Ali Akbaş

Altaylardan Tunaya


Скачать книгу

sağır mühürlü

      Ve yine boşluğu doldurur onlar

      Mavi dağ ormanı köknarla kaplı

      Şeytan dudağında söz oyunları.

      Bulut sürüsünün erintisinde

      Girer rüyasına alınganlığı

      Kararsız mülteci alışkanlığı,

      Anlaşılmaz Çin.

      Bayrakların yabancı suskunluğu

      Kâğıtların tatlı, sarı sancısı.

      Aynı mütevazi cesaret sertliği

      Gereksiz, yabancı kin.

      Masalın gerçeğe dönen yaprağı

      Bir de balçık tozu

      Her şey eskidi.

      TRUVA

      Bil ki, tam on bir defa yerle bir edilmiştir büyük Truva şehri

      Yer altından on bir kez yer üstüne taşınmış şehir kalıntıları

      Kolaylıkla karışır eski Antik dönemi genç Roma dönemine

      Her şeyi gören kör25 de kaleme almış yalnız altıncı aşamayı

      Yani küçük kaleyi… Hüzünlü bir arzu var içimde Helen için

      Etraf ise Aşil’in Hektor’un arkasınca sertçe çizdiği çevre.

      Gece şarap renginde denize can atmada yine de dar Schlamander26

      On ikinci katman bu… Bizler, gelen turistler, hediye dükkanları

      “Priam27” restoranı… Çevrede zeytinliğin hafif hışırtıları.

      Öğrenmiş bu yerlerde Türk köyünün nerdeyse yedi kuşak çocuğu

      Bahçelere bakmayı ve tahtadan kurulmuş atlara dokunmayı…

xxx

      Saçların lepiska, elbisen yeşil

      Giyinip süslendin pek ışıl ışıl.

      Nadir güzelliğin ruhun denizi

      Beyaz mı, pembe mi?.. hoş, her ikisi.

      Mavi mi baharın ilk sarhoşluğu

      Yaz sıcaklığında gönül hoşluğu.

      Bulutlar tuttuysa yüzünü göğün,

      Siyah elbiseni o vakit giyin.

      Bırak şuhluğuna bayılsın kızlar

      Körelmiş bakışlar, açıkağızlar…

      ŞUHRAT 28

      Mektup yazsam birisine – Semerkant’a:

      Andijan sokak, 3.

      El yapımı filozof, amatör bilge

      Merhaba eski Şuhrat, ölme, tamam mı?

      Kubbeler, kubbeler, güzel kubbeler

      Pencereden baksan hoşuna gider.

      Orda yüz yıl önce medreselerde

      Tolstoy’un koroyla okunduğu yerde

      Emperyal tozunda emirlik erir

      Nedir bozkırdaki bu hışırdama.

      Gençlikte seninle bir gün geçirdik,

      Kırk yıldır yol gider mektuplar ama.

      Renkli bir dönemin sonu hüsranmış

      Geriye dönemem, siteme yer yok.

      …Görürüm uzakta başını eğmiş

      Yüce kar’ağaç.

      Sıcakta mavisi artan çiniler

      Nefesini kısmış kırlaşan pelin

      Arap nakışları gözümde akar

      Bir rüzgâr yücelir göğsünden çölün

      Yayılıp çevrede bir iz bırakır…

      NEHİR

      Ovup azman dağları

      Sen de viraja girdin

      Bu nemli toprakları

      Uzaklardan getirdin.

      Su böyle nefes alır

      Ruhun kalbime damlar

      Sende aylar, fasıllar

      Akar bu ihtişamla

      Önemli değil kimsin

      Ve nereden gelirsin.

      Ben kim, bu mucize ne

      Ben değil, sen bilirsin.

xxx

      Gemi yol almada gece ve gündüz

      Onu atıp tutar hırçın dalgalar

      Sonuncu iskele gözükünceye,

      Stepte sonuncu ışığa kadar.

      Günler uzadıkça yüzler değişir

      Kulak misafiri olmada sular

      Sohbet menzillere köprü salmada

      Arkadaş olmada giden yolcular.

      Şimdi kasvetli ve yetim gibiyim

      Kendin de bilmeden bak neler ettin:

      Son durak, sonuncu yolcu misali

      Çöken karanlıkta yok olup gittin.

      ALANYA

      Hafif mavi, koyu

      Ve tuzlu su

      Ve halk, Çin Seddi’nden

      Nerelere kadar gelmiş arzusu.

      Önce keskin ve sertti

      Bunlardı özelliği,

      Ama onun çizgilerine geçmiş

      Zorla alınmış Yunan,

      Ve Çerkez güzelliği.

      Çehreli, küçük boylu,

      Ama Slav gibi omuzları geniş

      Çalkanan düzler için

      Atını kayık küreğiyle değişmiş.

      Bu kavgada unutuldu

      Göçebe ocaklarının külü

      Ama her zaman gülüşünde

      Yakıcı bir sıcaklık

      Alevlerin ocağıdır

      Belli ki gönlü…

      Hatıra limanı, umut körfezi

      Karanlık denizde sabaha kadar

      Dökülen kanlar inler

      Ve gümüş külçeler parlar.

xxx

      Yalnız İslâm’ın sahralarında değil,

      Nerde ki günes paslanmıs tepelerde

      Hem eğri, hem de düz kolluyor

      İhram giymiş sergerdanları…

      Bulduğu yerde…

      Ama ruhun her titreyişinde,

      İhtirasların altındaki sırda

      Ve özellikle şiir yazmada,

      Ruhanî