Gabbas Kabışulı

Gönlün Göklerinde


Скачать книгу

Muhtar Avezov’un bir iş ziyaretinde bulunduğu sırada, evinde misafir olduğunu, Muhan’ın onuruna verilen yemeğe bölge yönetiminden aralarında Mihail Yesenaliyev’in de bulunduğu üç genç adamı davet ettiğini anlatır. Muhan’ın bir ara Yesenaliyev’e gülümseyerek: “Şu genç adamın adını kiminiz “Mihail İvanoviç”, kiminiz “Kakim” diye iki şekilde söylüyorsunuz. Peki benim bu iki isimden hangisini söylemem gerekir?” dediğini, konuyu anladıktan sonra ise: “Kazakça söylemek istiyorsanız “Kakim”değil, “Hakim” demeniz daha uygun olacaktır. Lokman Hakim’i bilirsiniz. Aristo, Eflatun, Sokrates gibi bilgeleri de. Abay yirmi yedinci nasihat sözlerinde bilge Sokrates’in sözlerine yer vermiştir… “Kakim” diyecek olursanız adın bir anlamı olmaz, basit, sıradan, önemsiz kelimelerden birine benzer. “Hakim”, kurşun gibi ağırlığı olan bir sözdür. Ayrıca bilge anlamı ve özelliği taşır, herkesçe bilinir ve belli bir öneme sahiptir” gibi tavsiyelerde bulunduğunu anlatır. Ondan sonra Pavlodar Bölgesi’ne Mihail İvanoviç’e Avezov’un “Hakim” diye Kazakça ad koyduğunu yayar.

      İşe o Hakim’in yaşamına bir göz gezdirelim. Oral bölgesinde dünyaya gelen Tilegen, yedi yaşında öksüz kalıp kader oraya buraya savurunca çaresizce kendisini Rusya’nın Saratov Bölgesi’ndeki Piter Köyü’nde bulur. Orada hizmetçi olarak kalır. Genç erkek yaşlarına geldiğinde kolhoz başkanının at arabacısı olur. Kazak değil mi, at hayvanına bakmada becerikli, istekli ve meyilli olduğu gözlerden kaçmaz. Bir gün köye komşu topraklardan genç bir kız geliverir. Beklenmedik anda kaderin bir araya getirmesi ile tanışırlar ve sonunda iki yarım, bir tamı oluşturur. Tilegenile Ümitay.

      Hakim bir gün yaşamından bahsederken: “Allah benim siyah gözlü olmamı istemiş olmalı. Yoksa ta uzaklardaki Piter’de yaşayan tek Kazak olan müstakbel babamı kendisi gibi öksüz Kazak kızı olan müstakbel annemle buluşturur mu hiç?” diye şaka yapmıştı (Hakim’in “z” harfini “s” diye mi veya “z”harfini “s” diye mi, yada ikisini birleştirerek“sz” diye mi, kendince farklı bir şekilde, yumuşatarak söyleme gibi ilginç bir üslubu vardı).

      Çiçeği burnunda aile çocuk sahibi olur (15 Eylül 1928 tarihinde). Erkek çocuğu. Babası adını “Hakim” koyar. Kutlama bittikten sonra Tilegen Bey bebeğine doğum belgesi almaya gider. Oradaki tanıdık Rus kadın: “Vanya abi, bu çocuğun adını “Mihail” koyalım. “Mihail İvanoviç” olsun. Yoldaş Mihail İvanoviç Kalinin’i biliyorsunuzdur, onu tüm dünya bilir. Sizin oğlunuz da Sovyetler Birliği’nin o yöneticisi gibi tanınmış biri olsun.” demiş (Ruslar, Kazak adlarını kendilerine göre değiştirerek söylemede çok ustadır. Örneğin, Balgabay’ı Borya, Tanabek’i Tolya diyiverirler. Ancak Tilegen’e Vanya (İvan) demiş olmaları ilginçtir. Köydekilerin yaşça büyük olanları “İvan”, akranları “Vanya” derken küçükler “Vanya ağabey” dermiş). Bedenini sevinç dalgası saran Tilegen Bey, oğlunun meşhur Kalinin Yoldaşın adını taşımasını uygun bulup “İyi, hadi öyle yaz.” demiş olmalı. Böylece Hakim,“Mihail İvanoviç İsinaliyev” oluvermiştir (bir kere Hakim’e: “Adınızı ve soyadınızı Kazakça olarak kaydettirsenize.”demiştim. “Düzeltilmesi gereken belge çok fazla, sonra, emekli olunca bakarım, şu anda zamanım yok” karşılığını vermişti).

      Tilegen Bey ile Ümitay Hanım, Hakim Bey’le birlikte Piter’de, Pavlodar’da, Almatı’da yaşadılar ve ilerleyen yaşlarda vefat ettiler. Hakim’in Galina ve Roza isimli iki kız kardeşi Almatı’da oturur. Oğlu Timur, Rusya’da diplomat idi, babasının vefatından bir yıl sonra hastalıktan rahmetli oldu.

      Maya İvanovna, kısa boylu, yuvarlak ve güler yüzlü bir insandır. Hakim Bey ikisi meşhur bakir topraklar projesi yıllarında Pavlodar’da tanışmışlar. Hakim Bey Bölge Komsomolu Başkanı, Maya Hanım (Maya İvanovna’ya ben bazen “Make”, bazen “yenge” derim) ise Leningrad’dan Komsomol Örgütü tarafından sevk edilen toprakları işletir. Kazakçayı iyi konuşamaz, ancak konuşulanları anlar. Uyruğu Rus olmasına rağmen ruhu Kazaktır. Buna delil olarak bir tek şunu anlatsam yeterli olur. Hakim ağabey baki dünyaya göç ettikten sonra her iki haftada bir Cuma günleri yedi pişi hazırlayıp eski dost ve eşlerini davet ederek Kur’an bağışlamaya devam etti. Ellerini açıp yüzüne götürdüğünde gözlerinden yaş döküldüğüne şahit olmuşumdur kaç defa. Değerli eşinin vefatının birinci yılı münasebetiyle yemek verip Kuran bağışladıktan üç ay sonra telefon ederek: “Gabeke, gelin al, eve gel, saat iki” dedi. Gittik. Çok yakın dört aileyi davet etmiş. Benden başka Komsomol döneminden beri görüştüğü dostları. Hakim Bey’i anıp yaşadıkları ilginç ve önemli olaylardan söz ettiler. Bir ara Maya İvanovna yerinden yavaşça kalkıp hepimize birer bakış attıktan sonra gözleri yaşararak: “Değerli dostlar.” diye titrek sesle konuşmaya başladı. Hayatından memnun olduğunu, bir tek üzüntüsünün Mişasını yitirmiş olması olduğunu söyleyip dostlarına sonsuz teşekkürlerini iletti ve sonunda: “Sülalemizin memleketi Leningrad’dır, kardeşlerimle akrabalarımın hepsinin orada yaşadığını biliyorsunuz, onlar benim taşınmamı istiyorlar. Ben de onları dinlemem gerektiğini düşünüyorum. Bir de size söylemek istedim. İzin verirseniz taşınayım, vermezseniz burada yaşamaya devam edeyim” dedi. Bir dakika kadar devam eden sessizlikten sonra aramızdaki büyüğümüz, Hakim ağabeyin en samimi dostu Sagındık Kenjebayev: “Maya, mutfak tarafına bir göz atsan” dedi alçak bir sesle. Maya İvanovna odayı terk ettikten sonra Sagındık Bey hepimize ne düşündüğümüzü sordu. Fikir alışverişinde bulunduk. Hakim Bey ile Maya Hanım’ın tek oğulları olan Timur, Moskova’daki Diplomasi Akademisi’nden mezun olup ülkeye geldiğinde göreve alınmamıştı. Hakim ağabeyimiz: “Buradaki kahpe yönetim, benden alamadıklarını oğlumdan almak için Almatı’ya yaklaştırmadı. Ne utanç verici bir davranış? Neyse, kendileri bilir. Timur, Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı’nda işe başlayacak” demişti. Böylece Maya İvanovna’ya izin vermenin uygun olacağı kararına vardık. Bir ay sonra da memleketine yolcu ettik…

      Hepimiz Mihail İvanoviç’in ne zaman, nerede, ne tür görevler üstlendiğini biliriz. Komsomol örgütünde, partide, dış siyaset alanında yöneticilik yapmıştır. Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Kültür Dairesi’ne on üç yıl kadar başkanlık edip ülkemizin manevi başarılarına büyük katkılar sağladı, bunu düşmanı bile inkâr edemez. “Düşman” dedim de bir keresinde: “Düşmanınız var mı, gerçeği söyleyin” diye şakayla karışık soru sorduğumda bıyık altından gülerek: “Mukagali’nin söylediği gibi “Düşmanın var mı dersin, nereden bileyim?”… Kazak milletinin olduğu yerde neden olmasın, vardır, ancak bana görüneni olmadı” dedi.Sonra azıcık düşündükten sonra: “Merkez Komite’de iki ateş altında çalıştım. Konayev ile İmaşev kendilerinin söylemeleri gereken kararı benim ağzımdan iletirdi. Kahrolası şu “parti etiği” denen şey yok muydu, o hem ağzımı hem elimle ayaklarımı bağlardı, çok zordu ya.. Kadro konusunda da bir iki defa suçlu duruma düşürüldüm. Ancak o kadroya hem o saatte hem daha sonra elimden geldiğince yardımcı oldum. Yardım ederken “Ben suçsuzum, ne olur bana küsmeyin, falanca insanlar mecbur bıraktılar.” demedim… O insan bunu hissedip anlamış da olabilir, “Yesenaliyev böyle yaptı, şerefsiz.” gibi düşüncelerle de gitmiş olabilir. Kim bilebilir ki… Ancak öyle şeyler beni çok üzerdi, kendi kendimi yerdim”dedi.

      (Dinmuhammed Konayev, Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Birinci Sekreteri, Sattar İmaşev, Merkez Komite İdeoloji Sekreteri.)

      Parti sisteminde ben de 28 yıl çalıştım, “parti etiği”nin hem dışını hem içini çok gördüm. Bu nedenle Hakim Bey’i anlıyorum. Kültür Bakanlığı’nın, Yazarlar Birliği’nin, edebî yayın evlerindeki bazı üst görevde bulunanların Hakim Bey’e karşı kızgınlıklarını belirtip arkasından hakkında olumsuz şeyler söylediklerine şahit olmuşluğum