Yakup Ömeroğlu

Türkistan Yesevî'nin Şehri Yesi'ye Dair


Скачать книгу

idarenin kararıyla, Türbenin bazı bölümleri, tehlikeli denilerek ziyarete kapatılmış. Abılay Han’ın yattığı bölüm, Aksaray denen bölüm, ziyarethane ve türbenin kuyusu hepsi de kapalı. Bu Türbenin idaresi, Hocalarda olduğu müddetçe, halktan milyonlarca para toplansa da fayda yok.

      Türbenin tarihi bir hatıra olduğunu düşünüp sonsuza kadar kalmasını isteyenler, onun tamiri ve idaresini bir arkeoloji enstitüsüne vermeliler. Halktan toplanan paranın kuruşuna zarar gelmeyecek düzenlemelerle bu enstitü mühendislerle tamire girişmeli. Maksadın gerçekleşmesi için başka çare yok. Değilse bugüne kadar beş-altı asır yaşayan Hoca Ahmet Yesevî Türbesinin yerinde, gelecekte, büyük bir toprak yığınını görmek acayip bir iş olmayacak.

      Türkistan’a olan halkın ilgisine bir başka örneği de, Kazak Gazetesinin 1915 yılı Martında yayınlanan sayılarından öğreniyoruz: Türkistan Şehrini kalkındırmak için, Petesburgda bir banka hesabı açılır. Gazete, “Ötegenoğlu Sadık ve Bayzakoğlu Mevlenkul adına açılan hesaba, isteyen Müslümanların yardımda bulunabileceklerini” yazar. Türkistan’dan haberi kaleme alan Mahmut Mirzanın ifadelerine göre, “Bu yardımlar bir komisyon aracılığı ile Türkistan’da okul açılması ve hazırlanan bir kitabın yayınlanması için kullanılacaktır.” Ayrıca, metni Türkistanlı Süleyman Mirza tarafından kaleme alınan “Ak Jayna Karar Taptı” ( Ak Parıltı Karar Verdi) isimli oyun Türkistan’da sahnelenecektir.

      1917 ihtilalinden sonra Başkenti Taşkent olan “Türkistan Cumhuriyeti” ve daha sonraki yıllarda Kazakistan’ın kurulmasıyla Türbeye büyük ilgi gösterilir. Dönem dönem Özbekistan’la da Türbenin restorasyonu konunda işbirliği yapılır. Sovyetlerin, milli ve manevi değerlerin ortadan kaldırılıp “homo sovyetikus yaratma” yönündeki bilinen kültür politikaları ve baskıları altında yapılan bu çalışmalar her türlü taktirin üzerindedir.

      BAĞIMSIZLIKTAN SONRA TÜRKİSTAN

      Türkistan, iki dünya eşiği!

      Türkistan, er Türk’ün beşiği!

      Harika Türkistan’da doğmak

      Türk’ün Tanrıdan gelen nasibi .

      Kazak Şairi Magcan Cumabay’ın bu dizeleri, Türkistan Şehrinin hemen girişinde, büyük levhalar üzerinde karşılar bizi. Türkistan’ın birliğini arzulayan Mağcan’ın bu dizelerindeki kastı, Ulu Türkistan olsa gerek, zaten onu Türkistan şehri olarak algılamakta da çok beis yoktur. Nitekim Türkistan Şehirlilerde öyle yorumlayıp, ana yolun kenarında büyük levhalara yazmışlar.

      Türkistanlıların gurur duydukları sözlerden birisi de Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’e aittir: “Dün Türklük aleminin manevi merkezi olan Türkistan Şehri, bugün kültür ve sanat merkezi olma yolunda.” Doğrusu Türkistanlılar, Devlet Başkanlarının bu sözü, gayet şuurlu olarak söylediğinin farkındalar; çünkü Kazakistan bağımsızlığını kazanır kazanmaz yapılan ilk işlerden birisi olarak, asırlar boyu Türk aleminin manevi merkezi olmuş bu şehirde, “Türkistan Üniversitesi” adıyla bir üniversite kurmak olmuş. Kazakistan’da üniversite kuruluşlarında teamül, kuruluş kararını Başbakanın imzalaması kafi iken, Türkistan Üniversitesi’nin kararını bizzat Nazarbayev kendisi imzalamış. Bu sembolik tavır çok manalı. Bu arada, vakit geçirmeden, Türkistan şehrinin idari statüsü yükseltilir. Daha önce belde düzeyinde bir idari yapıya sahip Türkistan, öncelikli ilçelerden biri haline getirilir.

      Türkistan şehrine verilen önemin, özel sebebi elbette yine Hoca Ahmet Yesevî’dir. 1913 yılında Kazak Gazetesinde Mirjakıp Devlet’in ileri sürdüğü fikir gibi, Yesevî Türbesi, Kazakistan Arkeoloji Enstitüsünün nezaretinde sonsuza kadar yaşatma gayret ve ilgisi başlar. Bu girişim, Türbe tarihinin en ciddi restorasyonu çalışması olur ve 24 Aralık 1992 yılında Türkiye ile Kazakistan arasında imzalanan anlaşma ile başlar. 1999 yılında tamamlanan restorasyonla Türkiye, Türk kültür tarihine çok ciddi bir katkı yapar. Emeği geçen herkesi kutlamak gerek.

      Bunlar şehre verilen özel önemin neticeleri olur.

      Böylelikle, bağımsızlıktan sonra yeni bir döneme giren Türkistan şehrinin, büyüme ve gelişmesinin ilk belirtileri daha şehre girerken hemen göze çarpar. Şehrin Çimkent girişinde yolun sağında ve solunda bazıları yeni tamamlanmış bazılarının hâlâ inşaat halinde olduğu onlarca kerpiç ev dikkatleri çeker. Kazakistan coğrafyasında, herhangi bir şehirde bu yeni inşaat manzaralarına toplu halde rastlamak mümkün değildir dersek, mübalağa etmiş olmayız. Yeni yapılanmaya açılan bu bölge, Hakimliğin şehir planında yerleşime açılan yeni yerlerdir. Sovyet sonrası idarelerin hepsinde olduğu gibi Türkistan’da da valilik ve belediye hizmetlerinin fonksiyonunu adına “hakimlik” denilen tek bir kurum yürütür ve şehrin idarecisine de “hakim” denir. Hakimlik yeni evlenenlere, şehre yeni göç edenlere, bu bölgeden 500’er metrekare arsa tahsis etmekte ve halk da kendi imkanlarıyla evlerini inşa etmekteler.

      Bu yeni yerleşim bölgesi geçildiğinde yolun sağ tarafında, Türkistan Üniversitesine 1993 yılında bir anlaşma ile Türkiye’nin de ortak olması sonucu kurulan “Hoca Ahmet Yesevî Türk-Kazak Üniversitesinin” kampus alanı gelir. Kampusun karşısında ise yine yüksek avlu duvarlarıyla kerpiç evlerden oluşan, Türkistan’ın büyük mahallelerinden “Yesi” bulunur. Bu mahallenin bağımsızlık öncesi adı “Kominizm Mahallesi” imiş. Mahalle sakinlerinin ortak teklifi ve idarenin kararı ile adı Yesi olarak değiştirilmiş. Böylelikle şehrin tarihi adlarından birisi bir mahallede de olsa tekrar yaşatılmaya başlatılmış. Yesi mahallesi yolun sol tarafında şehrin içine, Yesevî Türbesi’nin doğu cephesine, Kültepe’ye kadar uzanır.

      Doğrusu yöredeki nüfus, ekonomik yapı kriterleri ile kendine emsal tutulabilecek diğer şehirlere göre Türkistan, kendisine verilen bu özel önemin diğer neticelerini de almakta gecikmez. Yöredeki öbür şehirler küçülürken, oralarda yaşayanların fert başına aldıkları milli gelir payı düşerken Türkistan, hem nüfus olarak hem de halkının refahı olarak büyüme eğilimine girer. Sovyetlerin dağıldığı dönemde yetmiş yedi bin olan Türkistan nüfusu, bağımsızlığın ilk on yılında on bin kişi birden artar. Bunlar elbette, şehre verilen özel önemin neticeleri ve Bağımsız Kazakistan yaşadıkça, Türkistan’ı bekleyen aydınlık geleceğin ilk göstergeleri.

      Bugün Türkistan şehri, eski yeni bütün bu bölümlerin bir ahenk içinde bir araya geldiği orta büyüklükte bir şehir olarak, Orta Asya bozkırının ortasında hayatına devam etmekte. “Ordularının geçtiği yerlerde ot bitmez” denen Moğol askerlerince yakılan Kültepe ise, hâlâ boş. Sit alanı olarak tarih araştırmacılarının çalışmalarına tahsis edilmiş. Doğru olan bu kararla, Kültepe ebediyen boş kalacak gibi görünüyor ve halkın Moğollar hakkındaki kehaneti bir kez daha gerçek oluyor.

Yesi Mahallesi

      Yesi, geleneksel yapılardan kurulu bir mahalledir. Her ev, bahçesiyle birlikte, yaklaşık 500 metrekare arsa üzerine kurulmuştur. Tek katlı kerpiç evlerin, avlu duvarları da evlerin duvarlarının yüksekliğine yakındır ve tüm bahçeyi boydan boya çevreler. Avlunu yüksek duvarlarının sokakla irtibatını sağlayan büyük kapılar bulunur. Bu kapılar iki bölümlüdür; birisi gündelik kullanımda insanların kolayca girip çıkmaları için konulmuş, Anadolu köylerinde “koltuk kapı” denilen küçük kapı, ve arabaların girebileceği genişlikte iki yana açılan çatal kapılar. Eğer ailenin arabası varsa avlunun kapı girişindeki kısmı aynı zamanda garaj görevi de görür. Bu yüzden bazı kapıların üzeri arabayı gölgeleyecek kadar örtülüdür.

      Avlunun kalan kısmı ise ailenin bahçesi olarak kullanılır. Domates, salatalık, biber gibi sebzeler