Скачать книгу

Şimdi daha sakin konuşuyor. Zaten yedi gün içinde yalnız bir defa döndük bu konuya. Birinci defasında hala karar almadın mı diye sordu sakin bir sesle. İkinci defasında biraz daha uzun konuştu.

      “Tamam. Diyelim ki kabul ettin ve bu işi başaramadığını gördün. İşi yolunca yordamınca terk etmek yok mu?”

      Birinci defasında olduğu gibi yine susmakla cevap verdim.

18.11.1983

      Bedri ile bugün bir daha uzun uzun konuştuk. Bu defa daha sakindi ve gazetecilik işiyle ilgili olan görüşleri daha ciddiydi.

      Nihayet Başmuharririn teklifini kabul etmeye karar verdim. Yarın gazeteye uğrayıp cevabımı söyleyeceğim.

20.11.1983

      Öğle saatlerinde üniversiteden çıkıyordum ki Doçent ile karşılaştık.

      “Teklif edilen işi kabul etmişsin.” dedi hayli donuk bir sesle. “Evet hocam, kabul ettim.”

      “Hayırlısı olsun. Karar senin. Sonu hayırlı olsun. Başarılar dilerim” dedi yine ayni donuk sesle

      Nedenini hala anlayamıyorum ama Doçent gazeteye işe gitmemi onaylamıyor. Çocuk değiliz elbette ki, her şeyi büyük bir heyecanla yaşamayacağız. Ama önceleri benim her başarıma sevinir, onaylar, teşvik ederdi. Şimdi ise Başmuharririn teklifini kabul etmemi doğru bulmamıştı. Neden acaba?

20.12.1983

      Bir aydır derslerle uğraşıyorum. Üç sınavım kalmıştı, onlardan ikisini hallettim. Diğerini şubat ayına bıraktım.

      Ondan sonra devlet sınavları ilkbaharda, yani beş ay sonra. Şimdi artık gazetedeki işe sakin sakin başlayabilirim.

23.12.1983

      Bugün gazeteye uğradım. Başmuharrirle uzun uzun konuştuk.

      Ayrılırken:

      “Anlaştığımız gibi, iki ocakta burada ol. Vaktin var ya, bir de öykü hazırla o zamana kadar ve gelirken getir. Kötü olmaz.” dedi.

      Başmuharrir ile konuşurken dikkatimi çeken bir şey oldu. Ben içerdeyken yardımcısı iki üç defa girdi çıktı ama onların yanına yakında işe başlayacağımdan habersizmiş gibi, beni hemen hemen tanımıyormuş gibi bir davranışı vardı. Başmuharrir ona söylememiş olabilir mi acaba?

03.01.1984

      Yine bayağı yazacaklarım toplandı. Birdenbire birkaç hadise yığıldı birbiri üstüne. Yeni yıldan önce üç gün için köye gidip bizimkileri görmeyi arzu ediyordum ama şu parasızlığı ne yaparsın. Babam bu yakınlarda yine yollayamadı. Son ayın bursu da gecikti. Her defa, ayın sonuna dört yahut beş gün varken veriyorlardı. Şimdi iki gün kaldı burs hala yok. En üstüne kapak gibi tren garında da iş yoktu bugünlerde. Bedri’nin de işi yok gibi Semra ile Seniha’yı bulmuş ve yeni yıl akşamı dördümüz bir arada eğlenceye gidelim diye teklif etmiş. Onlar da kabul etmişler. Ya para? Yokluk sebebiyle akşam sabah yalnız kahvaltı ile geçirdiğim bugünlerde eğlenceye gitmeyi nasıl getirebilirdim aklıma? Giriş bileti, oraya girebilmek için uygun elbise, yiyecek içecek, kızlara şövalyelik etmek… Bunların hepsine para nereden?

      “Ben biraz yardım ederim.” dedi Bedri. “İşe başlıyorsun ya, ilk maaşı aldığında çevirirsin.”

      İyi ki eski yılın son gününde bursları alabildik ve yakam azıcık genişledi.

      Öğrenci yurtlarına yakın bir eğlence salonu vardı, Bedri oraya almış giriş biletlerini.

      Çok eğlendik. Gecenin epey ilerlemesine rağmen hiç yorgunluk hissetmiyorduk. Dans üstüne dans etmeye devam ettik durduk. Saatin kaça vardığı belli olmayan bir sırada Bedri:

      “Takılın ardıma! Dört kişilik bir boş masa buldum. Biraz dinlenelim! Kahve ve viski benden!” dedi.

      O an Seniha soru dolu gözlerle bana bakıyordu.

      “Ne oluyor ona?” diye sordum ellerimin de yardımıyla.

      Dudak büktü, ne bileyim der gibi. Sonra daha fazla kendine konuşur gibi mırıldandı:

      “Çok şen, çok heyecanlı görünüyor bir saatten beri. Göğün yedinci katında bulunuyor sanki.”

      “Bana da öyle geliyor, içkiyi fazla kaçırmış olmasın?” dedim.

      Yürüdük gösterdiği masaya doğru. Büfeden aldığı kahveleri ve viskileri derhal yetiştirdi.

      “Ha buyurun! Bedri ağabeyiniz sayesinde ne masasız kalırsınız ne gene içkisiz!” diye haykırdı.

      Oturduk ve azıcık dinlendik. Bedri hep öyle şen şakır.

      “Ne oluyor sana, daha içmeden sarhoş mu oldun yoksa?” diye sordum fısıltıyla.

      “Ben mi? Ben buraya geleli beri hem büyülendim hem sarhoş oldum!” diye yüksek sesle cevap verdi.

      “Sebebi?”

      “Sebebi Seniha! O büyüledi beni! Onun dansları, saçları, sözleri büyüledi beni. Hem öyle büyü ki, bozulacak gibi değil!”

      “Deme be!” diyerek güldü Seniha. “Şimdi ne olacak? Bu büyüyü bozmak için hangi muskacıya başvuracağız?”

      “Dur, muskacı falan gelinceye kadar söyleyeceklerim var!” Hemen ayağa kalktı ve ciddi sesle devam etti:

      “Hayri, Semra, siz de dinleyin ve şahit olun. Ben bu anda Seniha’ ya âşık olduğumu ilan ediyorum. Seniha, ben seni seviyorum! Benimle evlenmeye razı mısın? Şu anda şahitlerin önünde cevabını bekliyorum!”

      Semra ona dik dik baktı ve sordu:

      “Bedri, sen ciddi mi konuşuyorsun? İçmeden sarhoş olmak yok değil mi? Doğru cevap ver!”

      Cevap yok. Hepimiz susmuş, gözlerimiz Bedri’de. Bu defa Seniha sordu:

      “Bedri bak, Semra ne soruyor.”

      “Evet Semra, ben sarhoş değilim ve ciddi konuşuyorum. Ben Se niha’ ya aşığım. Bir daha soruyorum, Seniha benimle evlenir misin?”

      Semra ayağa kalktı:

      “Durun bir dakika,” dedi ve Bedri’nin yanına geçti.

      “Solu!”

      Bedri derin derin, doktor önünde solur gibi soludu.

      Semra bu defa Seniha’ya döndü:

      “İçkili değil. Ciddi konuşuyor. Cevap verebilirsin.”

      Bu defa Seniha ayağa kalktı:

      “Evet Bedri, ben de seni seviyorum!”

      Ardından buseler geldi. Sonra kadehler tokuşturuldu.

      Ama iş bu kadarla kalmadı. Bedri viski kadehinden büyük bir yudum çekti, sonra derin derin nefes aldı ve kendi kendine ama hepimizin duyacağı sesle konuştu:

      “Oh be, büyük bir yük kalktı üstümden!”

      Gülüştük. Sonra tekrar kaldırdık kadehleri. Hepimiz sustuğumuzda Bedri bana döndü aynı ciddiyetle:

      ‘‘Sen ne duruyorsun?”

      “Durmuyorum. Ben de sen gibi içiyorum işte.” dedim.

      ‘Benim üstümde büyük yük yok ki’ diyecektim az kala ki, o devam etti:

      “Ne bekliyorsun? Semra’dan mı gelsin ilanıaşk? Erkek gibi vazifeni icra etsen ya! Kaç aydan beri ‘Semra, Semra’ diye sayıklayıp duruyorsun rüyalarında hemen hemen her gece.”

      “Bedri!” diye sert sesle haykırdım.

      “Ne var? Yalan mı söylüyorum yoksa? Hakikat değil mi?”

      Seniha da çıkardı sesini. O da ciddi ciddi sordu:

      “Bedri