toplanmıştı “akıllısının” etrafına.
Efendilerine hemen verecek gibi askeri üniforma, beyaz taylağın yününden yapılan cepken ve beyaz şapka yoktu bu sefer.
Yakası ve kolu yoktu bu giysisinin. Mekke’de buna “kefen” denilirmiş, Kırgızca’daki “kepin” de oradan geliyor.
Gidecekken:
“Allahuekber,
Allahuekber…
Lailaheillallah,
Muhammed’ün rasullullah
Eşhedü Enla İlahe İllallah
Ve eşhedü enne Muhammeden
Abduhu ve Resuluhu
diyerek her Müslümanın ölmeden önce memnunluğunu, duasını söylemeye başlayan Şabdan’a halkı da eşlik etti, biri nefesini zor alarak, diğeri ise yüksek sesle söylüyordu.
Bu kimdi?
Boz rahvan at geldi:
–O-o dediler tanıyanlar, işte ta kendisi geldi.
Giydiği düz yakalı boz cepken, zayıf sarışın yüzüne yakışan güzel kuzu kürkü tebetey giymiş, kömür gibi kara bıyığı da sanki çizilmiş gibi bakımlı biriydi.
–Şimdi başla!
–Şimdi başla Kalmırza!
Kalmırza da başladı:
–E-e-e
Kudretli Allah’ım
Peygamberi Muhammed,
Sünnet yolunu seçmiştir
Muhammed’e biz ümmet
Ümmete Müslüman demek büyük
Mekke’ye gitmek büyük görevdir…
Kırk yıldır hansınız
Bu yıl 61 yıl yaşındasınız,
Dua okuyanınızı
Allah’ım kabul etsin
Uyuyanı kaldıran
Ağlayanı avutan
Zavallıdan hatır soran
Yarın hâl hatırını soran
Kavga edeni durduran
Dağılanı toplayan
Kendine zorluk çektiren
Müslümanlık oğlunu
Kahramanını kötülüğe itmez
Aksakallı olup gelin abiciğim
Halk için söyleniyor birçok söz
Sayak’tan medet olmuş diye
Esengul’dan orman olmuş diye
Gökyüzündeki yıldız gibi
Kendisi yakın Kırgız’a
Daha devam edersem
Siz demirden kurdunuz korunma duvarını
Tezahüratla alkışladı halk:
–Çok güzel!
–Harikulade Kalmırza!
–İşte halk bedelini, insan değerini şarkıcılar bilir demek budur.
–Doğru doğru. Yüzyıllar boyunca yaşanacak bir sözdü bu.
Şabdan hiç kıpırdamadı, kimseye bakmadı. Övdüklerinden şımarmadı sadece bir tarafa bakarak oturdu. Eskiden olan bir olay şimdi de göz önüne geldi.
O zaman daha hiçbir şey görememişti. İşte o zamanlarda Kalmırza şarkıcı olarak tanınmaya başlamıştı. Yabancı halk karışırsa yabancı felaket de karışırmış meğer! Merak edip kumar oymaya başladı sonra da alıştı ama birini kandırmak gibi niyeti olmayan köylü bu kumar yüzünden tek atından ve çocuğundan ayrıldı. Borcu çoğaldı, sonunda onu öldürecek olanlardan kaçmış.
Bir anda Şabdan’a hiç çekinmeden bakarak yürüdü.
E-e
İskambil oynayarak anladım her şeyi
Hiç geri dönmeyecek oldum
Kumara girip çıkamadım
Hanım
Karşında duruyorum
Size söyleyeceğim var
Beş yüz tenge borcum var…
Kurtulmayacak
Başıma düşen farzım var.
–Ver! Dedi Şabdan yanındaki yardımcısına verdi hemen. Bu cömertlik ve iyi kalp karşısında durmadan şarkıcı devam etti şarkısına:
–E-e
Hayvanı var, Patatesi, ekmeği var
Karısı iç donu giymeyen
Yere oturup çiş etmez
Eğri burun, derine kaçmış gözleri
Ben
Ruslardan aldım şarkıyı
Hanım
Benim kimden neyim eksikmiş
-E-e
Kara-Koyun yayılan
Gübresine soğan diken
Elbisesinde yaka yok
Lastiğinde topuk yok
Yelve gibi kokan
Dungandan aldım şarkıyı
Hanım
Benim kimden neyim eksikmiş?
E-e
Kadınını kızı gibi öven
Kızını kuş gibi terbiye eden
Bağırarak konuşan
Büyükleri önemsemeyen
Çağırarak konuşan
İyiyi önemsemeyen
Kazaktan aldım şarkıyı
Hanım
Benim kimden neyim eksikmiş?
E-e
Mısır unundan yapılan ekmeği koynunda
Büyük ketmeni koynunda
Ağır adımlarla yürüyen
Deri ile yaşamını geçiren
Sarttan aldım şarkıyı
Hanım
Benim kimden neyim eksikmiş?
E-e
Gençliğimde kumar ayarttı
Yanıltı beni şeytan
Niyetimin iyi olduğunu görüp
Beş yüz tenge para verdiniz
Siz beni kurtardınız.
Hanım
Sizden aldığım bana nasip olsun
Gerisini Allah’ım size versin…
Gören ve duyanlardan biri güldü biri başını salladı, bu cömertliğe ve şarkıdaki anlama doyan halk alkışladı uzun zaman.
Kendisi de kızaran Kalmırza atından inip elini uzattığında Şabdan yavaşça gülümseyerek: “başka halkı eleştirme” dedi kulağına fısıldayarak.
Bugün de Karacaak (Kalmırza’nın diğer adı) atından iner inmez Şabdan’ın elini göğsüne koyarak donup kaldı ve yine şarkısına başladı:
–Ö ö…hü…ü.
Bilge