Mar Bayciev

Dramalar I


Скачать книгу

Yarın neden geleceksiniz?

      Erkin: Şey işte, şu para üstü! Yoksa yarın gelirim!

      Gülsün: Ha yok, burada işte, elli kuruş! Buyurun! (Parayı verir.)

      Erkin: Teşekkür ederim.

      Gülsün: Bir şey değil! Güle güle.

      Erkin: Sağlıcakla kalınız! (Gider.)

      Gülsün: (Sessizce) Züppe!

      Erkin: (Aniden döner.) Ne dediniz?

      Gülsün: Ben mi, hiçbir şey!

      Erkin: Ama sanki bir söylediniz gibi!

      Gülsün: Ben… Şey demiştim! Havalar da çok ısındı!

      Erkin: Ya evet, çok iyi fark etmişsiniz. Sıcak hatta o kadar sıcak ki züppeler bile bunaldı bu sıcaklardan.

      Gülsün: (Utanarak gülümser.) Ben sizi kırmak istemezdim ama kendiniz suçlusunuz! Darılmayın lütfen!

      Erkin: Daha neler. Delirdim mi ben size darılacağım? Züppeyim ben kabul ediyorum.

      Gülsün: (Kız gülümser.) Siz hep böyle misiniz?

      Erkin: Hayır! Tek başımayken normal bir insanım. Ama çok güzel bir kız gördüğümde birden züppe oluveriyorum. Bunun için özellikle doktora gittim. Kalbimin röntgenini çektiler! Doktor bu hastalıktan iyileşmenin tek yolu evlenmen dedi. Size iyi günler. (Gider. Gülsün arkasından gülümser. Masasına bir şişe kefir ve poğaça koyar. Öğle yemeği yemeye başlar. Bu sırada kapı açılır ve Erkin girer.)

      Erkin: Girebilir miyim hanımefendi?

      Gülsün: (Kefirden bir yudum içip poğaçadan bir ısırık alır.) Ama öğle arası.

      Erkin: Kusura bakmayın! Ama işim çok acele! O kadar acele ve önemli ki eğer yardım etmezseniz ölürüm.

      Gülsün: (Hayretle şaşırır.) Ölür müsünüz?

      Erkin: Evet, boş yere murdar giderim!

      Gülsün: (Gerçekten telaşlanır.) Ne oldu böyle!

      Erkin: Şey… Geçenki… Diplomalar… Ben kopyaları kaybettim.

      Gülsün: (Gülümser.) Bu da nereden çıktı?

      Erkin: (Yalandan ağlar gibi yapar.) İşte böyle…

      Gülsün: Dosyaya koyup gitmiştiniz…

      Erkin: Evet, öyle yapmıştım. Ama hepsini dosya ile birlikte kaybettim.

      Gülsün: Kolunuzun altından kayıp yere düşse gerek!

      Erkin: Hah! Evet, kaygandı o dosya zaten, balık gibi bir şey! Öyle olmuştur.

      Gülsün: Yoldaş, anlaşılan çok dağınık bir insansınız!

      Erkin: Allah’ım yaratmış, işte böyle! Ne yaparsınız!

      Gülsün: Koynunuzda sakladığınız ne! Yılan mı yoksa?

      Erkin: Bu, bu mu? Dosya!

      Gülsün: Dosya mı?

      Erkin: Evet, ama bu başka dosya!

      Gülsün: Dosya koleksiyonunuz mu var yoksa?

      Erkin: Yok canım! Ama arada bunlar birikiyor!

      (Karı koca kahkaha ile gülerler!)

      Gülsün: Sen neden tekrar tekrar bıkmadan geldin? Yoksa ilk görüşte aşk mı?

      Erkin: (Başını evet der gibi sallar.) Ya sen?

      Gülsün: Ben önce seni yapıştı mı bırakmayan züppenin teki diye düşündüm. Artık bıktırır bu beni dedim.

      Erkin: Sonra?

      Gülsün: Sonra mı? Sonra! (Erkinin boynuna asılır. İkisi de mutlu, güler.) O bana hazırlattığın aslı gibi belgeleri nerede?

      Erkin: Hepsini bir şişeye koydum. Ağzını sıkıca kapattım ve gömdüm. Evliliğimizin ellinci yıl dönümünde açacağız.

      Gülsün: (Mutlulukla tebessüm eder ve kafasını Erkin’in göğsüne yaslar.) Biliyor musun şu an ne düşünüyorum?

      Erkin: Ben de diyorum ne zaman bozulacak bu an! Ne düşünüyorsun söyle de ağlayalım!

      Gülsün: Bir iki saat sonra düğünümüz başlayacak. Hayatlarımız birleşecek. Kaderlerimiz ortak olacak. Resmî olarak karı koca olacağız… Diyorum ki ant içelim…

      Erkin: (Güler.) Ne? Ant mı?

      Gülsün: Evet, ant!

      Erkin: Ne diyeceğiz?

      Gülsün: Sonsuza kadar dost olarak kalacağımızı yeminle bağlayacağız!

      Erkin: Kendi karımla, dost?

      Gülsün: (Ciddi) Evet, ne var bunda şaşıracak!

      Erkin: Beraber yaşayıp da dost olmamanın imkânı var mı?

      Gülsün: Dost! Yani birbirimizden hiçbir şey saklamayacağız, beraber sevinip beraber üzüleceğiz. Beraberce endişeleneceğiz.

      Erkin: Şimdi anladım! Beni affet meleğim. (Tiyatroda oynuyormuşçasına kadının önünde diz çöker, elini sunar.)

      Gülsün: (Elini çocuksu bir küskünlükle Erkin’e uzatır.) Şaka yapmasana canım!

      Erkin: Tamam! Hangi ahvalde, hangi zamanda olursam olayım hep beraber olacağımıza, senden hiçbir zaman bir şey saklamayacağıma, kaygını, üzüntünü, sevincini ve mutluluğunu her zaman seninle paylaşacağıma ant içiyorum! Hadi bakalım sıra sende!

      Gülsün: Ben de ant içiyorum! (Biraz durur.) Mutlu olacağımıza inanıyor musun Erkin?

      Erkin: İnanıyorum, ya sen?

      Gülsün: (Endişeyle) Ben de inanıyorum!

      Erkin: Hem… Gözlerin hiç de öyle demiyor! Sesinde inanmayan bir ton var!

      Gülsün: Hayır, inanıyorum ama nedendir içimden bir ses yanlış bir şeyler var diyor!

      Erkin: (Şakayla) Gülsün, bırak şu batıl inanışları, ben ateistim!

      Gülsün: Karşılaşmamız ve beraber olmamız sihirli bir masal gibi olmadı mı? Mutluğu ve huzuru aniden bulunca… Hâlâ inanamıyorum. Sana taşındıktan sonra da olana bitene bir türlü inanamadım. Benim kocam olduğuna, burasının benim evim olduğuna alışamadım. Sabahları gözümü açıp uyanmak istemiyorum. Ya bu benim gerçek hayatım değil de bir rüyaysa ne yaparım diye korkuyorum.

      Erkin: Seni çok seviyorum ve her gün seni sevmeye, daha çok sevmeye devam edeceğim. (Hayal kurar gibi…) Mutlu olman için elimden gelen her şeyi yapacağım. Bizim mutlu bir ocağımız, sağlıklı ve güzel çocuklarımız olacak. Fakat bir şartım