Ali Kerim

Seçme Şiirler


Скачать книгу

GOGH’UN GÜNEŞİ

      Irwing Stoun’un Hayat Teşnesi kitabını okurken

      Sabahtan akşama kadar

      Dolaştı güneş altında;

      Güneşi gördü, doydu,

      Fırçasını kudretiyle

      Dünyada başka

      Yeni

      Bir Güneş yaratmak için.

      Yaktı varlığını

      Güneşin her ışını,

      Kavruldu bet benzi.

      Döküldü dalga dalga

      Göğsüne, başına

      Güneşin al denizi.

      İçindeki ateş bir tarafta,

      Gökteki ateş öteki taraftan…

      Korkmadı,

      Çekinmedi

      Van Gogh bu yangından.

      Bakmadı kızgın Güneşin

      Alevine,

      Közüne…

      Topladı bir ucu gökte

      Bir ucu yerde olan

      Altın ışınları

      Kabarmış göğsüne

      Kalbine,

      Gözüne…

      Tutundu ışınlara

      Güneşi sürükleyip

      Yere getirmek istedi.

      Güneşin koynunda

      Yanıp yanıp

      Yakılmak…

      Güneşin koynunda

      Bir ebedi

      Vefalı

      Sakin olmak istedi.

      Alıştı tutuştu

      Van Gogh.

      Bir ucu gözlerinde

      Bir ucu gökte olan

      Koca evreni dolduran

      Ateşi arşa direk

      Işınlar arasında…

      Renklerin efsanevi

      Karmaşık dünyasında.

      Görenler düşündüler:

      “Yazık, bezmiş hayattan

      Kendine zulmediyor.”

      Aniden

      Çöktü Van Gogh’un

      Işığa

      Renge susamış

      Aç gözlerine

      Sanki kutup karanlığı.

      Çarpmıştı aşkın

      Aleviyle onu Güneş

      Kavuşmuştu

      Van Gogh’a…

      Bir daha ayrılmamak

      Uzak olmamak için.

      Van Gogh sendeledi

      Ellerini uzattı

      Güneşin gecesine

      Karanlığın göklerine.

      Güneşi yakalayıp sevmek

      Saklamak arzusuyla.

      Düştü sonra Güneşin

      Karanlık doruğundan.

      Yüzüne su serptiler…

      Güneş söner mi suyla?

      Fena yanıyordu Van Gogh,

      İçi gürültüde kavgada…

      Bir güneş tutuşuyordu

      Göğsünde göğsü boyda,

      Yüzünde yüzü boyda.

      Yanmış dudağından

      Bazen köz gibi düşen

      Sözünde sözü boyda.

      Gece yarı olmuştu artık.

      Bitmişti görüşler,

      Hoş sohbetler,

      Gülüşler.

      Dökülüveriyordu Van Gogh’un

      Dudaklarından arada bir

      Küçük küçük güneşler:

      “Neden battın ey Güneş?

      Ateşin var,

      Işığın yok.

      Gel gözlerime düş benim…

      Ey acısı

      Derdi hoş;

      Ey yanışı vefalı,

      Ey varlığım,

      Ey canım,

      Ey sevgili düşmanım.”

      KÜR’E YAĞMUR YAĞIYORDU

      Güneş batıyordu Kür’de

      Durmuştum sahilde ben.

      Sularda köprü vardı…

      Sanki kızıla boyanmış Kür,

      Güneşten akıyordu.

      Bir ağaca yaslanıp, duruyorum deminden beri

      İnsan mıyım, taş mıyım, ağaç mıyım? Bilemem.

      Ben kendimin değilim, ne yerdeyim ne gökte

      Başka bir âlemdeyim, bir daha dönüp gelemem.

      Kür’e yağmur yağıyordu…

      Sularda renkli bir yağmur.

      Böyle bir yağmur başka bir yerde görülmemiş.

      Geniş ovalar tarafında yağmur yağıyor rengi

      gümüşü

      Göklerin tebessümü, tabiatın gülüşü.

      Kür’ün ortasındaysa… Güneşin karşısında al,

      Al kırmızı bir yağmur,

      Al kırmızı bir hayal.

      Samuk39 ormanlarının kapkara gölgesinde

      Yağmur görünmüyor göze.

      Kür suları orada ufak ufak oynuyor,

      Sanki yağmurdan değil,

      Kendi kendine kaynıyor.

      Kür’e yağıyordu yağmur,

      Kür’e yağmur yağıyordu…

      Onun bin rengi vardı.

      Yağıyordu altın yağmur… Yağıyordu gümüş

      yağmur

      Siyah yağmur, gri yağmur,

      Nerde buluşur yağmur.

      İnanmadım gözlerime…

      Dedim burada bakan ben miyim?

      Yoksa bir rüya mı gelip geçti gözümden.

      Hiçbir yerde hiçbir zaman

      Böyle bir şey olmamış,

      Ben yoktum orada…

      Kür’e yağmamış yağış.

      KÜR’Ü GÖRDÜM

      Kür’ü gördüm, akıyor yavaş yavaş,

      Yükseltmeden süratini.

      Plaj fotoğrafçıları gibi

      Çekerek