Joltay Jumat Almaşoğlu

Aşk ve Nefret Kitabı


Скачать книгу

* *

      …İnsanların güzelliğin cazibesine boyun eğmeyi bırakmakla kalmayıp, aynı zamanda alaycı bir şekilde bir kızın onurunu açık artırmaya çıkardığı, içinde bulunduğumuz çağın görünümüne dikkatlice bakın! İğrenç görünümüne yakından bakın, Mirza Jarashan!

      İşte, sana gerçek hayat…

      DOĞUM EVİ POLONEZİ

Doğumdan önceki sıkıntıların zorluğu

      Firuza’nın morali bozuktu. Ve doğum evinin kapısından girer girmez bu durum daha da belirginleşmişti .

      Ama bugün, öyle görünüyor ki, durumu biraz daha iyiye doğru değişmişti. Dünkü gibi değildi. Belki de bu yüzden Firuza karamsar düşüncelere dalmamıştı, son zamanlarda çok baskı altında olduğu gerçeğinden kendini uzaklaştırmaya çalışıyordu. Daha bir kaç gün önce, şiddetli ağrıları ortaya çıktığında, ruhunda, ne pahasına olursa olsun, rahmindeki istenmeyen ceninden kurtulma kararı vermişti. Gün batımından önce, alacakaranlıkta başlayan doğum sancıları Firuza’ya dayanılmaz geliyordu. Tombul bir Tatar olan ev sahibesi, onu böyle içler acısı bir durumda bulunca, bir kadın olarak içtenlikle endişelenmeye başlamıştı:

      – Ah canım, yüzünde renk kalmamış, doğumunun çok yakın olduğunu hissediyorum… Yani bekleyecek ve zaman kaybedecek bir şey yok, ambulans çağırmak gerekiyor…

      Ve ev sahibi kadın hiç tereddüt etmeden hemen acil servisi aradı. O olmasaydı, Firuza doğumun yakında başlayacağını düşünemezdi bile. Ama tombul ev sahibesi bu kadar telaşlanınca Firuza’yı da bir korku almıştı, bu yüzden ambulans çağırmayı kabul etmişti.

      Ev sahibesinin tavsiyelerini her zaman dinlerdi. Ve bu da sebepsiz değildi. Hamileliğini öğrenir öğrenmez ve bu sırrını saklamaya çalışırken, Firuza acilen kendine bir daire aramaya başlamıştı. Günlerce tüm sokakları bir aşağı bir yukarı şekilde umutsuzca dolaşmıştı, ta ki bu Tatar kadına rastlayıncaya kadar.

      – Evim rahattır. Küçük çocuk yok. Yalnız yaşıyorum, kendi odan olacak, bu yüzden daha iyisini bulamazsın ”demişti ev sahibesi.

      O günden sonra Firuza ve Tatar kadın aynı çatı altında sakin ve dostane bir şekilde yaşadılar.

      İlk başta, ev sahibesi hiçbir şeyden şüphelenmemişti, ancak birden kiracısının karnının gözle görülür şekilde yuvarlak bir şekil aldığını görünce gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmıştı:

      – Aman Tanrım! Demek sen… hamileymişsin!

      ‘Evet, öyle oldu işte…’ Firuza, bunu daha fazla saklayayamacağını anlayarak utanmıştı.

      Bununla birlikte, ev sahibesi – iyi kalpli biriydi – kiracısını evi tutarken hamile olduğunundan bahsetmediği için azarlamadı. Aksine, buna sempatiyle, kibar bir şekilde tepki gösterdi, akrabasıymış gibi koruyucu davrandı ve moralini yükseltmeye çalıştı:

      – Gören de bir felaket oldu sanır! Çocuk – en değerli servettir. Ayrıca, olan biten her şey onun suçu değildir. O halde tereddüt etme, vazgeçme, doğur çocuğunu! Mutlaka doğur! Bu durumda olan ilk sen değilsin!

      Ev sahibesinin bu kadar yardımsever ve sıcak tavrı, ruhunu ısıtmış ve talihsiz kıza güç vermişti. Kim bilir, şefkatli bir Tatar kadınının yerinde başka bir kadın olsaydı, kayıtsızca nasihat ederdi: ‘Neden ellerini bağlayacaksın ki? Kürtaj yaptır ve bu dertten kurtul!’ – o zaman Firuza, belki de böyle yapmak isteyecekti…

      Ve genç yaşamının bu zor döneminde tam da bu sempatik kadınla tanışması ne kadar iyi olmuştu. Kiracısının hamileliğini öğrendikten sonra hemen onu eğitmeye, pratik tavsiyelerde bulunmaya başlamıştı:

      – Hamilelik sırasında canım, ani hareketler yapmamalısın. Kendine dikkat etmelisin, ağır şeyler kaldırma. Kendine iyi bakacaksın – o zaman bebek beklendiği gibi gelişir – diyerek bir anne bilgeliğini onunla paylaşıyordu.

      İlk aylarda, karnında kolik ağrılar olduğunda, hiçbir sebep yokken, başı sık sık dönüyordu, ev sahibesi Firuza›yı sakinleştiriyordu:

      – Sabırlı ol canım. Bunlar olur. Korkacak bir şey yok. Ancak dokuzuncu ayda biraz daha zor olacaktır. Özellikle sancılı spazmalar…

      …Ve şimdi, öyle görünüyor ki, Firuza’nın çok korktuğu, o uzun zamandır beklenen sancılar başlamıştı. Çok şükür, ev sahibesi o anda yanında bulunuyordu. Kader buydu ki, bu iyi huylu ve sevecen kadın kendi hayatında talihsiz bir insandı. Firuza’nın yaşlarındayken iki kez hamile kalmış, ancak hiçbir zaman anne olamamıştı- her iki bebek de anne karnında ölmüştü. Sonra da kocası bir araba kazası geçirmiş ve bu kazada ölmüştü. Ve anne mutluluğunu yaşamak kısmet olmadan, kalbindeki acıyla yıllarca yalnız yaşamak durumunda kalmıştı. Allah ona çocuk vermemiş, hiç değilse bu zavallı kızcağız, inşallah çaresizlikten aptalca bir şeyler yapmaz da sonradan pervasızlığı için pişmanlık duymaz, diye düşünüyordu.

      – Çocuk, Yüce Allah’ın bir armağanıdır. Doğum yapmalısın. Çocuk çabuk büyür ve bu yükün ileride sana nasıl destek olmaya başladığını fark etmezsin bile.

      Bu sözler Firuza’yı büyük bir güçle teselli etmişti.

      Ambulans oldukça hızlı bir şekilde gelmiş ve sokakları tiz bir siren sesiyle sağır edercesine hamile kadını doğum evine teslim etmişti. O geceden beri Firuza iki gündür buradaydı ama bu yükten henüz kurtulmamıştı.

      Ağrısı biraz dinip sağlığı düzeldiğinde, kız koğuşta doğum yapmaya hazırlanan başka bir kadın daha olduğunu fark etti. Bu yaklaşık otuz beş-kırk yaşlarında, saçları paspas gibi darmadağınık bir kadındı. Her yöne doğru uzanan bu saç tellerine hiç tarak değmediği izlenimi veriyordu. Geleceğin anneleri tanıştılar. Büyük olanın adı Fatima idi.

      ‘Sen, canım, görünüşe göre, buraya erken gelmişsin,’ diye seslendi bir uzman havasıyla. – İlk doğum sancıları çoğunlukla aldatıcıdır. Bir süre daha evinde, sıcacık yatağında kalsan daha iyi olurdu. Ne de olsa, burası bir doğum evi… Her zaman gürültülü… Ve bu kargaşada gerçek doğum sancılarını bile gözden kaçırabilirsiniz. Böyle durumlar da oluyor.

      Firuza neredeyse kahkahayı patlatacaktı. ‘Ev, sıcacık yatak’… Görünüşe göre, anne babasının evinden geldiğini sanıyordu… Sadece bir yatak için yeri olan küçük ve sıkışık bir odada yaşadığını bilseydi. Ancak, Fatima bunu nereden bilebilsin ki? Doğum evindeki koğuşta bütün gün gürültü olmasına rağmen, koğuş Firuza’ya neredeyse bir cennet köşesi gibi görünüyordu. Temiz yatak… Bedava yemek…

      – Bu arada, daha önce doğum yapmış mıydın? diye sordu Fatima. – Yoksa ilk doğum mu?

      – Daha önce mi? Ben mi? Firuza ürpermişti. – Ben daha gençim… On dokuzuma daha bu yıl gireceğim…

      ‘Pekala, peki’ diye kıkırdadı Fatima. – On dokuz, diyor! Bu ilk doğum için küçük bir yaş mı? Bu on altı-on yedi yaşındakilerin neler yapabildiklerini bilmiyormuş gibi konuşuyorsun… İşte, geçenlerde on beş yaşında bir genç kızın buraya karnı burnunda geldiğini duydum… Bu genç ve erken gerçekten!

      Firuza tiksintiyle yüzünü buruşturdu:

      – Neden bahsediyorsunuz? Bu olamaz! Eğer bu doğruysa…

      – Tabii ki doğru! Dahası! Çok yakın zamandaydı… Daha bir lise öğrencisi… Kabahatini ebeveynlerinden gizleyerek gizlice doğum evine gitmiş ve şöyle demiş: ‘Cenini bir an önce rahmimden çıkarın, yoksa derse