Ali Akbaş

Altaylardan Tunaya


Скачать книгу

yücelir Moğol dağları

      Karlı ormanlarda yaprak dökümü.

      Sanırsın tabiat susmuş korodur

      Yalnızca girdaplar taşıp köpürür.

      Yaşam yankılanır yine taygada

      Yükselmede boğuk feryat sesleri

      Büyülenmiş gibi alarm verir

      Dünya boşluğunda hayat sesleri.

      Ümitsiz yapraklar can pazarında

      Renginde ölümlü altuni ışık

      Bizim tutkulardan daha bir serap,

      Bizim hırsımızdan daha karmaşık.

      Orda beyazlığı altında karın

      Çivi yazıları gizli kalmada.

      Keşişin görünmez günahlarını,

      Fatih öfkesini gizlemiş ya da.

      Bu mu komutanın kötü kaderi,

      Kış günü izliyor tenha çobanı…

      Yavaşça zamanla birikir karma,

      Ölüm derinliğe çeker insanı.

      Narindir tıpatıp bebekler gibi

      Bulutlar rengini almada kardan

      Ebedi yozlaşan yeni doğumlar

      Yola koyulmada çok uzaklardan.

      Yine yücelmede semada Buda

      Akıp yuvarlanır su gibi hazin.

      Öyle bil granit sineden geçmiş

      Asırlar yolcusu gidip gelmezin.

      Enjekte edecek bu boşlukları

      Safir dalgasının ışık tufanı

      Gökte Muhammed’in kapalı seti,

      Kozmozda Mesih’in açık alanı.

      KANYON

      Orda çiçeklenmiş tenha bir ağaç

      Pembe renklerini etrafa saçmış

      Yalnız sen anlayabilirsin bunu

      Evrenin gizemi ağzını açmış.

      Yine aynı yerde durmada bulut

      Gençlikte gördüğün arzularıyla.

      Her zamanki gibi kükrüyor nehir

      Elleri donduran gür sularıyla.

      Bu su nasıl tatlı öğreneceksin

      Bahse girdiğinde su ile zaman;

      Böyle hiçbir yerden gelmemiş gibi

      Ve de hiçbir yerde iz bırakmadan.

xxx

      Parka gireceksin geniş kapıdan

      Orda ki esmede çöl rüzgârları

      Gizli çalışmalar görünür göze

      Belirli saatte her gece yarı.

      Her taraf yeşildir bir hafta sonra

      Kim diyor uzamış boyu yaprağın?

      Sadece rüzgârdır her ilkbaharda

      Üzerinden esen çıplak toprağın.

      Çabucak yutmada yılları zaman

      Dünya da değişir gece ve gündüz.

      Yorulmaz doğadan öğrense insan

      Şarkı söylemeyi böylece sözsüz.

      TÜRK DİLİ

      Bu savaşçı Türklerin dilleri nice nazik

      Kızgın ateş de olsa yine tatlıdır

      Süvari gibi hafif, gül suyu gibi lâtif

      Nağme gibi avazlı kuş gibi kanatlıdır.

      Büyücü haremlerin üzücü esirleri

      Belirsizce yumşamış göçebe lisanında

      Ya da, çocukluğunda yeniçeri lafzını

      Hatırlayıp okumuş duygu coşmuş kanında…

      KONYA

      Kadim Konya’da dervişler semaya durmuşlar

      Bak, İslâm’da ilhamını Kurân’dan alan

      Yeni renkler, yasalar var

      Hünkâr’daki hikmet ve neydeki esrar.

      Madem yüce gerçekler

      Civanmertlik ve kerâmetler az

      Sen de gülerek bir pula sat bu dünyayı

      Zîrâ bu can, deriye ve kabuğa sığmaz.

      Bak dinle, kudümdeki tüm tekleri dinle

      Bu müziktir, aşktır, savaştır bu

      Hadi raks et dostum, kenara çekilme

      Ruhları kaynaştıran ateştir bu.

      UZAKTAN…

      Yolum o yerlere düşmese bile,

      Otursam da evde başı aşağı,

      Uzak hayâl gibi görünür hâlâ

      Karlı zirvelerin gümüş ışığı.

             Tabiat sihriyle ışımış bende

      Sarı tepelerin eksilmez nuru;

      Görürsün kızarır şafak sökende,

      Od tutup-alışır akşama doğru.

             O Saman Kalesi, o bozca kale!

      Yine de bekliyor kulağı seste,

      Nerde bir karanlık gözükür hâlâ

      Çocukluk çağımın başının üste…

      MELEK

      Genclik yadigarım

      sihirli şehir

      Nilüfer çiçeği rengi

      bu seher…

              Dolaşır evleri

      Güneşin teli,

      Gölgelerle dolar

      Nehrin sahili.

      Kilise kulesi

      alışıp yanar,

      Bir melek, avludan

      bûseler sunar

      Şafaklar içinde

      sarar kalbimi

      Geçmişten süzülen

      tebessüm gibi…

      KIRIM

      Yine de evvelki itibarında,

      Nur gibi gönlüme dolanım benim!

      Herkesin dostusun yaz aylarında,

      Kışın yapa yalnız kalanım benim!

      Merhemdir şifalı sıra dağların…

      Bulutlar toplanır başına bazen.

      O göze görünmez gönül bağların

      Sanki geçip gelir garînelerden…

      ŞAİR’E