Osman Oktay

Modern Seyahatname


Скачать книгу

sevinmemin/sevinmemizin anlamı herhalde hasret duygularıyla ifade edilebilir. Derken ayrı bir heyecan dalgası geliyor; rehberimiz Mansur Buhari “Az sonra Siriderya (Seyhun) Nehri’nin üstünden geçeceğiz” deyince zaten elimde hazır bekleyen fotoğraf makinemi tren penceresine doğru yöneltip nehir görüntüye girdiği anda düğmeye basmak üzere avcılar misali nişan pozisyonu alıyor ve -olabildiği kadar- başarıyorum… Az sonra Zerefşan (Altın Akan) Nehri’ni de görüyoruz. Zaten Semerkand da Zerefşan Vadisi’nde kurulan bir şehir. Hemen Amuderya (Ceyhun) Nehri’ni merak ediyoruz ve onu Buhara’dan sonra, Hive’ye giderken göreceğimiz söyleniyor.

      Evet… Bu coğrafyada bulunan nehirler, bu toprak, bu hayvanlar, kuşlar ve hatta çöller bize hep geçmişimizi, atalarımızı hatırlatıyor ve heyecanlandırıyor. Yol kenarlarında ve yerleşim yerlerinin giriş çıkışlarında bulunan tabelalarda, “Vatanı sevmek imandandır”, “Müstakillik en iyi nimettir”, “Şu aziz vatan parçalanmaz ki”, “Özbekistan, geleceği büyük devlet” gibi daha pek çok sözü okuyor ve ister istemez Türkiyemizdeki okullarda okunan Andımız’ın yasaklanması konusunu hatırlıyoruz.

      Hızlı tren hızla akıp gidiyor ve Semerkand’a ulaşıyoruz. Burada tren istasyonuna “Vokzal” adını vermişler. Rehberimizin ifade ettiğine göre, Sovyetler zamanında İngiltere’ye gidenler orada Vokzal isimli bir yerleşim yerinin isminden etkilenerek bu adı kullanmaya başlamışlar ve bir daha da değiştirilmemiş.

      Derler ki Semerkand, “Güzel şehirlerin birincisi ve İslamiyet’in kubbesi/kuvveti”dir… İşte biz şimdi bu güzel ve anlamlı şehirdeyiz. Bu şehirde gezilip görülecek, manevi atmosferinden faydalanılacak o kadar yer var ki: İmam Buhari Türbesi, Uluğbey Medresesi, Sher-Dor (Ser-dar) Medresesi, Tilya-Kari Medresesi, Uluğ Bey Rasathanesi, Semerkand Afrasiyab müzesi, Timur’un Gur Emîr türbesi, Shakh-i Zinda (Şah-ı Zinde) türbesi, Bibi Hanım Camii, Hazreti Hızır Camii, Davud Peygamber türbesi, Zümrüt Hoca Camii, Bibi Hanım türbesi, Kok Camii, Chorsu (Çarsu) antik ticaret merkezi, Abu Mansur Matridiy (Ebu Mansur el-Matüridî) türbesi, Rukhobod türbesi, Aksaray türbesi, Nisbatdor Hoca Cami, Abdu Darun Hoca türbesi, Ishrat-Khana (Ishrathona – İşrethane), Namazgâh Cami, Kok Saray kalıntıları…

      Hepsini gezip görmek için en az bir hafta Semerkand’da kalmak gerekiyor ancak bir tur organizasyonunda zaman sınırlı. Üstüne üstlük Litvanya Cumhurbaşkanı da peşimizi bırakmıyor. Bir gün önce Taşkent’te olduğu gibi onunla adeta köşe kapmaca oynuyor ve ziyaret edeceğimiz yerleri ya öne alıyor ya da sonraya bırakıyoruz. Bu iş bizde de öyle değil mi? Cumhurbaşkanı ya da Başbakan’ın da katılacağı bir yemeği, hatta bir cenaze törenini düşünün; gittiğinize gideceğinize pişman olursunuz!

      Meydanlar ve Türbeler…

      Meydan konusuna girmeden geçersem ayıp olur. Bizdeki meydansız şehirler, ilçeler ve köylerin aksine oralarda ilk göze çarpan meydanlar. Semerkand’da özellikle Recistan (Kumluk Alan) Meydanı’na hayran olmamak mümkün değil.

      Semerkand’da ilk ziyaretimizi Buhari Hazretleri adına düzenlenen ve türbesinin de içinde bulunduğu külliyeye yaptık. Buhari,bilindiği gibi İslamdininin en büyük Hadis Âlimisayılır. İslam Peygamberinin vefatından 178 yıl sonra dünyaya gelmiş olmasına rağmen büyük bir araştırma içine girerek Kuran-ı Kerim’den sonraki en büyük İslami kaynak olan Hadis-i Şerifleri önemli ölçüde derlemeyi başardı ve Hadis İlmi’nin oluşmasına öncülük etti.

      Sünni Müslümanlığın itikad (inanç) imamlarından Maturidi Hazretleri, Türk kültür dairesinde yetişen ve milletimizin dini inançlarının oluşmasında büyük rolü olan muhterem zat. O’nun türbesi de Semerkand’da. Ziyaret edip ruhuna Fatihalar gönderdikten sonra Emir Timur’un çok sevdiği hanımı Bibi Hatun Türbesi ve Bibi Hatun Camisi’ni ziyaret ettik. Bu caminin avlusunda bulunan ve Taşkent’te ziyaret ettiğimiz Hz. Osman zamanında derlenen el yazması Kur’an-ı Kerim’in boyutlarındaki mermer rahle oldukça dikkat çekici idi. Emir Timur Türbesine gitmeden önce Bibi Hatun Türbesi ve Camii’nin hemen yakınında bulunan Pazar yerine uğramayı da ihmal etmedik.

      Ve Emir Timur Türbesi… Dünya ve Ortaasya tarihinde önemli bir yeri olan bu büyük komutan haklı olarak Özbekistan’da çok seviliyor. Hemen bütün meydanlarda onun devasa heykellerini görmek mümkün. Timur’un türbesi de muhteşem. Türbe içinde yalnız kendi mezarı değil, hocası Seyit Bereke, büyük âlim ve devlet adamı Uluğ Bey ve başkaları da medfun bulunuyor.

      Elde olmayan sebepler yüzünden program aksadığı için akşam oldu ve Uluğ Bey Rasathanesi ile Şah-ı Zinde ziyaretlerini ertesi güne bırakmak zorunda kaldık. Dolayısıyla sabah erken çıkmayı planladığımız Buhara yolculuğuna gecikmeli olarak başlayabileceğiz.

      30 Mayıs günü otelde yaptığımız sabah kahvaltısından sonra ilk durağımız Uluğ Bey Rasathanesi oldu. Astronomi alanındaki buluşları ile ilim adamlığı devlet adamlığının önüne geçen bu büyük insanın mezarını Emir Timur Türbesi içinde ziyaret etmiştik ama adına düzenlenen ve ilim tarihine yaptığı hizmetleri sergileyen rasathane – müzeyi görmeden gidemezdik.

      Bu güzel şehirdeki son ziyaretimizi Ortaasya’daki tek Sahabe olarak bilinen Peygamber Efendimiz’in amcası Hz. Abbas’ın oğlu Şah-ı Zinde (Yaşayan Şah) Kusam bin Abbas’ın türbesinin bulunduğu külliyeye yapıyoruz. Külliye Efrasiyab Tepesi’nin yamacında bulunuyor ve Giriş, Orta ve Üst olmak üzere üç bölümden oluşuyor. Kusam bin Abbas, Semerkand’ı İslam’a kazandıran Sahabelerden olup 672 yılında şehid olarak buraya defnedilmiş. Timur zamanında da etrafında, sayıları onu bulan diğer türbe/mezarlar oluşturulmuş. Bu mezarların, Emir Timur’un yakınları ve devlette önemli görevleri olan kişiler olduğu biliniyor. Tam bir manevi atmosfer ortamındayız. Cümlesini rahmetle anarak ve ruhlarına Fatihalar göndererek Semerkand’a veda ediyoruz. Veda şiiri, grubumuzun eli kalem tutanlarından cefakâr ülkü adamı Ali Yıldız’dan:

      “Şimdi gidiyorum selametle kal/Gönlüm sende kaldı yahşi Semerkand

      Meydan meydan gönülleri fethettin/Uluğ Beğ’li, Maturidli Semerkand

      Beş bin yılı bir şehre sığdıran,/Şah-ı Zinde ile rahmet yağdıran

      İmanını Buhariyle yoğuran/Türklük bereketi, Özbek Semerkand.

      Yıllarca ağıtlar yaktık adına,/Şu bahtsız Türklüğün şanı adına,

      İçten dileğimiz; er muradına,/Emir Timur yadigârı Semerkand.”

      ÇÖLDE YEŞEREN MEDENİYET GÜLLERİ: BUHARA VE HİVE

      30Mayıs 2014 günü Emir Timur yadigârı Semerkant’tan ayrılarak otobüsle Buhara’ya doğru yola çıkıyoruz ama Emir Timur’dan ayrılmıyoruz. Çünkü yolumuz O’nun doğduğu Şehr-i Sebz’den geçecek.

      Kırgızistan, Taşkent ve Semerkant’ta da olduğu gibi yol boyunca ve geçtiğimiz yerleşim yerlerinde nerede ise bütün dalları budanmış sıra sıra dut ağaçları görüyoruz. Çin’den başlayıp Anadolumuza, buradan da Avrupa’ya uzanan tarihi İpek Yolu güzergâhında ipekçiliğin ana unsurlarından biri olan dut ağaçları bu coğrafyada sanki bir sembol gibi. Zaten bizler de mevsimin ilk dut meyvesini bu seyahat sırasında yedik. Özbekistan’a baştanbaşa bir dutlar ve leylekler ülkesi dense yeridir. Biz Türkiye’de leyleği ya havada ya yuvasında ya da tarlalar içinde ve uzaktan görebiliriz ama Özbekistan’da öyle değil. Evcil hayvanlar gibi insanların arasında dolaşıp duruyorlar.

      Semerkand’dan ayrıldıktan sonra bir süre düzenli bağlar, bahçeler arasından geçiyoruz, ardından stepler başlıyor ve Şehr-i Sebz yol ayrımına kadar devam ediyor. Yeniden ekili tarlalar, bahçeler ve su kanalları görüyoruz. Su gerçekten başlıca hayat unsuru. Yeter ki suyu görsün;