GOGH’UN GÜNEŞİ
Irwing Stoun’un Hayat Teşnesi kitabını okurken
Sabahtan akşama kadar
Dolaştı güneş altında;
Güneşi gördü, doydu,
Fırçasını kudretiyle
Dünyada başka
Yeni
Bir Güneş yaratmak için.
Yaktı varlığını
Güneşin her ışını,
Kavruldu bet benzi.
Döküldü dalga dalga
Göğsüne, başına
Güneşin al denizi.
İçindeki ateş bir tarafta,
Gökteki ateş öteki taraftan…
Korkmadı,
Çekinmedi
Van Gogh bu yangından.
Bakmadı kızgın Güneşin
Alevine,
Közüne…
Topladı bir ucu gökte
Bir ucu yerde olan
Altın ışınları
Kabarmış göğsüne
Kalbine,
Gözüne…
Tutundu ışınlara
Güneşi sürükleyip
Yere getirmek istedi.
Güneşin koynunda
Yanıp yanıp
Yakılmak…
Güneşin koynunda
Bir ebedi
Vefalı
Sakin olmak istedi.
Alıştı tutuştu
Van Gogh.
Bir ucu gözlerinde
Bir ucu gökte olan
Koca evreni dolduran
Ateşi arşa direk
Işınlar arasında…
Renklerin efsanevi
Karmaşık dünyasında.
Görenler düşündüler:
“Yazık, bezmiş hayattan
Kendine zulmediyor.”
Aniden
Çöktü Van Gogh’un
Işığa
Renge susamış
Aç gözlerine
Sanki kutup karanlığı.
Çarpmıştı aşkın
Aleviyle onu Güneş
Kavuşmuştu
Van Gogh’a…
Bir daha ayrılmamak
Uzak olmamak için.
Van Gogh sendeledi
Ellerini uzattı
Güneşin gecesine
Karanlığın göklerine.
Güneşi yakalayıp sevmek
Saklamak arzusuyla.
Düştü sonra Güneşin
Karanlık doruğundan.
Yüzüne su serptiler…
Güneş söner mi suyla?
Fena yanıyordu Van Gogh,
İçi gürültüde kavgada…
Bir güneş tutuşuyordu
Göğsünde göğsü boyda,
Yüzünde yüzü boyda.
Yanmış dudağından
Bazen köz gibi düşen
Sözünde sözü boyda.
Gece yarı olmuştu artık.
Bitmişti görüşler,
Hoş sohbetler,
Gülüşler.
Dökülüveriyordu Van Gogh’un
Dudaklarından arada bir
Küçük küçük güneşler:
“Neden battın ey Güneş?
Ateşin var,
Işığın yok.
Gel gözlerime düş benim…
Ey acısı
Derdi hoş;
Ey yanışı vefalı,
Ey varlığım,
Ey canım,
Ey sevgili düşmanım.”
KÜR’E YAĞMUR YAĞIYORDU
Güneş batıyordu Kür’de
Durmuştum sahilde ben.
Sularda köprü vardı…
Sanki kızıla boyanmış Kür,
Güneşten akıyordu.
Bir ağaca yaslanıp, duruyorum deminden beri
İnsan mıyım, taş mıyım, ağaç mıyım? Bilemem.
Ben kendimin değilim, ne yerdeyim ne gökte
Başka bir âlemdeyim, bir daha dönüp gelemem.
Kür’e yağmur yağıyordu…
Sularda renkli bir yağmur.
Böyle bir yağmur başka bir yerde görülmemiş.
Geniş ovalar tarafında yağmur yağıyor rengi
gümüşü
Göklerin tebessümü, tabiatın gülüşü.
Kür’ün ortasındaysa… Güneşin karşısında al,
Al kırmızı bir yağmur,
Al kırmızı bir hayal.
Samuk39 ormanlarının kapkara gölgesinde
Yağmur görünmüyor göze.
Kür suları orada ufak ufak oynuyor,
Sanki yağmurdan değil,
Kendi kendine kaynıyor.
Kür’e yağıyordu yağmur,
Kür’e yağmur yağıyordu…
Onun bin rengi vardı.
Yağıyordu altın yağmur… Yağıyordu gümüş
yağmur
Siyah yağmur, gri yağmur,
Nerde buluşur yağmur.
İnanmadım gözlerime…
Dedim burada bakan ben miyim?
Yoksa bir rüya mı gelip geçti gözümden.
Hiçbir yerde hiçbir zaman
Böyle bir şey olmamış,
Ben yoktum orada…
Kür’e yağmamış yağış.
KÜR’Ü GÖRDÜM
Kür’ü gördüm, akıyor yavaş yavaş,
Yükseltmeden süratini.
Plaj fotoğrafçıları gibi
Çekerek