Yakup İsmail

Kestaneler Altında


Скачать книгу

altında öğrencilere ders verdim. İşimden ve orada geçirdiğim vakitten çok memnunum. Şimdiye kadar ayak basmadığım bir kenti gidip gördüm, çeşitli kişilerle tanıştım, yeni yeni intibalar edindim.

      Dün sabahtan beri yine başkentteyim.

      İmkân olduğu zaman daima tren yolculuğunu tercih ediyorum. İnsan hem dinleniyor hem de vakit kazanıyor. Okumaya da vakit var, uyumaya da. Gece vaktini tamamıyla istifade ediyorum. Şimdi yine öyle yaptım. Varna’dan gelen gece trenini tuttum ve dün sabah istasyondan doğruca gazeteye gittim.

      Arkadaşlarımın hepsi iş başında. Ben yokken çıkmış olan sayıları birer birer alıp okumaya imkânım olmuştu ve şimdi burada işin gidişatıyla bir yere kadar tanışıktım.

      İlkin oda arkadaşımla görüştüm.

      “Yeni eski bir şeyler var mı, Halim ağabey?”

      “Yok. Hepsi bıraktığın gibi.” dedi.

      “Arayan soran?”

      “Yok. Kim olsun. Beklediğin bir kimse var mıydı yoksa?”

      “Yok. Sordum işte, laf olsun diye… Taşradan herhangi bir tanıdık, herhangi bir okul arkadaşı arayabilir diye geçti aklımdan…”

      “Dosyana gelen muhaberelerin bir kısmını gözden geçirdim. İstifade edebildiklerimizi istifade ettik. Geri kalanına sen bakarsın. Ama Yardımcı sana daha geniş izah eder. Senin gittiğin yerlerde ne haber, ne yenilik?”

      “Var. İyisi de kötüsü de. İlk fırsatta oturur konuşuruz. Şef burada mı?”

      “Burada.”

      Az sonra onun yanına girdim. Döndüğümden haberi olsun, dedim. Hoş beş olduk. Adet yerine gelsin diye tatbikatın nasıl geçtiğini sordu, gittiğim yerlerdeki halkın işleriyle ilgilendi. Ben de yerli muhabirlerle görüşmelerimi konuşmalarımı, tavsiyelerini nasıl ilettiğimi ayrıntılarıyla anlattım.

      Sonunda:

      “Yardımcının yanına uğradın mı?” diye sordu.

      “Hayır, önce sizin yanınıza geldim.”

      “Geç onun yanından. Önümüzdeki en acele vazifeler için sana iletecekleri vardır herhalde.”

      Yardımcının yanına da girdim. Daha kapıdan:

      “Haydi be, nerelere kayboldun? Gazetede işte olduğunu unuttun galiba! Senin bu tatbikat çok uzadı!” diyerek gürültüyle karşıladı beni. Yüzü bayağı asık gibime geldi.

      “Ben ise önce ‘hoş geldin’ demenizi beklerdim.” dedim ve yüzüne gözlerimi kıpmadan baktım. O da baktı kaldı bana doğru ve hemen sonra kendini toparladı.

      “Hoş geldin! Kusura bakma. Bazen vakit yetmiyor, bazen şeflerin beğenmediği yazılar kaçırıyoruz gazete sayfalarında. Bazen de kendimiz dikkatsizlik ediyoruz. İstemeden sinirler gerilmeye başlıyor…”

      “Acele ne iş varsa söyleyin, önce onlarla başlayayım.”

      “Oda arkadaşının yardıma ihtiyacı var senden. Son zamanlarda onun işi en yoğundu. Önümüzdeki sayı için acele icra edilmesi gereken vazifelerin daha çoğu onun yanında. Sonraki sayılar için öğleden sonra konuşacağız.”

      Kapıdan çıkarken:

      “Dur,” dedi, iki mektup var yanımda. Şahsen sana. Biri babandan olmalı. Diğeri… Polis İlçe Müdürlüğü’nden.”

      Mektupları alıp odama geldim. Çok sakindim güya ama oda arkadaşımın gözleri epey keskin herhalde ki, sordu:

      “Ne oldu? Yardımcının keyfi yerinde değil mi yoksa?” “Bu sabah sol tarafından kalkmış herhalde.” dedim.

      “Kulak asma. Durup dururken alevlenmek onun adetidir.”

      “Yalnız bu kadar mı?”

      “Başka ne olabilir?” diye sordu Halim ağabey.

      “Ne bileyim, bazı olmayacak yazıların yayınlanmasını andı.”

      Arkadaşım sustu bir süre. Sonra laf arasında anar gibi konuştu:

      “Başmuharrir, senin gitmenden sonra çıkan şiir için onu ve Edebiyatçıyı bayağı sert bir tenkide tuttu…”

      Beni bekleyen dosyayı önüme çektim ve içindekileri okumaya başladım. Biraz sonra cebimdeki mektuplar aklıma geldi. İlkin babamdan geleni okudum. Çok zamandan beri haber etmediğim için annemle ikisi bayağı telaşlanmışlar. Sınavlardan, sağlık durumumdan ilgileniyor, komşulardan selam iletiyordu. Sonunda da bir haftaya kadar biraz para yollayabileceğini belirtiyordu.

      Onların telaşlanmalarında ben kabahatliydim. Son mektubumda gazeteye işe başladığımı bildirmiştim ama paraya ihtiyacım olmayacağını yazmamıştım. Tatbikata gideceğimi de anmamıştım. Bizde şu haberleşmeler o kadar geride ki… Başka memleketlerde artık cep telefonları varmış, biz daha telefon bile edinemiyoruz. Bizde mi pahalı, onlarda mı çok ucuz, kim bilir? Ama benim de kabahatim az değil. Daha bu akşam eve cevap yazıp annemi ve babamı sakinleştirmem lazım.

      İkincisini açtım. Mektubu aldığımdan sonra üç gün içinde polis müdürlüğünün altmış altıncı odasına, herhangi bir yoklama ile ilgili olarak ilçe sorumlusu yanına gitmem gerekiyormuş. ‘Üç gün içinde ille de vakit bulurum’, dedim ve iki mektubu da çekmeceme bıraktım.

      Oda arkadaşım bir ara büro altını karıştırmaya başladı. Baktım elinde bir elektrikli cezve.

      “Artık büfeye gitmek yasak,” dedi soru-sual dolu bakışlarıma cevap olarak. “Kimin kahveden ihtiyacı varsa odasında içebilir. Yardımcının emri böyle. Büfeye gitmekle çok vakit kaybediyoruz. İş vaktinin en az on dakikasını boş lakırdıya harcıyoruz.”

      Hazır olan kahveyi iki fincana döktü. Birini bana uzattı: “Afiyetle iç.”

      Kahveden bir yudum aldım. Kuvvetliceydi, büfedekine benzemiyordu.

      “Halbuki, az önce yeni eski ne var ne yok diye sorduğumda, yok, hepsi bıraktığın gibi diye cevap vermiştin.”

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

/9j/4AAQSkZJRgABAQEASABIAAD/2wBDAAMCAgICAgMCAgIDAwMDBAYEBAQEBAgGBgUGCQgKCgkICQkKDA8MCgsOCwkJDRENDg8QEBEQCgwSExIQEw8QEBD/2wBDAQMDAwQDBAgEBAgQCwkLEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBD/wgARCAHEARwDAREAAhEBAxEB/8QAHAAAAQUBAQEAAAAAAAAAAAAAAAEDBAUGAgcI/8QAGwEBAQEBAQEBAQAAAAAAAAAAAAECAwQFBgf/2gAMAwEAAhADEAAAAfUefywAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAASVbAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAASVbAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAASVbAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAASVbAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAASVbAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAASVbAAAAAzOPNaXpWZ5yrp5plmnnK+12gTF1e1FOFjelbnnLuhUERtODS69C2gAAAJKtgAAAAeZ8vmTnSKxpNeilnFqSMz6Pv6Pl3P5mu36sxnza7Xs855/N9P6/Tz2eDKWV1SZ5NSel9fpdWgAAAJKtgAAAAZDn4+ALO9O15