Dinis Bülekov

Ömür Tektir


Скачать книгу

sıkıca bağlamışlar delikanlıyı… O serserileri biraz hatırlıyor. Sadece işte…

      – Ne? – Karısı birden dikkat kesildi, bunu gören Arınbasarov konuyu başka bir şekilde sonlandırdı.

      – Okulu kalıyor işte…

      Kocasına bu kez şaşırarak hatta biraz da öfkelenerek bakan Feyrüze birden dönüp mutfağa gitti ve kendi davranışını uygun bulmadığı için hemen tekrar göründü. Gözleri endişe doluydu.

      – Niye ki… ama bu?

      Arınbasarov Feyrüze’sine üzüldü. Gülümsemeye çalıştı ama olmadı, yine de karısının omzuna hafifçe dokunmayı unutmadı.

      – Haber bütün hastaneye yayılmış. Hatta… – Söylesem mi söylemesem mi der gibi, profesör tutulup kaldı. Karısı sabırsızlandığını belli etti.

      – Niye… hatta? Bugün ben seni anlamıyorum ki, yoksa…

      Arınbasarov karısını böyle bir günde hiç incitmek istemiyordu, bunun için daha sakin olmaya çalışarak cevapladı.

      – Telefonda bulup, hem de kim, Kaznabayev, hiç beklenmedik bir şekilde hâlimi sordu. Sesi nasıl peki… Kutluyorum, deyip kapattı ahizeyi… Ahmak! Üzüntü için kutlamak…

      – Eyvah! – Feyrüze heyecanlandı. – Kaznabayev kutladıysa, seni halk milletvekilliğine aday olarak seçtiklerindendir… Kendisi geçememiş ya.

      Arınbasarov birden şaşırdı kaldı:

      – Kimi? Beni mi göstermişler yani?

      – Sen duymadın mı?

      – Yok. Ben ameliyattan çıktım ve bankaya koştum.

      – Hemen hemen bütün salon sana oy vermiş. Parti Komitesi ve STK da başhekimi desteklemeye çalışmış. Ama olmamış. Eve telefon edip söylediler hepsini eksiksiz olarak.

      Arınbasarov başını iki elinin arasına alıp, şaşkın şaşkın salonun ortasında durdu kaldı.

      – Ya, bu benim neme gerek? Söyledim hepsine de… Ben miymişim yani şimdi halk milletvekili olacak kişi! Adam maskarası. Bir bu kalmıştı. Başka kaygılar bitmişti. Bir toplantılarında oturup çıkana kadar kaç kişiyi kurtarırım…

      Feyrüze Hesenovna, önlüğünün eteğine elini silip, mutfaktan çıktı.

      – Niye, yoksa boynuzlu biri milletvekili olur mu diyorsun yani? Bir nüfuzun var, seni seviyorlar, senin gibi profesörler yerde devrilmiş yatmıyor, Arıslan. Parlamentoda artık ne kadar çok mesele ortaya çıkıyor.

      – Niye sen de mi böyle düşünüyorsun?

      – Demek istediğim kim isterse olsun.

      – Yani, işte Kaznabayev her gün milletvekilliğini rüyasında görüyor. Niye ona vermiyorlar? Belki ondan daha yetenekli bir milletvekili de yoktur. Doğru söylüyorum ben.

      – Ama Arıslan, galiba, arkadaşlarınız farklı düşünüyor. Şimdi demokrasi var, herkes bu haktan faydalanarak, namuslu, çalışkan, yetenekli, nüfuzlu birini seçmeye çalışıyor. Bu alışıldık bir durum. Sadece şu, Kaznabayev yüzünden bir düşmanın daha oluyor.

      – O bakımdan rahat ol. Biz önceleri de başhekimle kucaklaşıp durmuyorduk. Vazgeçerim, boşuna endişelenmesin Kaznabayev.

      – Nasıl vazgececeksin? Topluluğuna hakaret etmek olur o! Düşün sen bir kere!…

      Telefon çaldı. Konu kapandı. Arıslan Rehmetulloviç derin bir nefes aldı ve telefona geldi.

      – O serseriler ise, parayı gelip şimdi alın, diyeceğim. Ama nasıl vermek gerekir ki? Bu sözlerle… o, ahizeyi kaldırdı, ama telefonun diğer tarafındaki içişleri bakanıydı.

      – İyi günler… Evet, burada eşimle tir tir titreyerek oturuyoruz. Evet çocuk, o serserilerden her şey beklenir. Sağ salim olsun da… Parayı mı? Aldım. Burada poşete koyup hazırladık. Sorma; beklenmedik bir anda belaya rastladı. Hım… evet, teşekkürler. Tamam…

      Arınbasarov ahizeyi kapatınca, uzun bir süre düşünerek dikildi.

      – Televizyondan kameraman çağırttık, diyor. Uzaktan çekim yapabilecek bir kamera ile. Şaşırma karşılaşırsan, diyor.

      …Karanlık olana kadar, “Baykuş” lakaplı serseri telefon etmedi. Yoksa korktular mı? Polis memurunu görüp şüphelendiler mi acaba? Öyle desen, ama hepsinin sivil giysi giymeleri gerekiyordu. Profesyoneldir onlar.

      Çekinerek kapıyı çaldılar.

      – Niye, ışık yok mu yoksa? –diyerek Arınbasarov elektrik düğmesine bastı, lamba yanınca, şaşırarak kapıya yöneldi. Zil çalışmıyor mu ne?

      – Çalışıyorsa…

      Kapıda bu kez bir kadın duruyordu.

      – Size bu mektubu vermemizi rica ettiler. Biz utanıyoruz, diyorlar. Kızınız var mı? – Tanıdık olmayan kadın şaşkınlıkla başını salladı.

      – Delikanlılar da korkak artık. Ayrıca üç hum verdiler. Bu sözlerle o inip gitti.

      Zarfın dışına, gündüzki yazı vardı. Yazıyı aceleyle çekip çıkardı Arınbasarov. “Evinizin önüne yakın olan metruk garaja hemen paranızı getirin. Orada köşede, bir kutu olacak, onun arkasına koyun. Operasyon sağ salim geçerse, iki saate kadar kızınız evde olur. Ama eğri ayakları gönderirseniz, kızınızı bundan sonra hiçbir zaman göremezsiniz. Baykuş.”

      İkilemde kalan Arınbasarov ne yapacağını bilemedi.

      – Hilekârlar, – demekten öteye gidemedi. Bu anda Feyrüze’si de giyinmeye başladı.

      – Sen nereye?

      – Seni tek başına göndermem!

      – Çıkar, karıcığım, ben şimdi döner gelirim.

      – Hayır, ben de çıkıyorum. Kenardan da olsa bakarım…

      – Yani, ne yazdıklarını okudun. Şahit gerekmiyor demişler ya.

      Arınbasarov poşete konulmuş olan parayı gazeteye sardı ve onu koltuğunun altına kıstırıp çıktı. Ondan sonra girdi.

      – Karıcığım, sen burada bu telefonla ara ve yazıyı oku hemen. İşi bozmasınlar.

      …Feyrüze Hesenovna, perişan bir hâlde, dakikaları saydı. Kocası dönmüyor da dönmüyor. Yarım saat geçti. İşte telefon çaldı. Feyrüze Hesenovna acele ederek ahizeyi kaldırdı.

      – Arıslan, neden uzun süredir gelmiyorsun? İyi misin?

      Ancak, ahizede gülen yabancı bir ses duyup, sıçradı.

      – Baykuş ben, hayırlı akşamlar hanım! Kocanıza söyleyin, gerçek bir centilmenmiş! Parayı aldık. Şu anda biz uzaktayız artık. İki saate kadar göz nurunuz kapınızı çalar. Bu sözlerden sonra ahizede ses gitti. Dıt-dıt-dıt…

      Feyrüze Hesenovna sabredemeyip kapıyı açsa ne görsün, kocası komşuları Meğefür ile sigara içiyormuş. İçi rahatladı.

      – Şimdi geliyorum karıcığım, – dedi Arıslan, heyecanlı olduğunu belli etmemeye çalışarak. Burada Meğefür bir anekdot anlatıyor. İç katılırcasına gülünecek…

      – Kimde neyin kaygısı… – bu kez Feyrüze kocasına öfkesini saklamadı, hemen dönüp, salona girdi.

      Dokuzuncu bölüm, yani başhekimin aklında iyi bir düşünce doğuyor

      Hastanedeki genel toplantıdan sonra başhekim Kaznabayev, moralsiz bir hâlde odasına girdi. Dışardan belli etmemeye