Ahmetcan Aşiri

İdikut Roman


Скачать книгу

olan Beşbalık surlarını dolaşmadan, kendisinin iyi bildiği, hakana mahsus olan içteki şehir kapısı önüne gelip durdu. Kapı muhafızları asık suratıyla kılıç ve mızraklarını çıkarıp sordular.

      – Kimsin?

      Bavurçuk yüzünü gösterdi.

      – Ben Bavurçuk Art Tekin, şehzade! Neden beni tanımadınız? diye bağırdı

      – Aç şu kapıyı!

      – Bavurçuk! Bavurçuk Art Tekin gelmiş! dediler ve mızraklarını indirdiler.

      – Sizi öldü diye haber getirdi bir haberci!

      – Öldüm ve dirildim! dedi Bavurçuk dalga geçip

      – Han sarayına girmem gerek!

      – Bizde böyle bir yetki yok. Kapıcı başını çağırayım!

      Genç muhafız kapıyı azıcık aralayıp içeri girerek kapıcı başını getirdi. Muhafızlar sessiz beklemekteydi. Kapıcı başı uzun boylu, dal gibi ince, saçını kazıtmış bir adamdı. Bavurçuk’u görünce kaşlarını çattı, gözleri kızarıp dudakları mosmor kesildi. Sadece yüzünde değil vücudunda bile bir damla kan yokmuş sanki kemikten ibaret gibi soğuk ve kaskatı bir adamdı. O, aniden Bavurçuk’un elini tutmaya yeltendi ama Bavurçuk çevik bir hareketle onun elini ters çevirdi. O uzun ayağını vücuduyla beraber hareket ettirip darbe indirmeye çalışırken Bavurçuk da ayağıyla hızlıca darbeyle karşılık verdi. Kapıcı başı kılıcını çıkardı, Bavurçuk onun elmas nakışlı kılıç tutan koluna bir tekme indirdi. Kapıcı başının kolu sızladı parmakları fitil gibi yumuşayıp avucunda hiç güç kalmayınca kılıç yere düştü.

      – Yeter artık! dedi Bavurçuk hiddetten başı dönmüş şekilde kapıcı başını sert bir şekilde uyarıp

      – Ben seninle dövüşmeye, kılıç oynamaya gelmedim. Cenabı zat İdikut babam İyen Tömür huzuruna geldim. Eğer sözüme kulak vermezsen kafanı keserim. Şimdi git, ona söyle, bana izin versin! dedi.

      Kapıcı başı Bavurçuk Art Tekinden korktu.

      Gururu kırılmış, gözleri açılıp kalmıştı.

      – Tamam, şehzadem, tamam! diyerek geri dönüp içeriye doğru yürüdü.

      Kapıcı başı beklenmedik bu olayı İyen Tömür’e detaylıca anlattı. İyen Tömür sanki ateşe ayak basmış gibi irkildi. Bir şey söylemek istedi ama elini göğsüne koyup birden bire yığılıp kaldı. Biraz sonra yüzüne kan geldi, kesilmiş nefesi tekrar canlandıktan sonra gür bir sesle bağırdı.

      – Girsin! Ne bekliyorsun! Hemen girsin!

      – Baş üstüne, hakanım!

      Kapıcıbaşı el bağlayıp geriye çekildi.

      – Haberci yalan söylemiş! diye düşündü hakan öfkelenip, – O haini bulup darağacına çekmek lazım. Evet, hemen idam etmek lazım. Bavurçuk’u da idam etmek gerek! diye söylendi.

      Bavurçuk Art Tekin girdi ve babasının önünde baş eğip diz çökerek oturdu. Uzak süren ayrılıktan sonra İyen Tömür başını çevirip oğluna dik dik baktı. Ama oğlu babasına özlemle bakıyordu.

      Yumuşak bir sesle mırıldanıp

      – Seni özledim baba! dedi.

      – Bırak! diye haykırdı! Babasının gözleri çakmak çakmaktı.

      – Ben senin baban değilim! dedi hiddetle.

      Bavurçuk, babasının rahmet ve şefkatini değil, katilin cezasını vermesini bekliyordu. Babasının ne düşündüğü belli oldu. Ne olursa olsun Bavurçuk, babasından vazgeçmedi ve ebediyen vazgeçmeyecekti. Ama Bavurçuk kendi derdini, babasının izlediği yolun halkı çıkmazlara sokacağını anlatmaya çalıştı.

      – Sözümü reddetme baba! Bu benim seninle son görüşmem ve son sözümdür. Ben kendimi bir aslan olarak görürüm. Sana göre benim boynumda zincir vardır. Ama bunu kalbim asla kabul etmez. Bu bir gerçek. Herkesin sığınacak bir kutsal ağacı olurmuş, seninki karaağaç, rahmetli annemin ise ceviz ağacı… Evet, benim ağacım ise halktır. Ben ona sığınırım… Ben intikam almaya, kin beslemeye gelmedim. Seninle devlet davası gütmeyi kendim için bir noksanlık görmüyorum. Sen beni affetmeyeceksin, bunu biliyorum. Halk senden neler beklemişti, biliyor musun? Bilmiyorsun. Hatalarını, kusurlarını düzeltmezsen bu halk seni asla bağışlamaz. Sen bu devletin kötü bir rehberi olduğunu hiç düşündün mü? Her şeyi fenalığa dönüştürmüşsün. Devlet içinde asalak beyler çoğalmış.

      Bavurçuk Art Tekin’in sözünü hiç dinlemeyen İyen Tömür onun sözünü kesti.

      – Benim değersiz cevherim Tarkan’ı gördün mü?

      – Gördüm, onu öldürdüm.

      Buna inanmayan İyen Tömür bir kahkaha attı, gözlerinden yaş geldi.

      – Ha ha ha! Pah! Pah! Onun gibi bir aslanı öldürmüş! Bu lafına hiç inanmam. Hepsi yalan! Hepsi boş laf! Ancak, Kıtan’dan kaçıp geldiğin doğru. Kan döküleceği de doğru.

      Bavurçuk Art Tekin kendini tuttu.

      – İnsan için tac giymek şart değil. Evet, sen onun farkında değilsin. Halbuki namus ve vicdan sahibi olmak, millete karşı kendi sorumluluğunu bilmek şarttır. Ben rehine verildim. Bu benim için hakaret. Kaçtığım doğru! Onlara direnebilen gücümüz, ordumuz var. Bundan böyle Kıtan, İdikut’un düşmanıdır. Sen artık Kıtan’la teke tek savaşacaksın… Şimdi çağır! Zindancıbaşını çağır!

      İyen Tömür sustu ve ona baktı, sonra zindancıbaşını çağırdı. Adam sallana sallana girdi ve kazan gibi göbeğine ellerini koyup, ciddi bir tarzda emir bekledi.

      – Bavurçuk’un el ve ayaklarını bağla! Götürüp Zindana at! Yarın halk önünde darağacına çekilsin! Ben de göreceğim, ben olmadan öldürmeyin. Bu çok tehlikeli bir hain! Dikkat et! Kaçmasın!

      – Baş üstüne! Emrinizi yerine getireceğim! dedi zindancıbaşı el bağlayıp. Adamın suratı karardı. Gözakı, ölmüş öküzün gözü gibi büyüdü ve neredeyse yuvasından çıkacak gibi oldu.

      – Yürü, önüme düş! diyerek Bavurçuk’un arkasına geçti.

      – Baba! Babacığım! dedi Bavurçuk Art Tekin ve dışarı yürürken rol yapar gibi durup arkasına döndü, babasının bu fermanını kabul etmiş gibi göründü. Atay Salinin fikriyle Bavurçuk Art Tekin’in fikrinde bir benzerlik yaşandı.

      – Ne yazık ki ölümümü üstadım göremeyecek, askerlerim göremeyecek, görselerdi, ne güzel olurdu.

      İyen Tömür, bir elini altın kemerine dayayıp perişan bir halde nereye bakacağını bilemeden şaşkın bir halde kaldı. Odaya bir sessizlik çöktü. Bu sükûnet sanki hakikatin üstünlüğünü ilan ediyormuş gibi geldi ona…

      Ertesi gün Beşbalık’ta bunaltıcı bir hava vardı. Bavurçuk Art Tekin’in ellerine kelepçe ve ayaklarına pranga takılmıştı. İki cellât onu sürükleyerek geliyordu. Bavurçuk Art Tekin’i görmek için Beş-balık sokaklarında ve şehir surlarında büyük bir kalabalık oluşmuştu. İşte infaz vakti geldi. İyen Tömür halkın önüne çıktı. Bavurçuk Art Tekin, kara bulut gibi gelmekte olan askerleri gördü. Öleceğim diye ağlamadı, aksine sevincinden gözlerine yaş doldu. Askerlerin önünde Atay Sali geliyordu. Onlar ipleri sarkmış darağacını kuşattılar. Askerlerin zırh, miğfer, kılıç, mızrak, kalkan ve baltaları güneş ışığında parlıyordu. Bindikleri atlar huysuzlanıp, başlarını silkeleyip, kişneyip, yerinde oynayıp duruyordu. Bunlar neden buradalar? Bu olay İyen Tömür’ü