yıl bundan önce ufak tefek günlük kaygıların fonunda kaybettiğim, avcumdan, belleğimden mis kokusu gibi düşür düğüm, rüzgarlara savurduğum bir öyküm şimdiye kadar beni rahatsız ediyordu.
Yaşamını gezip tozmaya, yiyip içmeğe harcamış, hala para kazanmak, mal müklk toplamak hırsıyla yaşayan bir tıp felsefesi doktorunun çehresi dünya nimetlerinin bolluğu ve hazzlarının ebediliğinden hep rahat ve kaygısız tebessümle parlayan şişman vücutlu bir tanıdığımızın sıcak bir yaz akşamı ansızın bizim yalıya gelmesini konu edinecek bu öykü benimle dünyanın daracık kapanına kısılmış, zayıflayıp uykusunu ve huzurunu kaybetmiş sinirli bir yazarla bu şişman profesör arasında geçen ani, fakat önemli bir konuşmanın üzerinde kurgulanmalıydı.
Yaz aylarının, yaprağın bile kıpırdamadığı sıcaklığı arasında kaybettiğim bu öykümü yazamasam da, o önemli geceyi o gece dünyanın, dünyanın dört bir yanını konu edinen o konuşmayı, o konuşmanın benim ve profesörün yaşamında bıraktığı izleri bir türlü unutamadım.
ASLAN YAZAR
Kimi zaman yalnız kaldığımda, tatlı özgürlük havasında dönüp durduğum kısa, anlık durumlarda, huzurla esnediğim de kendimi aslan gibi zannediyorum.
Aslanın erkeği, dişisi olmazmış…
AŞIK EDİPLER
Cumhurbaşkanının çevresinde bulunmaya çalışan, fırsat buldukça oturduğu yerlerin etrafında gözüken, soluğu, kokusu duyulan yerlerde duran, cansız resimlerde onun çevresinden kendine güven duyarak boy gösteren ediplerimiz, ondan görevden, milletvekilliğinden, saygıdan başka bir şeyler daha istiyorlar.
ZALİM ŞAİR
Bu günlerde bir yığın cansız gazete sayfaları arasında Vagıf Cebrayilzade’nin “Ben Zalim Adamım, Kemençe…” dizesini okurken, dizenin arkasında beni gözünün yarısıyla seyrederek gülümseyen Vagıf’ı farkettim… Bir anlığına kemençe farz ettim kendimi....
SÜREÇ ADAM
Birileri en yakmlanm bile, gözlerinin gerçekliğine, kendilerinden daha fazla inandığım, güvendiğim düşünce yakınlarım bile bir yerlere kayıyor, bir takım süreçlere katılıyorlar. Her türlü süreç var aralarında: sağlıklı, hastalıklı, iğrenç, miskin, temiz, bağımsız süreçler…
Kimi zaman ben o süreçlerin sıcak rüzgar akınına karışarak gittikleri yönü bile farkedemiyorum. Hiçbir sürece katılmayı bile düşünmüyorum.
Zira ben kendim de bir sürecim.
BELLEK DÖNÜŞÜMLERİ
Sık sık rüyada iki saat önce ayrıldığımız gerçekçi yaşantımızı kimliğimizi, yaşadığımız şehrin iklim koşullarım, çalıştığımız kurulun rengini, anne, baba olduğumuzun, çocuklarımızın yüz çizgilerini, evimizin duvarlarını, ebeveyinlerimizin yaklaşık on beş sene önce öldüğünü unutarak şaşırmadan, hayretlenmeden, hiçbir zaman görmediğimiz yabancı evlerde, bilmediğimiz şehirlerde yaşıyor, mezarlarını yıllardır ziyaret ettiğimiz insanlarla karşılıklı oturarak çay içiyor, hiç tanımadığımız bebekleri koruma altına alıyor.... Kimi zaman da zemin den ayrılarak karnımızı yere vurarak soluk soluğa uçmaya ça lışıyor… sabahsa bu gizli saklı bellek dönüşümlerimizi kolayca unutuyor, burnumuzun dibinde giden bu süreçlere azıcık da olsa hayret etmiyoruz.
KORKUNÇ MİLLET
Geçen hafta, oğlumla bulvarda dolaşırken tesadüfen girdiğim çok kötü kokan hayvanat bahçesinde ansızın tanıdık, bildik bir yere düştüğümü farkettim…
… Sıkıntı dolu çirkinliğin darlığından küçülerek dar kafeslerinden insan gözlerine benzeyen gözleriyle bizleri seyreden maymunlar, öfkeli sansarlar, korkak tavşanlar, sinirli tavus kuşları bana korkunç bir ülkede yaşayan milleti hatırlatıyorlardı.
İNTİHAR
Dünyayı duygularıyla kavradığı için çok sevdiğim Romalı filozof Seneka’nın düşüncesine ilkkez tesadüfen İngiliz filozofu Beco’nun hissler ve duygular aleminden çok uzak bir beynin ürünü olan “Herşeyle alakalı” isimli eserinin arka bölümündeki sözlükte, binlerce enformasyon kelimeler arasında okurken rastlamıştım. Burada solgun, küçük harflerle yazılmış yüzlerce bilgi içeren adeta akademik sessizlikte, sıkıntılı okursal oyunun ortasında, beyinleri teorik enformasyon bilgiler yığını ile yüklenmiş binlerce gözlüklü okurun önünde ansızın intihar eden bir aşık rolünü yüklenmiştir.
FAHRİ MEZARLIĞIN GİZEMLERİ
Bir tür zehir kokulu çiçekler varki, onlar yalnız fahri mezarlıkta, soğuk muhteşemliğiyl eayrı ayrı müzelere benzeyen mezarların civarında yetişiyor. Kimi zamanacı badem kokusunu anımsatan bu kokuyu mezarlıktan çok uzaklarda du yumsuyor, kimi ünlüs anatçılarımızın bu fahri mezarlıkta uyuma aşkıyla yanıp tutuştuğunu bu kokuya bağlıyorum.
KİTLE SEVGİSİ
Kitle sevgisi kıyısı olmayan bulanık, tehlikeli bir deryanın sonsuz, sert kucağına benziyor.
PORTAKAL RENKLİ ÖRÜMCEK
Dün değil ondan önceki gün rüyamda gördüğüm yastığımın üzeriyle düşe kalka yürüyen portkal renkli örümçeği bu sabah spor yaptığım odanın duvarıyla koşarken gördüm. Küçük örümcek o düşe kalka yürüyüşüyle öyle bir koşuyordu ki, sanki şaşırıp çıktığı rüyamın kapısını arıyordu.
TİYATRONUN ADRESİ
Devlet Dram Tiyartrosu’nun üst katlarının birinde bulunan “Yuğ” tiyatrosundayken büyük, ihtiyar ağacın kuru gövdesindeki nem oyuktaymışım gibi hissediyorum kendimi.
TOZLU MİSAFİRLER
Misafirlerin bir kısmı varki, sen onları davetetsen de, etmesen de gelecekler. Evine girecek, usul usul, tek tek tüm odaları dolaşacak, duvarlara tırmanarak tavandan asılacak, seni de, çocuklarını da tepe takla seyredecekler. Böyle misafirler gittikten sonra uzun süre onların tavanda ve duvarlarda izleri kalıyor.
SOKAK KÖPEKLERİ
Sokak köpeklerinin birisi ne zamansa kaybettiğim, fakat çeh resini bir türlü hatırlayamadığım yakınlarımdan bir tanesi. O köpeği ben kimi zaman deniz kıyılarında, başıboş, insanlara saldırmaya hazır köpeklerin arasında, kimi zaman koşarken, kimi zaman bir arabanın altında kalıp can çekişirken, ara sıraysa kendi avlumuzda, kapımın önünde duruyorken buluyorum. O, kapımızın önünde beni hüzünlü gözlerle seyrediyor, beni de kendisiyle beraber götürmek istiyor....
FAHRİ