değil,
Ben kederin idim.
Kaç gündür deliyordu,
Bağrımı delik delik.
Kalbime söyledi ki,
Buna sahip çık,
Sadece sana değil,
Dostlara da dokunuyor.
Onların neşeli gününü
Aniden karartıyor.
Gözlere yağmur serpiyor,
Boğazları tıkıyor.
Geleceği, geçmişi
İradeyi umudu
Düşmenin nefretini
Topladım bir ordu kurdum,
Onu parça parça
Her gün yonttum, azalttım.
Onu nefesimle
Damla damla erittim,
Teslim olmuyordu
Direndi son zerresine kadar.
Son zerresi de kalbe
Saplandı iğne gibi.
Aldım onun elinden
Hayatımı,
Dostları,
Bir de bugün yazdığım
İşte bu yeni şiirimi.
ŞAİR
Resul Rıza’nın 50 yaşı dolayısıyla
Dünyada çoktur şair,
Nasıl sayayım hepsini birer birer.
Şair var ömrünü
Başlamadan bitirir.
Cansız eseriyle bir arada
Ömrünü de yitirir.
Şair var medet umar
Kafiyeden vezinden.
Şair vardır kendini
Başkasına benzeten.
Ama şair de var ki,
Zamanenin öz oğlu…
İdrakin zirvesinden
Hissin yangınlarından
Geçiyor şiirinin yolu.
Yüzyılın ahengi- vezni,
Mukayyet kafiyesi.
Kâh kavuşan çifte yürek,
Kâh da orkestranın
Çarpışıp gürleyen
Vurmalı aleti tek.
Mısraları Ay’ın
Denize saldığı
Nur şeridi gibi oynak.
Kâh da ağır vagonlu
Çifte raylar gibi
Dümdüz,
Kudretli, güçlü, parlak.
Kâh kısa yol…
Menzile çabuk ulaştıran kestirme yol.
Kâh da bu dünyanın
Göğsüne dolanan
Ekvator ile
Meridyen.
Böyle şair de vardır;
Onun ömür yolu
Bir ebedi yazadır.
O sözler serkerdesi37
Düşünceler kahramanı
Resul Rıza’dır.
Kimse beni anlamaz,
Belki açıklığımdandır.
Kafiye tam olmasa da
Belki yandığımdandır,
Beni dehşet
Sarmış çok…
Karanlığı körler de görür,
Hünerin varsa eğer
Herkese ışık saçan
Güneşin kızıl gözlerinin
İçine doğru bak.
ÖLÜM, SEVİNME ÇOK
Samet Vurgun’a
Ölüm, şöhretin mi azalırdı, desene,
Biliniyordu zaten cihanda adın.
Sana ne olurdu, ne olurdu, desene,
Böyle bir insana dokunmasaydın.
Gidiyor, şair, sanatkâr gidiyor,
Bu giden her gelip gidenden değil.
Ölüm, sevinme çok… Bu sevinç nedir?
Bu ölen ki her ölenden değil.
O yazdı, yarattı hayat namına,
Onun her şiiri ölümdür sana.
KIŞ GÜNÜ
Ayaz,
Soğuk…
Araba kıpırdamıyor durduğu yerden.
Şoför
Sinirli sinirli
Ellerini dizine vuruyor:
“Benzini az almışım” diyor.
Çalı çırpı topladık
Bir ateş yakalım diye.
Ateş tutuşmuyor.
Şoför el yazma kâğıtlarıma bakıyor
Gözünün ucuyla…
Çıkarıyorum teker teker
Bu balad
Bu şiir
Bu hiciv…
Kibritin titreyen alevinin
Önüne atıyorum.
Tek bir şiir kalıyor ki
Onu yakmayı düşünmediğim gibi
Yayınlamayı da düşünmemişim.
Gözümde kararıyor dünya,
Ateş ister tutuşsun,
İster tutuşmasın;
İster damarlarımda tel gibi
Sertleşsin kanım,
İster ayazda yanayım…
Vermem bu şiiri.
Vermem gönlümün
Kutsal bir köşesindeki
Bazı şiirleri veremeyeceğim gibi.
Duygulandım bir ara
Editörlük yapan ayazın soğuk sözünden…
Anladım insan ne denli yanılırmış…
O kadar şiir arasında
Sadece bir şiirim varmış.
BÜLBÜL’ÜN 38 ANISINA
Ne seni konuşturdu ölüm
Ne bizi,
Söndürdü
Nağmelerle çarpan nabzı.
İnsan denizinde bir kayık gibi
Akıp gitti tabutun.
Ve aniden yükseldi sesin,
Yükseldi,
Söyledi: