Paşa’nın yardıma geleceğini biliyordu. Geri kalan cümleler ise kalıp kelimelerden oluşmaktaydı. Ömer Lütfi Paşa kale burçlarından aşağı indi. “Yedek kuvvetler atlansın. Kale kapılarını açın.” Siyah atına atlayıp kılıcını çekti. “Hücum!” nidasıyla bütün askerler yeni bir şevkle savaş meydanına atıldı. Yeni kuvvetler karşısında Ruslar çekilmeye başlamıştı. Kale ikinci komutanı mehteran birliklerine doğru bağırdı. “Elinize Allah zeval vermesin. Vurun tokmağı davula, yer gök sesinizle inlesin.” Mehteran kale içinde tur atmaya başladı. Savaş meydanı dalga dalga yayılan davul sesiyle inliyordu. Osman Paşa’nın askerleri geri çekilen Rus kuvvetlerini takibe başlamıştı. Ömer Paşa, ordusunu kaleye çekti.
Osman Paşa, ordunun en önünde yavaşça kalenin meydanına gelip atından atladı. Ömer Lütfi Paşa, topuk selamı verip gür sesiyle “Kırk bin erle, Plevne Kalesi emrinizdedir Paşam!” dedi ve birbirlerine sıkıca sarıldılar. Bütün kale “Padişahım çok yaşa” diye inledi. Osman Paşa yanında Ömer Lütfi Paşa’yla sığınağa indi.
– Komutanım, üç gündür top ateşiyle şehri dövüyorlar. Ancak öğleden sonra kesildi. Ardından taarruza geçtiler. Osman Paşa kafasını salladı.
– Paşam, karşı tepelerin ardından çıkıp topçulara saldırdık. Rus toplarını havaya uçurup taarruza geçen Rus ordusunu arkasından çevirdik. Kayıpları fazla olmalı. Bu Rusların kayıp verdikleri üçüncü savaşı ama sürekli asker takviyesiyle karşımıza çıkıyorlar. Aldığımız duyumlara göre karargâhta da fikir ayrılıkları siyasi çatışmalara dönüşmüş.
Kapı üç kere çalındı. İçeri giren er, “Komutanım, Ruslar toplarını geri çekmeye başladı.” dedi
Osman Paşa ve Ömer Lütfi Paşa koşarak surlara çıktılar. Dürbünle karşı mevzileri izlemeye başladılar. “Osman Paşam, kâfire iyi zarar vermişsiniz. Geri çekilmeye başlamışlar.” Osman Paşa sakalını sıvazladı.
– Yeni kuvvetler ve toplarla geri dönecekler. Ömer Paşam, arkalarından askerler gönderin, nereye kadar çekiliyorlarmış öğrensinler. Mehterana da söyleyin içimizi titretsinler. Rusları güzel uğurlayalım”
–Emredersiniz komutanım! Paşam, savaş mahkemesi kurulması gerekiyor. Yoğun top atışları esnasında kuramadık.”
– Tamam, kuralım.”
İki zabit ite kaka elleri, paslı kalın zincirlerle bağlanmış, şişman, bakışlarından sinsilik okunan; yüzü kapkara, üstünde bezden yapılma un çuvalı olan bir kişiyi getiriyorlardı. Osman Paşa sert bakışlarını mahkûmun üstünde tutuyordu. Bu bakışlar mahkûmu daha çok içine sindiriyordu. “Ömer Paşa, kimdir bu melun?”
– Habis bin Tarık, nöbetçi teftiş zabitimiz. Ordunun ekmeklik unlarını ıslatırken yakaladık. Ayrıca cebinden de küçük bir kâğıt çıktı.”
– Ruslara, para karşılığında casusluk yapıyormuş.” Osman Paşa hiddetlendi. Geniş yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu. “Kansız köpek” Habis bin Tarık kendini hemen savunmaya geçti. İki büklüm olmuş bir hâlde, yavaş yavaş konuşmaya başladı. Konuşması sinir bozucuydu. Siyah saçları una bulanmış, esmer yüzü doğuştan bir hainlik besliyordu. “Sus! Boş boş konuşuyorsun. Suç üstü yakalanmışsın.
– Tamam, yeter bu kadar. Götürün meydanda asın.”
– Asmayın!
Habis bin Tarık da dâhil herkes şaşırmıştı. Osman Paşa ayağa kalktı. Habis bin Tarık’ın yanına geldi.
– Bu münafığı çengele çekin! Zabitler Habis bin Tarık’ı dışarı çıkardılar.
Ömer Paşa yutkundu.
– Komutanım, cahilliğimi bağışlayın, çengele asmak cezası dine küfredenler için değil midir?
– Paşa, Rus kâfiri için Müslüman askerlerin yiyeceğine musallat olan biri, olsa olsa yeziddir, cezası da çengeldir. Savaş zamanındayız. Adam görünen mahlûkatları ibreti âlem diye sallandırmalıyız. Tek bir askerin aklında küçük bir zafiyet eksikliği olmamalı.
Osman Paşa ve Ömer Lütfi Paşa harita başında Rusların nereye çekildiğine bakıyordu. Savunma ve saldırı taktikleri üzerinde konuşuyorlardı. Kalenin meydanından davul sesi duyuldu. Sesi gür, tellal köslerin önüne gelip bağırmaya başladı. “Yüce Allah yâr, melekler miğferiniz, yüzü güzel Muhammet rehberiniz, dört halife yoldaşınız olsun!” kösler çaldıkça herkes meydana bakıyordu. “Düşmanın kılıcı kınında kırılsın, münafığın eli taş kesilsin.”
Tellal Tarık’ı gösterdi.
– Habis bin Tarık, ekmeğimize kan doğramak istedi. Rus kâfirine Müslüman ahaliyi sattı. Cezası çengele çekilmektir.” ‘Çekilsin’ bağrışları meydanda yankılanıyordu. Tellal bağırmaya başladı.
“Duyduk duymadık demeyin, Habis bin Tarık bize hakkını helal etmiyormuş; peki zındığa siz hakkınızı helal ediyor musunuz ahali?” “Haram olsun” bağrışları kale surlarını aştı. Tarık’ın elleri ve ayakları arkadan birbirine bağlandı.İki uzun kazığın ortasına bir kanca sabitlendi. Habis bin Tarık bu çengel ucuna gelene kadar beş kişi tarafından çekildi. Ağlıyor ve yalvarıyordu. Çengelin ucunda sallanmaya başladı. Beş kişi zor taşıyorlardı. Tellal bağırdı. “Bırakın canlar, taşımayın şu münafık zındığı” bir anda bıraktılar ipi. Habis bin Tarık çengele geçti. Ömer Paşa, göz ucuyla meydana bakıp perdeyi kapattı.
Ömer Paşa, gaz lambasını yakıp duvara astı. Masanın etrafındaki paşalar dikkatlice Osman Paşa’yı dinliyorlardı.
–Ethem Paşa, siz atlı birliğinizle sağdan saldıracaksınız. Müşir Kazım Paşa, sizde soldan atlı birliğinizle saldıracaksınız. Ben ve Ömer Lütfi Paşa da ortadan atlı ve yaya birliklerle kuşatmayı delmeye çalışacağız. Karargâh bu planı kabul etmese de, yiyeceğimizin azalmasından dolayı bunu yapmak zorundayız. Eğer Rusların çemberini delebilirsek en azından Orhaniye’ye geçeriz. Bu da bize rahat nefes aldırır. Ömer Lütfi Paşa, şehrin etrafına üç askerin rahatlıkla geçebileceği hendekler kazın. Zamansız taarruza geçerlerse püskürtmesi kolay olsun.
Kale karanlığa bürünmüştü. Nöbetçilerin “Yektir Allah” sesleri burçlar arasında yankılanıyordu. Osman Paşa’nın gözleri Rus hatlarındaydı. Ömer Lütfi Paşa saygıyla yanına geldi. “Paşam, ordu savaşa hazır. Hendekler de kazıldı. Yarın sabah namazından sonra saldırabiliriz. Gün aydınlandığında herkes hazır olsun” “Emredersiniz Paşam”
Güneşin ilk ışıkları kale burçlarını aydınlatıyordu. Osman Paşa üniformasının söküklerini dikmiş, çizmelerini cilalamıştı. Beylik tabancasını, tüfeğini ve kılıcını kontrol etti. Güzel koku sürüp sakalını ve saçını taradı. Kalpağını taktı. Son hazırlıkları kontrol ederek ahıra indi. Siyah savaş atı, heyecanlı görünüyordu. Sahibini görünce sakinleşip yanına gitti. Osman Paşa atına atlayıp emir erinin uzattığı tüfeği eline aldı. Ordunun önüne atını sürdü. Lütfi Paşa mehteran başına döndü. “Ordu savaşa hazırlansın!” mehteran başı gür sesiyle bağırdı. “Yaptığımız büyük ve küçük günahlar için, Allah rızası için ‘estağfurullah’ diyelim. Ordu içinde hıçkırık sesleri ve ağlamalar duyuldu. Dalgalanarak yayılan hıçkırık seslerini yine mehteran başının gür sesi kesti. “Üçler, yediler, kırklar aşkına, evliyalar; arslanlar arslanı Ali aşkına, gül yüzlü Muhammed aşkına, Allah aşkına! ‘Hu’ diyelim. Hıçkırık sesleri kesildi. Bütün ordu ‘Hu’ sesiyle dağları inletti. Rus mevzilerine