Ali Akbaş

Altaylardan Tunaya


Скачать книгу

ettin âşık-ı zârı esâret tahtına,

      Kurban olsam zâyi olmaz bir nigârın bahtına.

      Mesut ol sen sevgilim olsun bütün arzum tamâm

      Dünyada koymaz beni hiç bitmek bilmez hüzn ü gam

      Derdime derman kavuşmak, lâkin imkânsız hayâl

      Bizlere ülfet rüyâdır, vuslat ülfetten muhâl

      İki can aynı bedende sevgilim mihmân isek

      Ben nasıl sabr eylerim sensiz eğer bir cân isek

1909

      MECLİS

      Bir gün şenlik oldu, meclis kuruldu

      Bu dâvete cümle dostlar derildi

      Şarkılar söylendi, sazlar vuruldu

      Mest oldum bir kızın billur sesiyle

      Onu duyan herkes kulak kesildi

      Gönlümüzden gamı kederi sildi

      Bu ses ile büyülendik hepimiz

      Şimdi dünya eski dünya değildi

      Kulağımda yalnız bu güzel âvaz

      Gönlümde canlanan bir kız bir de saz

      Bu neşeyle kendi kendimden geçtim

      Zira bu güzellik idrake sığmaz

      Bu saz, bu billur ses dertli mi dertli

      İkisi de birbirinden kasvetli

      Bu kız nazik edasıyla anbean

      Sanki bizi delirtmeye niyetli

      Bir de baktım her şey değişiverdi

      Kız ve saz usulca göğe yükseldi

      Herkes benim gibi hayran, perişan

      Gördüğüm manzara aklımı çeldi

      Şaşkınlıktan güç kalmadı dizlerde

      Kız da baktı renk kalmamış yüzlerde

      Bir anda saz ve söz sustu nihayet

      Şükür kendimize geldik bizler de

      BAHÇEDE

      Bilmem bugün niçin mahzun gönüller

      Gönül bahçesinde açmıyor güller

      Karşıma dizilse huri kızları

      Sanmayın ki beni mesut ederler

      Bülbül nağmesiyle doldu bütün yamaçlar

      Onları avutur dallar ağaçlar

      Belki bu feryadın asıl sebebi

      Servi boylu kızlar, o samur saçlar

      Her şeyden habersiz sorsak bülbüle

      Bülbülün sevdası bir gonca güle

      Beni mecnun eden sevgili yarin

      Çiçek kadar değeri yok nafile

      Sevgi tektir, fakat yol başka başka

      Birinin düşmanı, birinin dostu

      Sahibine geri döner kötü söz

      İnsan umursamaz düşerse aşka

      Ağırdır herkese kendi şeleği

      Bilemezsin kim kötüdür, kim iyi

      Farkında olmadan kapıyı çalar

      Aşık olan suya atar keçeyi.

1909

      HARAP BAHÇE

      Bir zamanlar bu bahçede gonca güller açardı

      Dallarında bülbül öter, ruha neşe saçardı

      İçin için fısıldaşan billur sular rüyada

      Cennet diye bir yer varsa burasıdır dünyada

      Bu bahçeye kim girerse unuturdu kendini

      Çünkü asla hiçbir yerde görmemiştir dengini

      Attığımız her adımda her taraf pür nûr olur

      Rüzgâr eser rayihâdan gönüller mesrûr olur

      Bu dünya cennetini ben de gördüm

      Saf havayı soludum gitti derdim

      Can dayanmaz sararan yapraklara

      Kırılıp yere serilmiş dallara bak kapkara

      Hazan ermiş ne bülbül ne çiçek var

      Bülbül öten o mimbere tünemiş bet kargalar

      Fanî dünya böyledir hep bahçe tarumar olur

      Gül solar, bülbül ölür kargalar serdar olur

1910

      ALDANAN ÂŞIK

      Yürek güp güp vurur bilmem neyim var

      Akıl mağlup, canevinde kıyım var

      Harap oldum ben bu aşka düşeli

      Nere kaçsam bulur feleğin eli

      Gönül verdim güzel sakın unutma

      Beni bırakıp da elleri tutma!

      Gurûrundan beni hiç kâle almaz

      Sabret gönül, sabreden yolda kalmaz.

      Cemâl onda, fakat ilham bendedir

      Yüzünü gördükçe figân bendedir

      Gönlümü süsleyen senin cemâlin

      Gözlerimden gitmez oldu hayâlin

      Onun nazınadır benim niyazım

      Niyazımdan başka geçmiyor nazım

      O yardan dileğim birazcık neşe

      Kabul etse kalmaz başka endişe

      Muhabbet düğümü aslâ çözülmez

      Ben ölürüm, fakat bu sevda ölmez

      Benim aşkım bilinse herkes ağlar

      Ağaçlar, gökte kuşlar, karlı dağlar

      Tanışlık vermedi el gibi geçti

      Bakmadı yüzüme yel gibi geçti

      Beni sever diye hep aldanmışım

      Meğer aşk oduna boşa yanmışım

      Muhabbet bu, metâ değil satılmaz

      Gönüldür bu, zorla güzellik olmaz

      Ömür geçti oldum bendeye bende

      Hiç bilmedim o yarin gönlü kimde

      Yakın durma hiç vefâ yok onlarda

      Durmadan vefâdan dem vursalar da

      Suçlu ben değilim kendisi heyhat

      Vefâsızlığıyla ediyor ispat

1909

      HOCA AHMET YESEVÎ DERGÂHINDA BİR KÜÇÜK SERÇE 8

      ESENGALI RAVŞANOV

      Tık tık tık…

      “Bir düzen ver yeryüzüne

      Dergâhından