Ahmetcan Aşiri

İdikut Roman


Скачать книгу

ışığını emerek uyuyor gibi yatıyordu. Öğle vaktinde toprak ateş kesildi ve Tanrıdağ ateşdağına dönüştü, sanki kumlar ufacık birer kömür ateşi gibi yanmaya başladı. Bu Turfan’da beklenen aşırı sıcak günlerin işaretiydi.

      Bir gün sabahleyin Atay Sali, Bavurçuk’un yanına geldi. Bavurçuk üstadını sıcak bir selamla karşıladı ve onun bu vakitte mabedini bırakıp buraya gelmesinin mutlaka bir sebebi olduğunu düşündü.

      – Şehzadem, şehzadem! diye etrafına bakındı rahip, – Ordusuyla beraber Beşbalık’tan gelmiş!

      – Kim o? diye sordu Bavurçuk endişeli bir tavırla ve elini üstadın omzuna koydu.

      – Söyle, kimmiş o?

      – Yeni baş Tarkan! Yangıntar!

      Bavurçuk biraz sakinleşip

      – Demek ki, burada casuslar var. Onlar benim geldiğimi ve ordu kurmakta olduğumu duymuş!

      – Evet şehzadem! İyen Tömür’e bu haberi aktaranlar var. Muhterem şehzadem, Yangıntar seni öldürecek mi? Yoksa elini ayağını bağlayıp götürecek mi? Seni götürürse beni de götürüp darağacına çekecek galiba? dedi rahip.

      Bavurçuk Art Tekin sükunetini korumaya çalışarak, – Üstadım, sabretmen gerek! diye cevap verdi.

      – Yeni askerler sana tam baş eğmedi, bunu biliyorum! diye mukabele etti rahip.

      – Üstat! Ben hepsini biliyorum. Neticede askerleri kendime riayet ettireceğim. Şimdilik onlar beni, ben onları denemek aşamasındayız! dedi Bavurçuk.

      – Evet! Şimdi ben ne yapacağım? dedi Atay Sali ve ellerini bağlayıp bir emir bekliyormuş gibi durdu.

      – Sen, Hayır İhsan Mabedine git. Gelenler beni sorarsa askerlerle beraber Yargol sahilinde olduğumu söyle. Yangıntar isterse benim yanıma gelsin!

      – Peki, öyle söyleyeyim şehzadem! diyerek rahip ibadethaneye doğru gitti.

      Bavurçuk Art Tekin, Turfan-İdikut surlarının dışında üzüm, şeftali ve kayısıyla bezenmiş bahçeli güzel bir evde oturuyordu. Evde üstüne zırh, başına miğfer giydi. Atay Sali’nin hediye ettiği, kılıfı altın ve renkli mücevherlerle bezenmiş, adeta bir sanat eseri olan kılıcını yanına bağladı. Yanısıra güzel yapılmış sadağını astı. Ok ve yayını aldı. Coşkulu adımlarla avluya çıkıp atına bindi. Yalkundağ tepesindeki mabet harabelerinde, Kumdağ’da, karız vadilerinde, Bezeklik mağaralarında yaşamakta olan, Tuyuk Bin Evleri, yani Buda mağaraları altından akan ırmak kıyısında çadır kurup bekleyen askerlerini toplayıp onları Yargol çarşısına götürdü.

      Şehzade bugün askerlerini bir kez daha denedi. Şehzade, topladığı bu askerlere Yargol altındaki büyük nehir sahilinde, çalılar arasında, mağara üzerinde bir birleriyle kılıç kullanma ve mızrak atma talimine başladı. Sonra atlarından inip birebir dövüşme talimine geçtiler. Derken İdikut hakanının gönderdiği Yangıntar Tarkan az sayıda askerle geldi.

      – İdikut askerleri! Biraz istirahat edin! Hepiniz çalılardan çıkıp Yargol tepesinde sıraya geçin! diye emir verdi Bavurçuk Art Tekin. O Yangıntar’a selam vermeden kendi askerleri önünde tepeye çıkıp, at üzerinde mağrur bir edayla durdu. Askerler hemen sıraya dizildi. Bavurçuk Art Tekin Beşbalık’tan gelen askerler ile başlarındaki kişiyi tanıtmadı. Oldukça yüksek bir ata binen kısa boylu bir bey atını şehzadenin önünde ileri geri koşturup, sonra durdu.

      – Bu zatı âlileri kutlu İdikut İyen Tömür tahtının paha biçilmez cevheri, Tarkanı! diye övmeye başladı.

      Tarkan, atta kibirli bir şekilde oturarak Bavurçuk’a aşikâre sövmeye başladı.

      – Ben âli zat kutlu İyen Tömür’ün kutsal fermanıyla geldim. Bavurçuk Art Tekin âli zatın gönlünü kırdı. “Bavurçuk benim oğlum değildir!” dedi cenab. Bu bir kaçak haydut! Kıtan ile dostluğumuzu bozan bir hain! Kıtan şimdi bize çok kızıyor, bize savaş açmaya hazır. Siz ona güvenmeyin! Ben şimdi onu tutuklayıp döneceğim. Beşbalık’ta zindan başı beni bekliyor. Zindanda senin yerin hazır!. İdikut hanı adına sizi uyarıyorum! Bize asker, ordu gerekmez! Dağılınız, herkes kendi işine baksın! dedi ve Beşbalık’tan gelen askerlere, – Bavurçuk’u tutuklayın! Haini tutuklayın! diye emir verdi.

      İki asker kelepçe ve zincirleri alıp Bavurçuk Art Tekin’e yaklaştılar.

      – Attan kendin inecek misin yoksa biz mi indirelim? dediler, dalga geçerek.

      Bavurçuk Art Tekin attan inmedi. Tarkana sövmedi. Sakince durdu ve askerlerine döndü, – İdikut’un kaderi bunların elinde. Yani devletin geleceği bunların gücüne, kahramanlığına, kısacası halkın bu evlatlarına bağlıdır. Sana ordu gerekmez, cenabı İyen Tömür’e de. Ama bana gerek. Zindanda yatmakta olan Tora Kaya’ya, Bulad Kaya’ya gerek. Aç kalmış ve giysileri yok kimselere, yeni İdikut devletine ordu gerek! Seni uyarıyorum, bundan böyle İdikut kukla bir hakan değildir.

      – Bırak şimdi, gevezelik etme! İn attan! diye bağırarak iki asker iki taraftan koşturup geldi.

      Şehzade attan indi, önünde dimdik duran iki askerin boyunlarından tuttu ve güçlü eliyle boğup biraz sonra bıraktı. Onlar bayılmıştı, yere düştüler. Bavurçuk ıslık çalan ok ve yayını Tarkan’a yöneltti ve onun atını öldürdü. Diğer askerler dehşete kapılarak atlarını geri çevirdiler, arkalarına bakmadan kaçtılar. Askerler, – Kutlu Yiğit! Bavurçuk çok yaşa! diye bağırıp her tarafı inlettiler.

      Yükselen yüzlerce ses Turfan şehrinden de geçti. Bavurçuk Art Tekin bundan hoşnut oldu ve şükretti.

      Bavurçuk kendisinin kurmuş olduğu bu ordunun cesurluk, kahramanlık ve cengâverliklerini bir gün kendine göstereceğine inanıyordu. Ama şimdilik bu halleri görmedi. Şehzade çevik bir şekilde atına binip askerlerine yöneldi.

      – Vatandaşlarım! Ben adam öldürdüm! dedi sesini yükseltti, sesinde hiçbir korku yoktu, yine eskisi gibi soğukkanlıydı. Ama suratında haşyet vardı, – Cenabı İyen Tömür’ün ‘saltanat tacının pahasız cevheri’

      Tarkan’ın kafasını koparttım. İdikut babam beni affetmez. Belki de Kıtan’a tekrar sürgün eder. Belki derimi yüzüp içini samanla doldurup tulum yapar. Ceza çok. Ben yalnız kaldım! Ama vatan ve onun mutluluğu için her bir canın her yerde her zaman kendini kurban etmeye hazır olması gerek. Ben sizden öyle bir mertlik bekliyorum. Bugün ben memleketim olan Beşbalık’a tek başıma gidiyorum. Ama siz hazırlıklı olun! Zırh, miğfer, sadak, ok, yay, mızrak, kılıç, kalkan ve baltaları yanınızdan asla ayırmayın! Bu mübarek vatanı, İdikut devletini korumak bizim kutsal görevimizdir. Şimdi ekmek başkalarının ağzında, giysi başkaların üzerinde, biz ise aç ve çıplağız! diye konuştu.

      Ne var ki askerler onun sözüne bir türlü kulak asmadı.

      – Elveda vatandaşlarım!

      Bavurçuk Art Tekin kendini teskin etmeye çalışsa da bu ayrılık, belki onlardan ebedi ayrılık acısı yüreğini sızlattı.

      Beni takip etmeyin!

      Askerler şaşırıp bir birine baktılar. Şehzade ise bindiği atı mahmuzlayıp bir iki kırbaç vurdu…

      Ertesi gün rahip Atay Sali’yle vedalaştı.

      – Başını tehlikeye sokuyorsun, nasıl bir durumla karşılaşacaksın bilmem? İyen Tömür ahmak olsa da hilekar ve kurnaz bir adam. Aklından geçeni dile getirdiğinde dikkat et. Ölürsen de halk önünde öl. Halk seni görsün! Budamız seni korusun!” diye öğüt veren Atay Sali’ye, – Elveda üstadım! Senin iyilik ve yardımını hiç unutmayacağım! dedi Bavurçuk.

      – Bırak