yücelir Moğol dağları
Karlı ormanlarda yaprak dökümü.
Sanırsın tabiat susmuş korodur
Yalnızca girdaplar taşıp köpürür.
Yaşam yankılanır yine taygada
Yükselmede boğuk feryat sesleri
Büyülenmiş gibi alarm verir
Dünya boşluğunda hayat sesleri.
Ümitsiz yapraklar can pazarında
Renginde ölümlü altuni ışık
Bizim tutkulardan daha bir serap,
Bizim hırsımızdan daha karmaşık.
Orda beyazlığı altında karın
Çivi yazıları gizli kalmada.
Keşişin görünmez günahlarını,
Fatih öfkesini gizlemiş ya da.
Bu mu komutanın kötü kaderi,
Kış günü izliyor tenha çobanı…
Yavaşça zamanla birikir karma,
Ölüm derinliğe çeker insanı.
Narindir tıpatıp bebekler gibi
Bulutlar rengini almada kardan
Ebedi yozlaşan yeni doğumlar
Yola koyulmada çok uzaklardan.
Yine yücelmede semada Buda
Akıp yuvarlanır su gibi hazin.
Öyle bil granit sineden geçmiş
Asırlar yolcusu gidip gelmezin.
Enjekte edecek bu boşlukları
Safir dalgasının ışık tufanı
Gökte Muhammed’in kapalı seti,
Kozmozda Mesih’in açık alanı.
KANYON
Orda çiçeklenmiş tenha bir ağaç
Pembe renklerini etrafa saçmış
Yalnız sen anlayabilirsin bunu
Evrenin gizemi ağzını açmış.
Yine aynı yerde durmada bulut
Gençlikte gördüğün arzularıyla.
Her zamanki gibi kükrüyor nehir
Elleri donduran gür sularıyla.
Bu su nasıl tatlı öğreneceksin
Bahse girdiğinde su ile zaman;
Böyle hiçbir yerden gelmemiş gibi
Ve de hiçbir yerde iz bırakmadan.
Parka gireceksin geniş kapıdan
Orda ki esmede çöl rüzgârları
Gizli çalışmalar görünür göze
Belirli saatte her gece yarı.
Her taraf yeşildir bir hafta sonra
Kim diyor uzamış boyu yaprağın?
Sadece rüzgârdır her ilkbaharda
Üzerinden esen çıplak toprağın.
Çabucak yutmada yılları zaman
Dünya da değişir gece ve gündüz.
Yorulmaz doğadan öğrense insan
Şarkı söylemeyi böylece sözsüz.
TÜRK DİLİ
Bu savaşçı Türklerin dilleri nice nazik
Kızgın ateş de olsa yine tatlıdır
Süvari gibi hafif, gül suyu gibi lâtif
Nağme gibi avazlı kuş gibi kanatlıdır.
Büyücü haremlerin üzücü esirleri
Belirsizce yumşamış göçebe lisanında
Ya da, çocukluğunda yeniçeri lafzını
Hatırlayıp okumuş duygu coşmuş kanında…
KONYA
Kadim Konya’da dervişler semaya durmuşlar
Bak, İslâm’da ilhamını Kurân’dan alan
Yeni renkler, yasalar var
Hünkâr’daki hikmet ve neydeki esrar.
Madem yüce gerçekler
Civanmertlik ve kerâmetler az
Sen de gülerek bir pula sat bu dünyayı
Zîrâ bu can, deriye ve kabuğa sığmaz.
Bak dinle, kudümdeki tüm tekleri dinle
Bu müziktir, aşktır, savaştır bu
Hadi raks et dostum, kenara çekilme
Ruhları kaynaştıran ateştir bu.
UZAKTAN…
Yolum o yerlere düşmese bile,
Otursam da evde başı aşağı,
Uzak hayâl gibi görünür hâlâ
Karlı zirvelerin gümüş ışığı.
Tabiat sihriyle ışımış bende
Sarı tepelerin eksilmez nuru;
Görürsün kızarır şafak sökende,
Od tutup-alışır akşama doğru.
O Saman Kalesi, o bozca kale!
Yine de bekliyor kulağı seste,
Nerde bir karanlık gözükür hâlâ
Çocukluk çağımın başının üste…
MELEK
Genclik yadigarım
sihirli şehir
Nilüfer çiçeği rengi
bu seher…
Dolaşır evleri
Güneşin teli,
Gölgelerle dolar
Nehrin sahili.
Kilise kulesi
alışıp yanar,
Bir melek, avludan
bûseler sunar
Şafaklar içinde
sarar kalbimi
Geçmişten süzülen
tebessüm gibi…
KIRIM
Yine de evvelki itibarında,
Nur gibi gönlüme dolanım benim!
Herkesin dostusun yaz aylarında,
Kışın yapa yalnız kalanım benim!
Merhemdir şifalı sıra dağların…
Bulutlar toplanır başına bazen.
O göze görünmez gönül bağların
Sanki geçip gelir garînelerden…
ŞAİR’E