Bozkurt İsmail

Yusufçuklar Oldu Mu


Скачать книгу

“Amma da çok zaman ister pişmek için bu mübarek” diye söylendi.

* * *

      Kemal, kulübe giderken sıkıntılı idi. Görevden alınma işi duyulmuşsa ne yanıt vereceğini düşünüyordu.

      Annesinden zor kurtulmuştu. İlle yemek yemesini istiyordu. En sevdiği şeyleri yapmıştı. “Sonra anne, geldiğimde yerim” diyerek evden çıktığında annesinin çok üzüldüğünü biliyordu.

      Kulüp lokali, annesinin evinden pek uzak değildi. Birkaç dakikada oraya vardı. Arabasını park edip içeri doğru yürüdü. Ev olarak yapılmış, tek katlı, geniş bir bina idi. Oldukça kalabalıktı. Herkes bahçede oturuyordu. Kemal gözünü çevrede gezdirdi. Murat’ı göremedi, Burhan’ı bulacağını zaten pek ümit etmiyordu. İçeriye doğru yürüdü. Kendisini gören bir kısım kamu görevlisi ayağa kalktı. Onu buyur ettiler. Kemal, yanlarına oturdu. Kahveciyi çağırdılar.

      “Sade bir kahve” dedi Kemal.

      Bir taraftan da ne yapacağını, ne diyeceğini düşünüyordu. Yanlarına oturduğu kamu görevlileri, eğer bir spor olayını konuşmuyorlarsa, -ki sporun ölü dönemi olduğuna göre bu pek olası değildi- hayat pahalılığından, kamu görevlilerinin düşük maaşlarından, baremiçi artışlardan, yüksek vergilerden, susuzluktan ve benzer konulardan konuşuyor olmalıydılar. Kendisinden de düşüncelerini açıklamasını isteyeceklerdi. Oysaki kendisi buna hiç hazır değildi, bu konuları konuşmak istemiyordu.

      Kahveci kahvesini getirdi. Sigarasını yaktı. Önce birkaç yudum su içti. Arkasından fincanı ağzına götürüp kahveden ilk yudumu alırken Murat’ın sesini duydu:

      “Vay Kemal! Neredesin yahu? Hangi yel attı seni buralara? Seni görmeyeli aylar oldu.”

      Murat’la sarıldılar. Kemal’in uzunca boyuna karşın Murat oldukça kısa boylu ve tıknazdı. Kemal’in kırlaşmış saçlarına karşın Murat’ın saçları kapkara idi. Boya kullanıyordu besbelli. Bembeyaz takım elbise, beyaz ayakkabı giyiyordu. Gömleği krem renginde ve açık spor yakalıydı.

      “Ben de tam seni soruyordum arkadaşlara” dedi Kemal! “Seni burada bulurum ümidiyle gelmiştim.”

      Kemal, kamu görevlilerine meram anlatmak zorunda kalmaktan kurtulduğu için sevindi.

      “İşte buldun beni! Hade iç kahveni de gidelim burdan. Seni bulmuşken burada pineklemeye hiç niyetim yok!”

      Giysilerine bakan onu çıtkırıldım biri sanırdı. Oysa şen, şakrak, hayatı hafife alan, dünyaya boş veren biri olduğunu hemen gösteriyordu daha ilk anda. Sesi kalınca idi; yüksek sesle konuşuyordu.

      Kemal kahvesini içtikten sonra teşekkür etti ve özür diledi. Murat’la kapıya doğru yürüdüler.

      “Eee? Söyle be Kemal! Nasılsın? Kafayı çekelim mi bu aksam?”

      “Çekelim” diye yanıtladı Kemal.

      “Ulan! Bu işin içinde bir iş var. Sen böyle hemen hı demezsin bu işlere. Yoksa bir derdin mi var?”

      “Sorma! Sonra anlatırım.”

      “Oldu! Bütün gece bizim nasıl olsa! Bak sana ne diyeyim? Şu bizim Burhan’ı da arayalım mı? Gerçi onunla yine kavga edeceğiz ya! Ne zaman bir araya gelsek tartışmadan edemeyiz.”

      “Bilirim. Bilirim.”

      “Ama vallahi de billahi de çok severim keratayı. Ne kadar kavga etsek de arkadaşlığımız bitmez.”

      Murat, yoksul bir ailenin çocuğu idi. Zengin bir kızla evlenmişti. Kentin en ünlü avukatlarından biri olarak kendisi de iyi kazanıyordu. Sırtını hükümet partisine dayamış, birçok danışmanlık almıştı. Yargıçlarla da sıkıfıkı olduğu söyleniyordu. Yoksulluğunu çoktan unutmuştu. Kendisi köşeyi dönmüştü ya, “altında kalanın boynu kopsun” derdi hep. Avukatlığının yanında birçok başka işler de yapıyor, düzenden bol bol pay alıyordu.

      Burhan da yoksul bir ailenin çocuğu idi. Murat’la ilkokuldan başlayarak ortaokulda, lisede ve üniversitede birlikte okumuşlardı. Şimdi ikisi de avukattı. Burhan da ünlü bir avukat olmuştu. Buna karşın yaşamı pek değişmemişti. Ünü güçsüzleri, başka avukatların almadığı davaları savunmaktan doğmuştu. Çoğu kez para almazdı. Aldığında da hiçbir zaman yüksek paralar almazdı. Üniversite eğitimini bitirip ülkeye döndüğü günden beri politikayla uğraşıyordu. Hep hükümet karşıtı olmuştu. Murat onu iktidar partisine girmek için çok zorlamış; “her zaman güçlünün yanında olacaksın be” demiş; Burhan onu dinlemeyip karşıt partiye girmişti. İki dönemdir milletvekili seçiliyordu.

      Kemal’in onlarla arkadaşlığı lisede başlamıştı, içten bir arkadaşlık kurmuşlardı. Murat’la Burhan onu eskiden gelen arkadaşlıklarının bir parçası gibi kabul etmişlerdi. Üniversitede birlikteliklerini sürdürdüler. Üçü de Ankara’da hukukta okuyorlardı. Orada ortak pek çok gençlik deneyimleri ve anıları oldu.

      Üçünün de yaşamda değişik yol tutacakları üniversite yıllarında belli olmuştu. Murat, suya sabuna dokunmadan gününü gün etmeye çalışırken, Burhan toplumcu düşüncelerle besleniyor ve bu doğrultudaki derneklere katılarak etkin görev yapıyordu. Kemal ise ne Murat, ne de Burhan gibi olabiliyordu. Haksızlıklardan etkileniyor; ancak bu etkilenme kendisini eyleme götürecek oranda olmuyordu. Günlük politik kavgaların dışında, dersleri ve Kıbrıs’taki gelişmelerle ilgileniyordu.

      1963 olayları başladığı zaman birliktelikleri bozuldu. Kemal’le Burhan, ne pahasına olursa olsun Kıbrıs’a gitmek istiyorlardı. Murat, onlara eşeklik, enayilik, ahmaklık bastı; yine de yollarından çeviremedi.

      Nitekim Kemal, olanak bulur bulmaz Burhan’ı da beklemeden Kıbrıs’a gitti; ancak bir süre sonra geri döndü. Bir süre sonra Türkiye’deki öğrencilerin toplu olarak Kıbrıs’a çıkması konusu gündeme geldi. Erenköy’dü çıkılan yer!

      Erenköy’e Kemal’le Burhan çıkmışlar, Murat ise Ankara’da kalmayı yeğlemişti. Hatta onları engellemeye çalışmıştı. Bu olay arkadaşlıklarını bozmadı. Murat, onlar Erenköy’de iken İngilizce dersler vererek Ankara’da oldukça rahat bir duruma geldi, yurttan ayrılarak kendisine bir ev kiraladı. Kemal’le Burhan Erenköy’den dönünce onları kiraladığı eve aldı, parasal yönden kolladı. Üniversiteyi Kemal’le Burhan’dan önce bitirdiği halde, onlar Erenköy’deki süreyi yitirmişlerdi. Kıbrıs’a dönmedi, Ankara’da kaldı. Verdiği İngilizce derslerini çoğaltarak para kazanmayı; bu arada arkadaşlarını kollamayı sürdürdü.

      Bir araya geldiklerinde, ne yapsalar, ne etseler, ne konuşsalar Murat’la Burhan arasında şiddetli bir tartışma başlardı. Kemal bu tartışmalara katılmaz, onları dinlemekle yetinirdi.

      Yalnız tartışma spor alanına kayarsa kendisi de karışırdı. Kemal Fenerbahçeli, Murat Galatasaraylı, Burhan Beşiktaşlı idi. Kıbrıs’ta tuttukları takımlar da değişikti.

      Murat’ın sözünü ettiği kavga bu idi. “Hem, biliyor musun? Burhan’la da çoktandır bir araya gelip kavga etmedik. Onunla kavga etmeyi özledim be” dedi gülerek.”

      Kemal de gülümsedi: “Desene bu akşam işimiz iş yine.”

      Kulübün önüne çıkmışlardı.

      “Sen bir dakika bekle burada” dedi Murat. “Ben içeri girip telefonla bir arayayım Burhan’ı. Kim bilir hangi cehennemdedir? Onu dolaşarak aramaktansa telefonla aramak daha kolay! Hoş bu telefonlar da boktan ya!”

      Kemal’in aklına annesinin telefon işi geldi. Ancak Murat, hemen dönüp içeriye doğru yürüdüğü için bir şey söyleyemedi. “Gelince onunla bu konuyu konuşayım” diye düşündü.

      Murat’ın geri