bu adam okuma biliyor, geç içeri!” diyordu. Daha önceki sınavda “Sen hızlı okudun! Doğru yazdın!” diye kabul edilmediği aklına geldi “Ben pek hızlı olmasa da ağır aksak okusam yeterli… Aman yine bir aksilik olmasın…“ diye içinden dua ediyordu. Halis Öğretmen de içeri girdiğinde uzun boylu, kalın gözlüklü pala bıyıklı bir Alman memuruyla tercüman vardı. Nerede ve hangi madende madenci olduğunu sordular. Her soruya çok çabuk cevap verirken öğretmen olduğunu söylememiş, içinde burkulan bir şeylerin eşliğinde Ali Sayakçı’nın kömür işletmelerinde çalıştığını söyledi. Sonra kan ve idrar verip, doktor muayenesine çağrıldı diğer işçilerle birlikte! Alman doktoru uzun boylu, dazlak kafalı, sarışın ve kalın bıyıklıydı. İşçilerin ağız ve diş kontrolünü yaptıktan sonra Halis Öğretmen’in özellikle kolundan tutup bütün gücüyle dayanıklılığını denedi. Ardından genç bir hemşire de “Başınızı sola çevirin ve donlarınızı indirin!“ dediğinde pek utanmıştı öğretmen Halis. Sağlık muayenesinden sağlam çıkanların pasaportları toplandı ve işçi damgası vuruldu. Halis Öğretmen böylece ilk defa, EBV- Eschweiler Bergwerksverein Taşkömürü İşletmesiyle İstanbul’da 26 Alman Markı yevmiyeyle iş akdini imzalamıştı. Konsolosluk tercümanı “1973 yılının Ocak ayında hareket emrini bekleyin!” demişti. Köye dönerken yine hüzün ve mutluluğun bir arada olduğu ahvaldeydi Halis Öğretmen… Köy içinde gezerken bazen Avrupa’yı fethetmeye gidecek asker gibi hissediyordu kendini. Nihayet beklenen haber geldi ve İstanbul madencileri bekliyor, ardından Almanya da bekliyordu onları. Artık köylülerle, öğrencilerle vedalaşma zamanı gelmişti. Evinden, ocağından, çocuklarından ve peygamber mesleği öğretmenlikten ayrılma zamanı gelmişti.

      1973 yılınınŞubat ayının başlarında güneşli bir gününde muhtar, ihtiyar heyeti ve köy halkı caminin önünde toplandı. Cami hocası dualar okuduktan sonra Halis Öğretmen herkesle kucaklaşıp helalleştiği sırada gözyaşları sel olmuştu. Köy halkı, “Bizi unutma hocam!” diyerek uğurluyorlardı. Öğrencilerin üzüntüsünü ve gözyaşlarını dindirmek imkânsızdı. Siyah önlükleriyle ve beyaz yakalıklarıyla caminin duvar dibine dizilmiş vaziyetteyken her birinin yanaklarından öperek vedalaştı… Yolu olmayan köyden şehre gitmek için binek hayvanları en iyi araçtı. Eşinin önceden hazırladığı tahta bavulu eşeğe yükledikten sonra Dada istasyonuna ulaştı. Buradaki dostlarla ve tanıdıklarla da vedalaştıktan sonra uzun yolculuk başlıyordu.

      Halis Öğretmen’in babası Tayyar amca memleketten gelerek gelinini, torunlarını ve köydeki eşyasını toparlayıp trenle Turhal`a götürdü. Kendisi de diğer madencilerle birlikte ertesi günkü otobüsle İstanbul’a hareket etti. Yola çıkan bütün işçiler gibi İstanbul`daki Alman İrtibat Bürosunun kapısına bakıyordu. 6Şubat 1973 tarihinde güneşli ama soğuk bir kış gününde kalkan bir otobüsle İstanbul-Yeşilköy havalimanına ulaşmışlardı. İlk kez uçağa binecek olan bütün işçilerin heyecanı gözlerinden okunuyordu.

      7Şubat 1973 tarihinde gece yarısı Münih havalimanına indiklerinde soğuk iliklerine işlemişti herkesin. Almanya’nın bu kadar soğuk olduğunu hiç kimse söylememişti onlara. Daha ilk günde kar, yağmur, rüzgâr ve soğukla karşılaşan işçilerin kıyafeti de kış şartlarına uygun sayılmazdı. İlk andan itibaren Almanların hep bağırdığını ve emir verdiğini fark etmişti Halis Öğretmen. İnsanlık denen şey birdenbire yok olmuştu âdeta. Münih havalimanından tren istasyonuna geldiklerinde yine çok soğuktu ve herkes çok üşüyordu. Münih tren istasyonunun