Laçın’ım, yaralı kuşum,
Kimin var, halini kimden soruşum?!
Şairleri susmayan
Bir vatan basılmamış,
Kalbimde can yerine
Buna ümit besledim.
Yolunda şehit olmak
Bahtıma yazılmamış,
Bayrağına sarılıp
Defnedilmek hasretim…
Memmed İsmayıl, bazen doğduğu köydeki Esrik çayı gibi delice akar, bazen de denize kavuşan sular gibi durularak Yunus ikliminden seslenir. Onun şiirlerinde epik, destânî eda ile romantik tavır iç içe geçer. Tabiatla ilgili pastoral şiirleri ise hayranlık uyandıracak kadar renkli ve tabiatı birebir temsil eden bir fotoğraf kadar canlıdır… Aşağıda dörtlükleri sizlerle paylaşmak için seçtim:
Tutup eteğinden Kân-ı Kerem’in
Güz ormanındaki kış heyecanı.
Orda öldürülen ümitlerimin
Her akşam sulara dökülür kanı.
Geldiğin gibi de gitmek güzeldir
Bedenden sıyrılıp ruh olmak güzel.
Denize karışıp yitmek güzeldir,
Tanrı’ya kavuşup yok olmak güzel.
Nice muhabbete anadır gece,
Gece sır yığını, sorgu yığını.
Sevenler gönlünü açar gizlice
Kim görmüş goncanın açıldığını!
Nerdeyse, bir baykuş ölür acından
Kalır karanlığın alt katlarında.
Bir kuş havalanır koz ağacından
Uyandırır tanı, kanatlarında.
Karışıp bir birine
Can sesi, cihan sesi.
Sayısız ses içinde
Yalnız bir insan sesi.
Benim yerden göğe dek
Yayılan ezan sesi,
Duama âmin deyin.
Her gonca şaire ilham perisi
Her avuç toprakta yeşerir fidan
Usulca seslenir gece yarısı
Senin fikirlerin manyetik alan
Sorma hiç ne olur sonun, evvelin
Taşta su, dilde söz, odunda ocak
Senin şiirlerin hamile gelin
Her okuyanda bir fikir doğacak
Memmed İsmayıl’daki bu lirizmi, bu coşkuyu yakalayacak kaç şair vardır? Bilmiyorum. Ben, seçme zevkinize müdahale etmek istemiyorum. Amacım, sizleri şairle tanıştırmak, onun şiir dünyasına ait ipuçları vermekti, bunu başarabilmişsem ne mutlu… Görelim bu büyük şair, Unuttuğumuz Yerde mi?
Memmed İsmayıl’ın bu kitapta yer alan şiirlerini Türkiye Türkçesine uygunlaştıran İmdat Avşar’a ve bu kitabı şiir severlerle buluşturan Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu’na sonsuz teşekkürlerimle…
HAKTAN GELEN ŞAİRİN SESİ GURBETTEN GELİR…
Tanrı Bilir
Şirinliği nerden alır
Bal ne bilsin
Sorabilirsen,
Git de sor,
Arı bilir.
Akşam nerde yattığını
Sen bilirsin
Sabah nerde uyanırsın
Tanrı bilir.
Dua
Dizimin kündesinde
Toprak nasır bağlamış.
“Ya hu!” “Ya hu!” demekten
Dudağım sır bağlamış.
İçimde pırıl pırıl
Arzular yapraklamış,
Benim dua okuyan.
Güzelliği görürse
Gözünüze gün deyin.
Gözünüz gün olunca
Müşküle mümkün deyin.
Ben bir Allah bendesi
Ne dersem âmin deyin,
Benim dua okuyan.
Fikrinin en mukaddes
Mayasından doğmuşum.
Taşından, toprağından,
Kayasından doğmuşum.
Ben anamın Tanrı’ya
Duasından doğmuşum,
Benim dua okuyan..
Karışıp bir birine
Can sesi, cihan sesi.
Sayısız ses içinde
Yalnız bir insan sesi.
Benim yerden göğe dek
Yayılan ezan sesi,
Benim dua okuyan.
Dört emelim dört elim
Dört elle tutar beni.
Tan yeri umut yerim
Gurubu yutar beni.
Okutana kurbanım
Hâlâ okutur beni,
Benim dua okuyan.
Kader böyle buyurdu
Kederle gardaşlaştım.
Ne kadar ki diriyim
Dizime dek taşlaştım.
Yüz çevirir Tanrı’ya
Yarınlarda baş taşım,
Benim dua okuyan.
Biz
Gurbet nağmelerinde
Yeni mi, eski miyiz?
Bu elin kaderinde
İşte biz yaz gibiyiz.
Bir gün çıkıp gideriz,
Ayrılık dağlarından.
Haberimiz duyulmaz
Gurbet uzaklarından.
Çekip elin gözünden
Bizi yasaklıyorlar.
Bizi kovup bu günden
Tarihe saklıyorlar.
Unuttuğun Yerdeyim
-Bahar, nerden gelirsin?
-Hakkı