bir söz söylemesine fırsat bırakmadan ekmeği uzattı.
“Al annem!” dedi.
Kadın, iki eliyle birden ekmeği adeta kaptı.
“Allah gönlündekini versin!” dedi ve yürüdü. Hatta yürümedi, kaçarak uzaklaştı.
Sokağın ortasında dikilmiş kadının yürüyüp gittiği boş yolu seyretti.
“Amca topumuzu atıver !” diyen küçük çocukların sesiyle bir an için kendine geldi. Çocukların topunu vermek için yere eğildiğinde açlıkla boğuşan bünyesinden ilk tepkiyi midesi verdi. Midesine en son dün akşam yemek girmişti haklı olarak hem ağrıyor hem de isyanını iyice duyurmak için şiddetle gurulduyordu.
Yavan ekmekte olsa midesi bayram edecekti nerden de rastladı kadına. En iyisi bir ekmek daha almaktı elini cebine attı , elli kuruş çıkardı. Bütün parası elli kuruştu. Bildiği en yakın fırın bir önceki sokaktı, geçtiği yola tekrar döndü. Adımları her seferinde daha da yavaşlıyordu. Açlık onu bitap düşürüyordu. Fırından içeri girdiğinde , fırıncı içeride ki son müşterisinin ekmeğini sarmaktaydı.
“Selamünaleyküm , ekmeğin var mı beyim ?“ dedi.
Fırıncı önce Kenan’ın selamını aldı, son ekmeğini az evvel çıkan adama verdiğini söyledi.
Vakit epeyce ilerlemişti. Öyle kolay kolay ekmek bulunmazdı bu saatlerde. Midesi kendini unutturmadan bir kez daha guruldadı .Adama selamını verip çıktı.
Kaldığı eve doğru yürümeye başladı. Yolda kadın tekrar aklına düştü. “Açım!” diye feryat etmişti.Kadın şimdiye karnını doyurmuştur diye düşündü. Ekmeği kendi karnını doyurmak için aldım fakat kısmeti kadına diye düşündü.
Gecekonduların sıra sıra dizildiği, evinin de olduğu sokağa girdiği vakit, evinin üç beş ev ilerisinde oturan selamı sabahı olan sevdiği bir komşusuna rast geldi. Ayak üstü havalardan sudan, hükümetten gidişattan kendilerince dem vurdular. Komşunun minik oğlan kapıdan kafasını uzatıp bağırdı.
“Baba , anam hazırlamış sofrayı seni bekliyor”
Komşusu oğluna gülümseyip “Hadi gir sen , geliyorum” diyerek yolladı oğlanı içeri.
Kenan komşusuna hayırlı günler deyip yoluna devam etmişti ki tuttu komşusu onu kolundan.
“Buyur soframıza gel. Allah rızkıdır , beraber yer sohbetimize devam ederiz “ dedi.
Kenan “Yok ağabey zahmet vermeyim ben bu vakit , afiyet olsun sohbete de başka zaman devam ederiz artık “ dedi ve adamın kolunu tuttuğu elini sıvazladı.
“Zahmet ne demek , bekleyenin de yok hem misafirimiz oluver.” diye ısrar etti.
O vakit kapı tekrar açıldı ve evin küçük oğlu tekrar seslendi “Baba hepimiz açıktık seni bekler dururuz” diye söylendi.
Komşu Kenan’a döndü “Eee haydi !”. Kenan aslında gitmeyi istiyordu evinde yiyecek lokması yoktu ama çekiniyordu işte. Komşusunun teklifini yine geri çevirmek için açtı ağzını;
“Peki ağabey” dedi .
Komşu Kenan’ın cevabına mest oldu beraber içeri girdiler. Kenan evin içinden yayılan yemek kokuları ile doyabilirdi. Komşunun hanımı sofrayı kurmuş üç oğlanla başında beklemekteydi. “Size misafir getirdim, hele kaşık tabak getir” dedi. Sofra ahalisi Kenan’a hoş geldin deyip masada yer açtılar. Evin hanımı tabaklara çorbaları doldurdu sonra da beze sardığı ekmeği çıkardı . “Ekmeği bizim hanım kendisi yapar, arkada ki bahçe de iş görür ocak var. Al buyur başla hadi, soğumasın lezzeti sıcağındadır”. Kenan uzatılan ekmeği aldı. Ekmek hala sıcaktı.Kendi ekmeği kadar sıcak.Bir lokma koparıp ağzına attı bir kaşık çorba aldı. Aldığı ilk lokmada bile komşusuna içten içe minnet duyarak dualar ediyordu. Kenan o sıcak ekmeği her çiğnediğinde minneti artıyordu. Çorbası bittiği vakit ruhu doymuştu. Kadın tabağına yemek koymak için uzandı. “eline sağlık yenge sağ ol doydum ben.” Dedi.
“Olur mu yemeğin de tadına bak, doyulur mu azıcık çorba ile” deyip yaptığı yemeği tabağa koydu. Daha bir iki saat öncesine kadar karnı aç olan, açlıktan bitap düşen Kenan’ın karnı tıka basa doymuş ikramlık çayını içmiş komşusu ile sohbetini de etmiş, hem doymuş hem eğlenmişti. Evine gitmek üzere komşusundan müsaade isteyip kalktı .Komşusu kapının önünde onu geçiriyordu ki evin hanımı yetişti. Beyine elindeki düğümlenmiş bezi uzattı. “Kenan, bizim hanım sana ekmekten koymuş, sabah yiyesin diye bunu da yanına al ”. dedi. Kenan itiraz etse de “Bekar adamsın , yalnız kalmak zordur bilirim al şu ekmeği sabah yersin. Çekinme ihtiyaç duyduğun şey olursa ben senin büyüğünüm gel”. Komşusu Kenan’ın gözünde gittikçe büyüyor değer kazanıyordu. Ne iyi ne hürmetkâr adamdı. Allah ondan binlerce kez razı olsun. Kenan düğümlenmiş bezi aldı.
Evine girdi ekmeği yattığı odadaki masanın üzerine koydu. Yatağının üzerine uzanıp huzur ile gülümsedi. Sesli sesli “Allah’ım şükürler olsun sana. Sen komşumdan razı gel. Yiyecek lokmam yokken bana ziyafet çektirdi”. Sonra aklına ekmeğini verdiği kadın geldi.
“Açım!” demişti.
Ekmeği aldıktan sonra “Allah gönlündekini versin” deyip uzaklaşıvermişti. Allah gönlündekinin kat kat fazlasını vermişti. Gözü masanın üzerindeki düğümlenmiş beze kaydı, yattığı yerden kalkıp bezin düğümünü çözdü. İçinde akşam yediği ekmeklerden irice bir tane ve yanında cam tabağın içine konmuş yarım helva. Ekmeği aldığı vakit yirmi beş kuruş vermeye gönlü razı gelmediğinden almadığı helva. Mis gibi ekmeğinin içine koyup dilediği gibi yemeyi hayal ettiği helvalı ekmek. Kadının sözleri bir kez daha yankılandı kulaklarında.
“Allah gönlündekini versin”
(Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi Şiir, Hikâye, Deneme Atölyeleri)
KORKULARIMA SORUYORUM KİM KORKAK
Bu insan şimdi nasıl korkularını anlatsın ki? Korkuyorsam o benim zaafımdır. İnsan neden zaafını, en zayıf noktasını başkasının avuçlarına koysun ki?
Hemen “Ben hiç korkmam ondan” desinler diye mi?
Karanlıktan korkarım ben. Ya bunu öğrenip karanlığın içinde bırakırlarsa, ne yaparım?
Asansöre tek başıma asla binemediğimi söylesem “Kocaman kız olmuş korktuğu şeye bak” derlerse, korkularımı da söylemekten daha da korkmaz mıyım?
Kedilerden korktuğumu söylesem hemen “Kediler çok şirin” cümlelerini duyarım. Kediler benim için çok çok uzaktan şirin. Zaten çok korktuğum karanlıkta bir kedinin üstüme atladığını benim çığlıklar içinde kalp krizi geçiriyorum sandığımı onlar bilemez ki. Korkularımı onlara açarsam bana güven verip vermeyeceklerini nerden bilebilirim ki. Belki benim sadece en az benim kadar korkaklara sığınmaya ihtiyacım vardır. Odamda tek başıma oturmayı sevdiğimi, ama evde ne zaman tek kalsam korktuğum bütün ışıkları yaktığımı, kapının bütün kilitlediğim halde neden sürekli kontrol ettiğimi anlatamam. Kendimi birine savunsam başka birine savunacak enerjim kalmıyor. Bütün halkı toplayıp onlara Büşra’nın korkularını ve sebebini anlatamam.
Merak ediyorum aslında neden korkularımız insanlara tuhaf gelirken korkmadıklarımız normal geliyor? Bu yargıyı neye göre oluşturdukları, benim zaten havada olan aklımı iyice allak bullak ediyor.
Benim korkularım bana canavar. Bu benim canavarım. Onun avcısı benim. Belki bir gün karanlıkta tek başıma oturmaktan, kedilere yaklaşmaktan, asansöre tek başına