Mar Bayciev

Dramalar I


Скачать книгу

oraya buraya saçılmadan tam kadro sağ kalırsak Gülsün ve Erkin’in gümüş düğününde32 buluşalım. Bu dileğimi kabul edenler kadehlerini kaldırsın…

      Sesler: Yaşa, elbette, tamam!

      Kadeh tokuşturmaları, gülüşmeler, müzik, düğünün sesi giderek azalır. Perde açılır.

      Sahnede bir masa. Önünde iki tane sandalye. Sandalyelerde Gülsün ve Erkin oturmaktadır. Bu ikisi düğün kıyafetlerini hâlâ çıkarmamışlardır. Gülsün bembeyaz bir gelinlik içinde, başında duvak var. Erkin’in üzerinde bir smokin var, beyaz gömlekli. Dikkat çekici bir kravat takmış. Sanki az evvel düğünden çıkıp nikah salonuna gelmişler. Ancak burası nikah salonu değil. Bölge mahkemesinin binası. Masanın yanında siyah elbiseli orta yaşlı bir kadın ayakta duruyor. Bu, mahkeme hâkimi.

      Hâkim: (Yerine geçer. Masasından bir kâğıt alıp okumaya başlar.) 1 Mayıs Bölge Mahkemesine “Eşim Erkin Samakov’la daha fazla beraberce ömür sürmemizin imkânı kalmamıştır. Bu yüzden ayrılmamız gerektiğini düşünüyorum. Kanuni olarak mahkemenin nikah akdini sonlandırmasını talep ediyorum. Gülsün Tokoev.” (Gülsün’e) Bu dilekçeyi yazmanızın sebebi nedir? Bunu mahkemeye anlatınız lütfen.

      Gülsün: (Yerinden kalkar.) Bu soruya cevap vermem çok zor.

      Hâkim: Dilekçeyi verdiğinize göre sebebini de anlatmanız gerek kızım.

      Gülsün: (Biraz düşünür.) Benim… Benim kocam Erkin bir suç işledi. Ben… (Sessizce hâkime bakar.) Çaresizce ona yardım ettim. Ben ve bir kişi daha…

      Hâkim: Kimmiş o?

      Gülsün: Benim kaynanam. Erkin’in annesi.

      Hâkim: Öyleyse dilekçenizi yeniden gözden geçirip sulh ceza mahkemesine vermeniz gerekir.

      Gülsün: Hayır, hayır… Nasıl desem, kanunlara göre herhangi bir suç işlemedik. Şey… Biz birbirimize karşı suçluyuz… Biz beraber yaşamamalıyız… (Daha fazla konuşamaz. Gözleri dolar, kafasını önüne eğer.)

      Erkin: (Yavaşça) Kendine gel!

      Hâkim: Su veriniz. (Erkin ayağa kalkar hâkimin masasındaki sürahiden bir bardağa su koyar ve karısına götürür.)

      Gülsün: Teşekkürler. (Biraz kendine gelir.) Her şeyi anlatacağım. (Bir süre sözüne nereden başlayacağını bilemeden kalakalır). Müzik olsa. Müzik koymama izin verir misiniz?

      Hâkim: (Hayretle bakakalır.) Müzik mi dediniz?

      Gülsün: Evet… Müzik!

      Hâkim: (Tebessüm eder.) Eğer çok lüzumlu ise neden olmasın. (Gülsün ayağa kalkıp odanın köşesindeki plak çalara bir vals plağı koyar.)

      Küçük mahkeme salonu yavaş yavaş ithal mobilyaları ve aydınlık pencereleri ile bir oturma odasına dönüşür. Pencere kenarında, sehpaların üzerinde, odanın hemen her yerinde rengarenk vazolar ve içinde buket buket farklı renklerde güller bulunmaktadır. Büyük pencere açık. Buradan küçük şehrin en güzel manzarası görülür. Gülsün odanın ortasında müzikle beraber bir iki kere döner ve Erkin’in önüne gelerek elini sunar. Şimdi ikisi vals yapmaktadır. İkisi de genç, çok güzel ve birbirlerine çok yakışmaktadırlar.

      Gülsün: Ah, biraz durur musun?

      Erkin: (Korkar.) Ne oldu?

      Gülsün: (Gözlerini kapatır.) Yok bir şey… Birazdan geçer…

      Erkin: Çok solgun görünüyorsun!

      Gülsün: Bana sıkıca sarılır mısın? Başım dönüyor. Kalbim güm güm atıyor.

      Erkin: (Korkar.) İyi misin? Ne oldu?

      Gülsün: Mutluluğum kalbime sığmadı galiba. Bizimki ilginç bir tanışmaydı. Hiç beklenmedik bir anda. Üç ay önce yazın sıcağında ter içinde noter masasında otururken kapının açılıp da içeri boylu poslu yakışıklı bir genç adamın gireceğini nereden bilebilirdim.

      Erkin: (Gülümser ve hemen rolüne girer.) Merhabalar küçük hanım! Diplomamın aslı gibidir belgesini hazırlamanız mümkün mü?

      Gülsün: (Masasına gidip oturur, iş gözlüklerini takar ve ellerini masanın üzerine koyarak cevap verir.) Olur küçük bey.

      Erkin: Mükemmel! Buyurun. İki kopya rica ediyorum. (Diplomasını eliyle verir gibi yapar.)

      Gülsün: (Mühür basar ve imzalar.) Oo! Konservatuarı bütün derslerden beş alarak bitirmişsiniz!

      Erkin: (Tebessüm eder.) Hepimiz azar azar bir şeyler öğrendik. Ama annemi sevindirmeyi çok istemiştim. Benimki şansa oldu.

      Gülsün: Bravo size. Borcunuz bir som on iki kuruş. (Gözlüğünü çıkarıp Erkin’i dikkatle süzer.)

      Erkin: (Hayran gözlerle Gülsün’e bakar.) Oo!

      Gülsün: Ne oldu, pahalı mı yoksa?

      Erkin: Hayır, pahalı değil! Hatta ucuz!

      Gülsün: O hâlde?..

      Erkin: Yok bir şey!

      Gülsün: Sanki korkar gibi oldunuz!

      Erkin: Bilmem… Korktum mu? Aa…Tam tersine… Buyurun ücretiniz… (Parayı verir.) Çok teşekkür ederim.

      Gülsün: Rica ederim. (Gözlüğünü çıkarır.)

      Erkin: İyi günler.

      Gülsün: İyi günler.

      Erkin: (Sanki dışarı çıkıyormuş gibi birkaç adım atar ve durur, yeniden dönüp masanın önüne gelir!) Merhaba küçük hanım!

      Gülsün: Buyurun beyefendi!

      Erkin: Özür dilerim, siz şey… Şu… Doğum belgesine mühür basıyor musunuz?

      Gülsün: (Özellikle geldiğini anlar.) Hayır!

      Erkin: Aa, şey… Şu belgeyi, şeyi… Pasaport kopyasına mühür basıyor musunuz?

      Gülsün: Hayır, onu biz yapmıyoruz!

      Erkin: O zaman şu önceki üniversite mezuniyet belgesini… Ee… Diploma…

      Gülsün: Aslı gibidir mi?

      Erkin: Evet, evet… O! İşte… Üç tane aslı gibidir. (Diplomasını verir gibi yapar.)

      Gülsün: Yanılmıyorsam daha dün iki tane hazırlamıştım.

      Erkin: Evet, doğru! Şey… Ben onları… İkisini de kaybettim… Çok unutkanım…

      Gülsün: Hım, bu iyi değil. Daha fazla şeker tüketmelisiniz! (Mührünü üç defa basar gibi yapar.) Bir som33 elli kuruş. (Gözlüğünü çıkarır.)

      Erkin: (Kızın gözlerine hararetle takılıp bir süre