Bozkurt İsmail

Yusufçuklar Oldu Mu


Скачать книгу

milletvekilleri, yargıçlar, polis müdürleri bile bu işi yapıyor. Ne yani, biz enayi miyiz?”

      Kemal bu durumu biliyordu. Lefkoşa’da da birçok yerler, kaçak içki servis ediyorlardı. Yapılan basitti. Kaçak içki, viski şişesine dolduruluyor, masaya öyle getiriliyordu. Birçok üst düzey görevlisinin de kaçak Rum içkisi içtiği, olağan bir şeymiş gibi halk arasında anlatılıyordu.

      “Biliyorsun ki ben rakıdan başka içki içmem” dedi Kemal.

      “Rakıyı da ben hiç içemem. Anglia ya da 31 periskân içersem hem huzursuz olacaksın, hem de söyleneceksin. Ben viski içeyim, sen de rakı. Burhan da rakıcıdır. O da rakı içer.”

      Murat, bir şişe viski, bir şişe rakı, bol meze istedi. “Cikla, diçi, pulya da var mı” diye sordu.

      “Derin dondurucuda var. Beklerseniz olur” dedi garson. “Severseniz turşusu da var.”

      “Sen bize turşusundan hemen getir. Diğerlerini de derin dondurucudan çıkar. Nasıl olsa zamanımız bol.”

      Garson çabucak donattı masayı. Murat’ın buralarda iyi tanındığı belliydi.

      Masaya viski ve rakı şişesi, soğuk su, buz ve mezeler geldi. Mezeler arasında beyaz peynirden fasulye piyaza, karazeytinden çakısteze, yoğurttan cacığa, humustan tahine, pancardan gabbar turşusuna, dilimlenmiş turşu yumurtadan domates ve salatalığa, tavuk söğüşten beyin ve dil söğüşe, patates salatasından karışık salataya kadar her şey vardı. Üç ayrı tabak içinde turşu cikla, diçi ve pulya da geldi.

      “Kebap falan isteyecek misiniz” diye sordu garson. “Fırın kebabı da var.”

      “Bak” dedi Murat garsona: “Bize ne varsa getireceksin. Ortaya bolca fırın kebabı getir. Ciğer ve uykuluk kavur. Sonunda şiş kebabı, şeftali kebabı ve karışık ızgara da yap. Yalnız bir arkadaşımız daha gelecek. Bu bakımdan servise başla, ama yavaş yavaş. Hepsi birden gelmesin. Ha! Pide içinde bize hellim ve pastırma kebabı getirmeyi de unutma!”

      “Onlar zaten normal serviste var” diye yanıtladı garson.

      Kemal “bu kadar şeyi kim yiyecek” diye sordu.

      “Merak etme yeriz” dedi Murat. “Yemediğimiz kalsın.”

      Bardaklarını tokuşturdular ve ilk içkilerim içtiler.

      “Burası ilginç bir yer. Daha doğrusu bu yörenin lokantaları böyle! Genellikle kuş türleri servis ediyorlar. Özellikle kışın çok çeşitleri olur. Gavcar mantarı, kuşkonmaz, yumurtaotu ve benzeri şeyler de verirler” diye bilgi vermeye başladı Murat.

* * *

      Burhan, bir saat geçmeden onlara katıldı. Parti toplantısı epeyce tartışmalı geçmişti. Toplantıda, Demokratik Birlik ile ilgili gelişmeler, hükümetin uyguladığı ekonomik politikalarla baskılar ve sonbaharda yapılacak Kurultay’la ilgili sorunlar görüşülmüştü.

      Kemal’le kucaklaştılar.

      Burhan da Murat gibi oldukça kısa boylu idi. Murat’ın tıknazlığına karşın zayıftı. Başında çok az saç kalmıştı. Murat’ın esmerliğine karşın ak bir teni vardı, ilk anda olgun bir kişi izlenimini veriyordu. Kahverengi bir pantolon, krem rengi kısa kollu bir gömlek giyiyordu. Ayaklarındaki ayakkabılar kara idi.

      “Nasılsın Kemal, görüşemiyoruz bir türlü” diye sitem etti.

      Olgun görünüşüne ters olarak ince, tiz bir sesle konuşuyordu:

      “Ne yapalım? Olmuyor Burhan. Bir yol tutmuş gidiyoruz işte.”

      Burhan, Murat’la da tokalaştı.

      Murat, “neredesin düzeni değiştirecek olan adam” diye takılarak karşıladı Burhan’ı.

      “Vay senin düzenini de! Yaktınız toplumu” diyerek oturdu Burhan.

      “Herhalde rakı içersin” diye sordu Murat.

      “Sorulur mu?”

      Garson hemen Burhan’a da tabak, çatal-bıçak, rakı kadehi, su bardağı getirdi.

      Bardağına rakı koydular. Üstüne su ve buz ekledi.

      “Hade şerefe” dedi Murat. “Epeyce oldu bir araya gelmeyeli.”

      İçkilerini çektiler.

      “Epeyce acıkmışım” diyerek atıştırmaya başladı Burhan.

      “Ha şöyle! Kendi karnını doyurmaya bak da diğer açları bir tarafa bırak!”

      “Yahu masadakilerle bir ordu doyar. Yazık değil mi? Bu kadarı savurganlık olmaz mı?”

      Burhan tutumlu bir kişi idi. Murat, bu tutumluluğunu her zaman pintilik olarak niteleyerek Burhan’ı kızdırırdı. Yine aynı şeyi yapmak istedi: “Biz senin gibi liraya on düğüm atanlardan değiliz oğlum!”

      Burhan bu kez kızmadı. İşi şakaya vurdu: “Sen de neredeyse ‘anamıza renga bile almadığımızı’ söyleyeceksin” diye karşılık verdi ve konuşmasını sürdürdü: “Neyse boş ver. Bu akşam seninle tartışmak istemiyorum. Kaç zamandır ilk kez üçümüz bir araya geldik. Ha, sahi nasıl oldu bu iş?” Burhan, bunları söyleyerek yanıt bekler gibi Kemal’e baktı.

      Kemal’den önce Murat atıldı: ”Kemal’in bazı sorunları var. Bizimle dertleşmek istemiş. Ben de en iyi dertleşme içki masasında olur diye düşündüm.”

      “İyi etmişsin” dedi Burhan. Kemal’e döndü: “Ne gibi sorunların var Kemal?”

      Kemal yutkundu. Nasıl başlayacağını bilemiyordu.

      Murat yine atıldı: “Hiç sorma, Ayşe Kemal’i terk etmiş.”

      Burhan: “Niye?”

      Kemal yine hemen yanıt vermedi.

      Murat üsteledi: “Anlatsana yahu Kemal!”

      Kemal istemeye istemeye sabahki olayı anlattı. Burhan da Murat gibi, Kemal ile Ayşe arasında yıllardır süren geçimsizliği biliyordu.

      Burhan: “Doğrusunu istersen Kemal, Ayşe iyi bile dayanmış. Onun gibi bir kadını bu kadar ezmeni doğrusu sana yakıştıramıyordum. Kaç kez söyledim sana. Savaş ortamında serseri bir havan mermisi gelip kızını bulmuşsa, Ayşe’nin bunda suçu ne? Bu olaya dayanarak Ayşe’yi ezdin hep. İnsanlık değil bu! Canın sıkılacak ama yeniden söyleyeyim: Senin derdin başka. Nilüfer’i unutamadın, acını Ayşe’den çıkarıyorsun!”

      Murat güldü.

      “Ne gülüyorsun? Önemli ve yaşamsal bir konu var ortada” dedi Burhan.

      Murat: “Niçin güldüğümü söyleyeyim. Kemal’e hemen hemen aynı şeyleri söyledik. Anlayacağın seninle aynı düşüncede ve aynı cephedeyiz. Onun için güldüm.”

      Burhan da güldü.

      “Yalnız bu kadar değil!”

      “Ne demek istiyorsun” diye sordu Burhan.

      “Senin anlayacağın” dedi Murat, “Kemal bugün darbe üstüne darbe yedi. Görevden de alındı.”

      Burhan bu kez kahkaha ile güldü. Hem de uzun uzun. Sonunda konuştu: “Bak buna şaşmadım. Şimdiye kadar böyle bir şeyin olmaması olağandışı idi çünkü!”

      Burhan konuşmasını sürdürdü:

      “Bak Kemal, seninle kaç kez konuştuk. Sen bir kamu görevlisi olarak görevini yaptın. Ama bu iktidara hizmet etmek züldür. Kendini düşün. Sen bu toplumun direniş savaşında üstüne düşen her görevi yaparak ünlenmiş, bulunduğun kamu görevlerinde de her zaman başarı kazanmış birisin. Ne oldu? Bir günde seni harcadılar. Niçin? Çünkü sen onlardan biri