Gabbas Kabışulı

Gönlün Göklerinde


Скачать книгу

Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri, SSCB Yüksek Kurulu Başkanı M.S. Gorbaçov’a 25 Kasım 1988 tarihinde yazılmış. Yönetimin dizginini, elinde tutan “leke kafalı Mihail”, Sovyetler genelinde yapılan parti konferansında: “Birliğe dâhil ülkelerdeki Komünist Parti Birinci Yöneticileri aynı zamanda ülkelerinde Yüksek Kurul Başkanı olmalılar” duyurusunu yapar. Başkanın bu uygulamasının birlik ülkelerini eskisinden daha sıkı tutma yönündeki sinsice bir planı olduğunu hemen anlayan Hakim Bey derhâl itiraz mektubu yazıp gönderiverir (ondan başka kimse sesini çıkarmaz). Özetle şu düşüncelerini iletir: Sovyet Hükümeti ile Komünist Parti’nin yönetimini aynı ele vermek büyük bir hata olacaktır. Kazakistan Komünist Partisi’ni Rus’un (Kolbin. G. K.) yönettiği azmış gibi yerel hükümet de ona verilirse ülkenin hakkına hukukuna zarar vermek olmaz mı? Sovyetler Birliği genelindeki veya yabancı ülkelerdeki uluslar arası toplantılarda Kazakistan Hükümeti adına bir Rus’un konuşması doğru olur mu hiç? Genel olarak Sovyetler Birliği bünyesindeki ülkelerin hem Komünist Partilerini hem Hükümetlerini kendilerinin millî kadroları yönetmelidir.

      O dönemde bu şekilde mektup yazmak Kremlin’e bomba atmakla eşit değil miydi? Kazakistan Dışişleri Bakanı, komünist Mihail İvanoviç Yesenaliyev’e “Kahraman”denmez mi.

      Moskova’dan hemen yetkili gelir. Her zamanki gibi gizli bir şekilde atışma ve tartışma, tehdit etme ve yıldırma önlemleri kullanılır. Hakim ağabey eğilip bükülmez. Gorbaçov’un adamları geri adım atmak zorunda kalır. Gorbaçov da yaşamak istiyormuş ki son parti konferansında beyan ettiği fikrinden vazgeçer.

      Kahraman ağabeyin mektubu esasında bir makale hazırlayıp Kazakçasını Kazak Yeli (Kazak Halkı, Ülkesi) Gazetesi’nde, Rusçasını Novoye Pokoleniye (Yeni Nesil) Gazetesi’nde yayımladım. Tabii ki Hakim Bey’in izniyle. Ancak iznini çok zor alabildim. Kendi kendinin propagandasını yaptıran veya yapan kimselerden olmayan bir insan benim teklifimden pek hoşlanmadı sanki. “Sen ne tuhafmışsın?” diye kırgınlık belirtti. İsterken söylediğim “mektup koleksiyonu” bahaneme inanmış olmalıydı. Yine de gazetecilik ve yazarlık hünerimi kullanıp dil dökerek ısrar ettim. Benim istediğim halkının Hakim Bey’in kahramanlığını bilmesi, arşivlerde tozlanıp kalmaması idi.

      Makaleyi okuyan büyük küçük on kadar kalem arkadaşımız, başka beş altı kişi daha evime telefon edip: “Yesenaliyev ne cesur insanmış. Büyük bir kahramanlık yapmış.” dedi. Onları Hakim Bey’e sevinerek ilettiğimde: “Bunun benimle ne ilgisi var? Bu senin başarın.” demez mi? Hayda.

      Eğer Hakim Bey’in attığı o cesur adımı ağırbaşlı olmayan biri gerçekleştirmiş olsaydı, Almatı’yı ayağa kaldırmıştı değil mi?

      Küçük ama sağlıklı bedene sahip, esmer yüzlü, küçükçe parlak ve kahverengi gözlü, ağırbaşlı, konuşmasını bilen, dostlarıyla samimi ve güzel konuşup yerinde şaka yapmasını iyi bilen değerli Hakim Bey, ülkemizin bağımsızlığa doğru sağlam adım atması, demokratik toplumun merkezde olması yolunda tüm bilgi ve aklını, gayret ve çabasını harcamıştır. Azat Hareketi’nin, Azat Partisi’nin kurulmasında büyük emekler sarfetmiştir. Bunları parti kuruluşunun birinci yıldönümü vesilesiyle yaptığı konuşmadan net olarak anlamak mümkündür. “Blok Oppozitsiyi Besçestiya i Razvala Stranıy (Şerefsizlik ve Ülkenin Yıkılışına Karşı Muhalif Blog)” adlı makalesi ise sadece ülkedeki siyasi durumu tahlil etme değil, kendisinin kalan ömrünün de programı niteliğinde idi (Hakim Bey, 18 Ağustos 1999 tarihinde beklenmedik bir anda bu hayata veda etti).

      Toplum ve siyaset adamının yaşamı karmaşık olaylarla dolu olarak geçmiştir. Hakim ağabey, hayattayken “Ştrihi k Portretam (Portrelere Çizgiler)”, “Na Grani… Epoh (Devirler… Eşiğinde)”, “Zapiski Diplomata (Diplomatın Notları)”, “Akikatın Aytkanda (Gerçeği Söylenirse)” adlarını taşıyan kitaplarını yayımlayarak örnek teşkil eden yaşamının önemli kesitlerinden biraz bilgi sunmuştur. Söyleyemediği, yazamadığı daha nice şeyler vardır…

      O, çok bilgili bir insandı. Evindeki kütüphanesinde dünya kültür,sanat edebiyat, ve siyasetin, bilim ve mimarlığın… Nice değerli ve nadir eserleri ile çalışmaları mevcuttu. Uzun yıllar devam eden çok yoğun günlerinde onların hepsini okumaya, gereken bilgilerinden yararlanmaya nasıl vakit bulduğunu şaşırarak sorduğumda değerli ağabeyim güzel tebessüm ederek: “Hanımım, oğlum ve torunlarımdan sonraki arkadaşlarım, sırdaşlarım işte bunlardır” diye yanıt vermişti. Bir keresinde bana telefon edip: “İnsana dair hiçbir şey bana yabancı değil” sözlerini kim söylemişti?” diye sordu. Sesinden kurnazlık belirtileri hissediliyordu. “Bilmez miyiz, Karl Marx söylemiştir.” dedim. O, çocukça sevinerek: “Okumak lazım yoldaş, okumak lazım. Bu sözleri Romalı komedi yazarı Terentius’un kahramanlarından biri söylemişti, o zaman bırak Karl’ı, daha Marx’ın babası bile doğmamıştı” dedi. Bir defasında bir şey söylemek üzere aradığımda ise: “Ben bir kitap okuyorum, şu “Hayat insana bir defa verilir” diye başlayan öğüt sözlerini kim söylemişti, hatırlıyor musun?” diye sordu. Bana bir tuzak daha kurduğunu hissettim ve nasıl bir tuzak kurarsa kursun yakalanmayacağımdan emin bir şekilde: “Nikolay Ostrovski’nin “Çelik Böyle Sertleşti” sini ben de ezberleyerek büyüdüm Hakim ağabey.” dedim. O, yine güldü: “Ostrovski o sözleri güçlü eleştiricisi Pisarev’den almış. Okumak gerekir yoldaş yergici.” dedi. Böyle esprileri de sık yapardı.

      Hakim Bey’in sevgili eşi, güvenilir dostu, akıllı ve değerli yengemiz Maya İvanovna’nın bir anı kitabı hazırlamamı istemesi üzerine merhum ağabeyimizin kâğıtlarını karıştırırken okuduğu kitaplarından not alıp sakladığı şiir, cümle gibi alıntılara rastladım. Örneğin:

      “Az milletiz, ancak şerefli milletiz. Bavırjan Momışulı” (Bavırjan Bey, bu kardeşini çok severdi, adını söylemeyip “Medvejonok”9 derdi. İki keskin kılıç bu şekilde anlaşıyordu birbiriyle.).

      “En büyük yasa, halkın iyiliğidir. Cicero”.

      “Hakikat, güneşin zihnidir. Vovenart”.

      “Yaşamak, mücadele etmektir; Mücadele etmek, yaşamaktır. Beaumarchais” (“Hayat, mücadeledir” mi demişti Karl Marx?).

      “Kalbim benim kırk yama

      Şu acımasız yaşamda.

      Nasıl kalsın sağ salim,

      Her şeyden döndükten sonra. Abay”.

      Yüce şairimizin işte bu yaralı iç sırrı, daha sonraki dönemlerde nice Hakim Beylerin kaderini yansıtmadı mı?

      Şimdi de Hakim ağabeyle aramızda geçen konuşmayı sunmak isterim:

      Kim olursa olsun kendi sevdiği insanla ilgili samimi görüşlerini belirtirken “eşsiz”, “tek” gibi benzetmeleri seçip güzel lafları döktürmeye başlar. Ancak o “eşsizler” ile “tekler”in bazıları, etrafında olan biten çeşitli şartlara göre değişerek bazen değerli, bazen değersiz olup dün şöyle, bugün böyle, yarın ise öyle konuşarak insanların aklını karıştırırlar, onların bir konu üzerinde düşündükleri, söyledikleri, yaptıkları birbirini tutmaz, kertenkele gibi “kuyruklarıyla idare ederler”. Kimileri de örneğin, üstü olan kimi insanlarla arkasından dalga geçip haklarında kötü konuşurlarken kalabalık karşısında görünce her türlü yalakalığı yapıp her emrine hazır olduklarını göstermeye çalışırlar. Dil dökerek ballandıra ballandıra övmeye başladıklarını duyunca miden bulanır.

      El-Farabi Millî Devlet Üniversitesi’nde bu tür sahnelerden birine şahit olduğumun ertesi günü Hakim ağabeyimize, Mihail İvanoviç Yesenaliyev’e telefon edip olan