Анонимный автор

Kardeş Sesler 2017


Скачать книгу

bizden büyükçe bir çocuk “Deli Hacer!” deyip kocaman kartopunu kadına fırlattı. Kadın yine kıpırdamadı. Üstünde sadece bir kazak vardı. Ben o kadar kalın giyindiğim halde titrerken o hiç üşümüyor gibi duruyordu. Yüzü soğuktan kıpkırmızı olmuştu ama üşüdüğünü gösteren tek bir hareketi yoktu.

      Orada epeyce oynadık ama gözüm hep ondaydı. Herkes evine dağıldı, ben evimizin kapısına yaklaşınca dönüp Hacer’in olduğu yere gittim. Bu kez karların üstüne oturmuş ağlıyordu. Önce aramızda mesafe bırakarak onu izledim sonra dayanamayıp yanına yaklaştım. Kalbim yerinden çıkacak gibi hızlı atıyordu, hem korkuyordum hem merak ediyordum. Birkaç dakika iyice seyrettim onu sonra “Üşümüyor musun? Hava çok soğuk.” dedim. Elini kalbine koydu. Sessizce ama öyle içten bir ağlayışı vardı ki benim de gözlerim doldu. Ona bir sürü soru sordum ama tek bir kelime etmedi. Yalnız ne zaman üşümek ile ilgili bir şey desem elini hep kalbine koydu. Karın içinde duran ayaklarının çıplak olduğunu o an fark ettim. Kar dağılınca gördüm mosmor ayaklarını. Uzaktan annemin bana seslendiğini duyunca elimdeki eldiveni çıkarıp kucağına bıraktım ve anneme doğru koştum. Karlar eriyene kadar hep orada yolu izledi. Ben de onu.

      Adı Hacer’miş. Yıllar evvel sevdiğiyle kaçacakları gece, o yolda Hacer’in yanında yarini av tüfeğiyle vurmuşlar. Karın üzerine yığılıp kalmış zavallı. O zamanlar akrabaları Hacer’e epey işkence etmişler. Sevdiğinin ölüsünün nereye gömüldüğünü bilmediğinden kendince orayı mezar bellemiş diye anlatmıştı kadınlardan biri. Aklını da öylece kaybetmiş dedi. Sadece kışları görünürmüş Hacer. Bir garip anası ile yaşayıp gidiyorlarmış. Diğer zamanlar ne yapar, ne yer, ne içer hiç haberi gelmezmiş. O köyde üç yıl kaldık. Üç kış boyunca Hacer’i seyrettim ve Hacer çıplak ayakları ile o yolda günlerce bekledi hep kalbini tutup ağladı. Son kışımda Hacer’in yoluna gittim. Köy halkı da o yola öyle diyordu. Belki meraktan belki üzüntüden ona karşı farklı bir yaklaşımım vardı. Ona buradaki son kışım olduğunu söyledim. Tepkisiz yola bakmaya devam etti. Ayağa kalkmış gidiyordum ki ona dönüp “Hacer sahiden hiç üşümüyor musun? Şu buz gibi havada mosmor ayaklarınla sahiden hiç üşümüyor musun?” dedim arkamı döndüm. Sadece iki adım attığımı hatırlıyorum. Benimle o zamana kadar tek kelime etmeyen Hacer’in genizden gelen tuhaf tınılı sesini duydum. “Yüreğimde çöl ateşleri yanarken ayaklarım hiç üşümüyor.” Yine damlalar düştü gözünden. Sanki içimi taşla, demirle, kurşunla doldurmuş gibi bir ağırlık, tuhaf bir sızı hissettim. Genzim yanmaya başladı, konuşmak istedim ama yapamadım. Ben de Hacer gibi ağladım ve eve geldim. O yıl sonunda başka bir şehre taşındık. Sonrasında yağan her kar bana çıplak ayakları ile yolu seyreden Hacer’i hatırlattı.

      (Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi Şiir, Hikâye, Deneme Atölyeleri)

      BAŞKA DİLDE BİR AŞK

      Çocukluk tutkum olan başka dillere merakımı iş hayatıma da taşımış, hem bir yayınevinde kitap çevirileri yapıyor hem de bir çeviri ofisinde çalışıyordum. Çevirilerim daha çok Rus ve İngiliz dili üzerineydi. Ofiste olduğum bir gün, dâhili telefondan sekreter Rusça çevirisi yapmak için birinin benimle görüşmek istediğini söyledi. İçeriye giren adamla tokalaşmak için elimi uzattım. O beni Rusça selamlayınca ben de haliyle Türkçe ile başladığım selamlamayı Rusçayla bitirdim. İçeri ilk girdiğinde görünüşüne hiç dikkat etmemiştim. O benimle Rusça konuşmaya devam edince bu durum ilgimi çekti ben de yüzüne dikkat kesildim. Kesinlikle bir Rus’un görüntüsüne sahip değildi. Adam tam bir sahte Rus gibiydi. Benden elindeki metni Rusçaya çevirmemi istiyordu. Yarın tekrar uğrayıp çeviriyi alacağını söyledi gülümsedi ve gitti.

      Çeviri için getirdiği metnin aslı Türkçeydi. Metni okumaya başladım. Bir hikâyeydi bu. Âşık bir adamın dilinden sevdiği kadını ilk gördüğü anı anlatıyordu. Yalnız kadının bu aşktan haberi yoktu. Adam uzaktan uzağa izliyordu kadını. Metnin ortasında kendi kendime söylenmeye başladım “Ne saçma. Kadında ne salakmış, adam zaten takipçi sapık bir de adına aşk demiş. Kim böyle saçma bir şeyin çevirisini ister ki!”

      Kaldığım yerde bırakıp metni çevirmeye başladım. Okumadığım kısımların çevirisini yaparken öğrendim ki aslında adam sapık değil kadın salakmış. Adam nerdeyse kadının yanında yaşarcasına burnunun dibinde. Yalnız metin öyle bir yerde bitiyordu ki cümle tam virgül ile ayrılmış gerisi yok. Sayfanın arkasına baktım başka bir sayfa var mıydı diye ama yok. Cümle en kilit yanından virgül ile bitirilmişti. Ertesi gün bu sahte Rus çeviriyi almak için geldi. Sahte Rus diyorum ama ismi İvan Kozlovskiy. İvan metni aldı, teşekkür edip kapıya doğru uzandı.

      – Metin tek sayfa mıydı, diye sordum.

      – Evet. Tek sayfaydı neden sordunuz?

      – Eksik bir cümle vardı da, yani virgülle ayrılmıştı eksik bir cümleydi o yüzden sormak istedim, dedim.

      İvan bana metnin tek sayfa olduğunu tekrarladı ve imalı bir gülüşle teşekkür edip çıkıp gitti . Üç gün sonra tekrar geldi. Yine metin çevirisi yaptırmak istiyordu. Sayfanın başı küçük harfle başlıyordu ve bir önceki metnin devamı olduğunu anladım. Hikâyedeki âşık adam bu kez kadınla konuşmaya karar vermişti. Fakat onunla konuştuğunda ne söylemesi gerektiğine karar veremiyordu. Bu kez konuşmak için bahane olacak şeyler aramaya başlamıştı Sayfanın son cümlesinde aşığın kadınla ilk nasıl karşılaştığını anlatmaya başlıyordu ki yine bitti hikâye. Bir yerde gizem yaratıyordu metin. İvan bu kez iki gün sonra, benim yayınevinde olmadığım bir zaman da metni almaya gelmiş. Üç gün sonra tekrar uğrayarak yeni bir sayfa bıraktı. Adam kadını ilk kez bir kafede görmüş. Kadın hiç de durumun farkında değil, aceleyle kafeden çıkarken kabanı, adamın çay bardağına değerek deviriyor. İkinci karşılaşmalarında kadını bir kitapçıda görüyor adam. Kadının elinde adamın en sevdiği kitap var ve bu durum adamın hoşuna gidiyor. Kadının çalıştığı iş yeri yakınlarda ve adam kadını her gördüğünde uzaktan izliyor. Kadının iş yerine gidip onunla konuşmaya karar veriyor ve hikâye bu kez de burada bitiyor. Artık ben de hikâyenin devamını merak eder olmaya başladım. Arada kadına da kızıyorum ne aptal hiçbir şeyin farkında değil diye. Kendi kendime tahminler yürütüyorum kadın hakkında. Sahte Rus İvan’a da kızıyorum böyle eksik eksik hikâyeyi getirdiği için ama elden gelen de bir şey yok.

      Ertesi gün hikâyeyi almaya İvan geldi. Şimdi hikâye hakkında soru da sormak istemiyorum. “ çeviri mi yapıyor hikâye mi okuyor? “ demesin kendime güldürmeyim diye. Üç gün sonra yeni sayfa bırakır diye kendimi avutuyorum. Üç gün sonra yeni sayfa getirir diye beklediğim İvan’dan bir hafta sonra yeni bir sayfa geldi. Üstelik yazıyı da başka birisi getirdi. Bu bir hafta boyunca elin adamının yollarını gözler olmuştum şimdi bir başkası getiriyordu metni. Bizim âşık bu sayfada kadına aşk itirafında bulunacaktı ya adam toplayıp cesaretini kadının çalıştığı yere geliyor ama kadın iş yerinde değil. Umutlar kırılıyor tabi. Kadını uzaktan izlemeye devam ediyor ve onu izlerken hep gördüklerini anlatıyor. Mesela kadın kitap okurken çoğu zaman kaleminin arkasını ısırıyor ve kitabı sol eliyle tutuyor. Saati sağ koluna takıyor. Uzun uzun anlatıyor kadını, adam.

      Hikâye çevirisi, yeni nüsha alışverişiyle, İvan’la samimi olmaya başlamıştık. Samimiyetimiz her yeni metin ile ilerliyordu. Bunları bir siteden aldığını ancak internet çevirisinin çok başarılı olmadığı için bir çevirmene yaptırdığını öğrenmiş oldum. Bazı insanlar ile konuşurken çok keyif alırsınız ve sizi konuşurken hiç sıkmaz. İvan’da öyle. Çevirileri almaya geldiğinde bazen birkaç saat sürüyordu sohbetimiz bazen bana gelen arama ile ben gidene kadar. Hikâyede ise adam hala kadına açılamamıştı ama en