Muhittin Gümüş

Halis Öğretmen


Скачать книгу

hayret dolu sözleri:

      – Ben bunu anlamalıydım. Ne kadar mankafaymışım yahu!

      – Estağfurullah efendim. Ben söylemeyince sizin anlamanız mümkün olmazdı.

      – Şüpheleniyordum senden ama öğretmen olabileceğin aklıma gelmemişti. Keşke biraz daha eğitimli insan gelse ne kadar iyi olur. Bu işçiler hemen dönecek değiller. Çocuklarını ve ailesini buraya getirenlerin topluma uyum sağlaması pek zor olacak. Sen de öğretmenliğe devam edersin bir iki yıl sonra… İşçi çocuklarını okutursun, asıl işine dönersin böylece…

      – Teşekkür ederim beyefendi. Zaman her şeyin ilacıdır.

      Halis ile Debus arasında yavaş yavaş bir dostluğun temelleri atılmaya başlanmıştı böylece. Steiger Debus’un arada bir kahve içmeye davet etmesi de pek hoş idi. Yer üstündeki odasında kahve içerken baba nasihatleri veriyor ve “Eğer bir gün yeniden öğretmenliğe başlarsan çok iyi çalış, kendini geliştir, başkalarından geri kalma, eksiğin olmasın.” dedi.

      Halis’le Debus arasındaki samimiyet bütün işçileri dikkatini çekiyor ve pek de anlam veremeyenler de yok değildi. Zaman su gibi akarken bir gün Debus, Halis’i karşısına aldı.

      – Beni iyi dinle lütfen.

      – Sizi dinliyorum sayın Hoffmann.

      – Sana bir iyilik yapacağım, lâkin bunu bana minnettar olman için değil, tamamen samimi duygularla yapacağım.

      – Sağ olun!

      – Yarın işe gelme! En güzel kıyafetlerini giy, kravatını tak ve tıraşını ol. Tamam mı?

      – Tamam da bu resmî kıyafetle beni nereye götüreceksiniz?

      – Aachen Eğitim Müdürlüğüne gideceğiz. Seni müdürle tanıştıracağım.

      – Neden? Ben artık öğretmen değilim ki…

      – Yeniden öğretmen olman için sana bazı imkânlar ve fırsatlar bulmamız lâzım. Ömrün madenlerde geçmesin. Kolay olmadığını ve sana göre bir iş olmadığını zaten ilk gün kazmayı eline aldığın anda anlamıştım. Ne kadar da istemeyerek kazma sallıyordun, hâlâ hatırlıyorum. Yarın sabah 09:30’da beraber gideceğiz.

      – Peki efendim. Teşekkür ederim.

      Akşam konteynır kente girdiğinde kimseyle konuşmadan dinlenmeye çekildi, mesleğinden ayrıldıktan sonra bir kez giydiği takım elbisesini ütüleyip hazırladı. Yatağa uzandıktan sonra gözüne uyku girmiyordu Halis’in. Yeniden mesleğe dönmek için bulunmaz bir fırsat doğacak mıydı? Yoksa hayaller bir başka bahara mı kalacaktı? Eşi Medine ile oğulları Yavuz ve Ahmet’i de yanına alıp doğru düzgün insanî şartlar altında bir evde yaşamak, babasına, kardeşlerine daha çok yardımcı olabilmek için de güzel günlerin hayalini kurmaya başlamıştı.

      Sabaha karşı biraz uyumuş olsa da Steiger Debus’la buluşmaya gecikmemeliydi. Kahvaltı bile yapmak aklına gelmedi. Yola çıkarken karşılaştığı iş arkadaşları şaşkın gözlerle bakarak içlerinden her birinin “Yahu bu bizim Halis değil mi? Kravatla işe mi gidiyor bu adam?” der gibiydiler…Halis ise kimseyle göz göze gelmemeye çalışıyor, Debus’la buluşacağı kavşağa kadar hızlı adımlarla yürüyordu. Alman dakikliği Japonlar kadar olmasa da fena sayılmazdı. Debus’un arabasını görünce yüzü güldü. Halis:

      – Günaydın Bay Hoffmann. Sizi bekletmedim değil mi?

      – Senin diğerlerinden farkın olduğunu söylemiştim. Zamanı doğru değerlendirmedikçe gelişmiş ülke insanı olmaya da layık olamayız. Tam zamanında geldiğine göre sorun yok.

      – Ben öğretmenlik mesleğimden dolayı her şeyi zamanında yapmaya alışkınım.

      – Her şeye zamanında yapabilmek için her şeye zamanında başlamak daha doğru olur Halis.

      – Doğru söylüyorsunuz efendim. Yatılı okulda okuduğum için küçük yaşlarda buna alıştık.

      – Sana bazı tavsiyelerim olacak Halis. Aachen Eğitim Müdürüyle konuşurken çekinmeden konuş. Öğretmen olduğunu hissettir. Çekingen ve pısırık davranma. Kendine güvenen ve düşüncelerini rahatlıkla ifade edebilen birisi olduğunu göster ki amacımıza daha kolay ulaşalım. Maden işçiliğinden öğretmenliğe dönüş için gerekli şartları taşıyıp taşımadığını göreceğiz. Almanya’da öğretmen olmak için Türkiye’den daha farklı kriterleri vardır. Bakalım Müdür ne diyecek? Kendisiyle daha önce yüz yüze hiç görüşmedim. Telefonla senin kısa hayat hikâyeni anlatınca “Kısa zaman içinde gelin, görüşelim.” dedi.

      – Sağ olun sayın Hoffmann. Görüşmenin sonucu ne olursa olsun size teşekkür ederim.

      – Maksadımıza kavuşalım da ondan sonra teşekkür edersin. Arabayı uygun yere park edip yavaş yavaş gidelim. Daha on on beş dakika vaktimiz var. Erken gitmek de görgüsüzlük sayılır. İstersen şuradaki boş bankta biraz oturup konuşalım…

      – Bizde âdâb-ı muâşeret denir buna Bay Hoffmann. Almanca olarak bu sözü tam olarak size anlatamam ama toplumda uyulması gereken yazılı olmayan kurallar gibi bir şey yani… Etiket diyorsunuz galiba… Farklı kültürlere sahip olsak da insanların ortak değerleri vardır. Davet eden kişinin davetliye hazırlığı için fırsat vermek lâzımdır. Belki bizden önce de görüşmesi vardır, değil mi Bay Hoffmann?

      – Haklısın… Etiket, bir toplumun kültürel kodlarını yansıtır. Kültür ise bir toplumun eski zamanlardan bugüne kadar oluşturup kuşaktan kuşağa aktardığı maddi manevi birikimlerinin bütünüdür. Maddi ve manevi kültür ürünleri vardır. Bunlardan ilki, insanların oluşturduğu ve bir toplumu toplum yapan maddi unsurlardır. Meselâ; mimarî yapılar, folklorik ürünler, yazdıkları eserler, çocuk oyunları, gelenek ve görenekleri maddi kültüre girer. Manevi kültür ürünleri ise toplumun inançları, hayat tarzları, meydana gelen olaylara bakışı ve o olaylara karşı tutumları gibi şeylerdir.

      – İki farklı milletin iki farklı dünyanın insanlarıyla karşı karşıyayız. Almanya’da bunca yabancı çalışıyor. Onların bu ülkeye uyum sağlaması için ciddi stratejik politikalar ve eğitim programları uygulanmalıdır. Kültür farklılıklarından kaynaklanan sıkıntılar çok dikkatlice çözülmelidir. Okul yüzü görmeden buralara gelen işçilerin neler yaşadıklarını çok iyi gözlemledim.

      – İşte benim senden istediğim ve bize yardımcı olman gereken en önemli konu budur. Bu insanlara Türkiye’de döviz makinesi, burada da yabancı ve cahil işçi gözüyle bakılması, beyaz köle muamelesi yapılması hiç de hoşuma gitmiyor. Öğretmen olursan okullardaki Türk çocuklarının uyum sağlamasına, onları da ailelerini etkilemesi söz konusu olabilir.

      – Elimden geleni yaparım efendim. Vaktimiz de azaldı. Birkaç dakika kaldı Müdürün odasına çıkmaya… Heyecanlıyım… Çok heyecanlıyım efendim.

      – Sakin ol evlat! Azıcık heyecan iyidir, fakat aşırı rehavet de fenadır.

      Halis, Debus’un yanında Eğitim Müdürlüğünün kapısından makam özel kalemine çıkana kadar karşılaştığı memurlara selam verirken herkesin güler yüzlü olması dikkatini çekti. Asık suratlı işçi çavuşları ve maden mühendislerinden eser yoktu orada. Kendilerini ayakta ve güler yüzle karşılayan sekreterin makama buyurun girin demesiyle birlikte Halis’in kalp atışları bebek kalbi gibiydi. Askerlik dönüşü Balıkesir’deki müdürün odasına girerken karşılaştığı ve azarlandığı anları hatırladı bir anda… Devlet kapısında ciddiyetle katı ritüellerin birbirine karıştırıldığını anlamaya başlamıştı. Kapıdan ilk olarak Debus girdi, ardından