Afak Mesut

Kalabalık


Скачать книгу

kutusuna yerleştirdi, kutuyu cebine koydu, ona bakarak öksü rerek:

      “Annen telefon açmıştı.Çocuklar yine ağlıyorlarmış”, dedi.

      Sonra bekçinin eski, tozlu çizmelerinin sesi bir süre kimse siz, yarıkaranlık koridorlarda yankılandı ve kayboldu…

      DUYGULAR İMPARATORLUĞU

DENEMELER

      KURTULUŞ

      Uzun yıllar, daracık kimsesizliğimle, çıkmaz yalnızlığımla karşı karşıya gelmenin korkusundan dört bir yanımı çocuklarımla, yazılarımla doldurup ta kendimi her hangi bir belirsiz çıkmazlardan, korkulardan kolladığım günün birinde bir tesadüf yüzünden yalnız kalmalı olduğum büyük, sessiz evimin karanlık, kimsesiz yatak odasında ansızın yalnız olmadığımı… Beni kendinde, göğsünde, yumuşak ve güçlü kolları arasında bulunduran birşeylerin, ve ya birilerinin bir parçası, ya da kendisi olduğunu farkettim… Hüzünlü anılarla dolu boş odaları, yarıkaranlık, sinsi köşeleriyle bana hep büyük ve sıkıntılı bir görüntü veren büyük odalardan oluşan evimin yalnızca uyuduğum bir yataktan oluştuğunu farkederek huzur duydum.

      AZİZ PAPAZ

      Garip tarafı o ki, insanların ölüm haberinden duyduğum hüzünü senelerdir uzaktan uzağa, belirsiz, nedensiz bir sevgiyle sevdiğim, bu dünyada kendime iyice yakın zannett tiğim Roma Papazı II İoan’ın ölüm haberini duyduktan sonra yaşamadım. Tam tersi, nereden kaynaklandığını bilemediğim bir gizemli duyuyla yıllardır rahatsızlık içinde bulunan Papazın tekrar eski sağlığına kavuştuğunu, iyileştiğini ve en ilginç yanıysa bana iyice yaklaştığını farkettim.

      HASTALIĞIN REALİTESİ

      Neden insan yalnız hasta olduktan sonra her şeyi tüm gerçekliğiyle kabulleniyor?..

      DÜŞÜNCE SERAPLARI

      Kimi duyular vardır ki, onlar küçük seraplar gibi hep çevremde dolaşıyor, ara sıra zarif rüzgarın havayla akıttığı hafif toz taneleri gibi bir yerlerde kafamın, kulaklarımın yanı başında birbirine karışarak uçuyor… her hangi bir haraketimden titreye rek yanağıma dokunuyor. sonraysa yine eski hallerinde dalgalı danslarda olduğu gibi kavisler çizerek bir yerlere dağılıyorlar..

      GİZEMLİ İŞ YERİM

      Kesin bildiğim bir gerçek de var: Ben işimden, ailemden ve yazımdan başka, bir de bilinmeyen başka bir süreçteyim. Biraz da açarsak, ben o süreçte çalışıyorum… O sürece günün hangi zamanında, nasıl katıldığımı kesinlikle anlayamıyorum bir türlü.

      Bu, genelde sabahleyin sabah kahvaltısıyla, işe gitmek için hazırlandığım zamanlarda gerçekleşiyor. Ben gerçekle ilgisi bulunmayan bir gizemli durumun içinde buluyorum ansızın kendimi ve oradan çıktığımdaysa uzunca bir süre bulunduğum mekanın farkına varamıyorum.

      ANLAMAMANIN MEKANİZMASI

      Son zamanlar insanların en sıradan, sade sözlerle, kelimelerle yazılmış içten duyguları, edebi düşünceleri anlayamamasının basit bir nedenini buldum. Benim kanımca bu, sırf fizyolojik süreçten kaynaklanıyor.

      KENDİNİ BEĞENMİŞLİĞE GÖTÜREN YOLLAR

      Gerçeği söylemek gerekirse, hüzünlü, ızdıraplı çabalarımız, uzun uzun inatçıl çalışmalarımız son anda kısa bir zaman kesiminde bile olsa oluşan kendini beğenmişlik anına hizmet ediyor.

      ASABİ EJDERHA

      Kimi zaman sinirlendiğimde içimde ağaç gibisinden bir şeylerin gerilerek büyüdüğünü, beni dört kısma ayırarak dal budak sarmak istediğini, genişlemek arzusunda olduğunu duyuyorum. Kimi zamansa bunun ağaç değil de, yıllar yılı her hangi bir köşemde saklanarak uykuya dalmış, bir anda, beklenmedik bir biçimde harakete geçen azılı bir ejderha olduğunun farkına varıyorum.

      CÖMERTLİK HAKKINDA

      Uzunca yıllardan sonra, ölüm ve olum savaşlarında bulduğum tek erkek çocuğumun dadısının, bu çocuğa duyduğu sevgi, bebeğimin gün geçtikçe benden soğuyarak bu sevecen, samimi kadına iyice yaklaşması, ona “anne” demesi ve ergenlik çağında kızları bulunan bu dadının gözleri sevinçten bulut gibi dolmuş bir halde:

      “Falcılar bir erkek çocuğumun olacağını hep söylerlerdi” demesi bile, beni sadece mutlu ediyor.

      HİLEBAZ ÖLÜ

      Yakın bir akrabam bir süre önce vefat etmiş doksan iki yaşlı, hayatı çok seven bir ihtiyar her gece benim de, çocuklarımın da rüyalarında geziniyor.

      Kızımın rüyalarında o, banyoya girerek kapıyı arkadan kitli-yor ve dışarı çıkmak istemiyor. Benim rüyalarımdaysa o, karşımda diz çökerek çocuk gibi ağlıyor, banyodan çok korktuğunu söylüyor ve bir daha onu oraya kitlememem için bana yalvarı yor.

      Sonuç olarak galiba o, bizim rüyalarımızda dolaşmak için bir bahane arıyor.

      HASSAS KUŞ YAVRUSU

      Nedense geniş halk kitlelerinin katılımıyla geçekleştirilen toplantılardaresmi davetlerde, toplantı ve tanıtımlarda, çeşitli devlet memurlarının, ünlü yazarların arasında kendimi yumurtadan yeniçıkmış, tüysüz, teleksiz kuş yavrusu gibi his se-diyorum.

      VAGIF VE BACH

      Dün Bach’ın müziğini dinledikçe, Vagıf Cebrayılzade’nin şiirleriyle Bach’ın müziği arasında bir bağ olduğunu farkettim. Bu bağın ne olduğunu bir süre düşündükten sonra anladım ki, onların ikisi de dünyayı her an, tekrar tekrar, yeniden ve ye niden kurmaya çalışıyorlar.

      ÖTEKİ DÜNYANIN GİZEMLERİNDEN

      Son zamanlar çeşitli durumlarda, çeşitli ruhsal durumlarda vefat etmiş yakın insanların ölümlerinden bir şeyi kendim için keşfettim: suçlu, suçsuz, kötü yahut iyi yaşamayı, hayırse ver, yahut zalim ve alçak olmanın öbür dünyayla hiçbir alakası yoktur.

      GÖÇETMİŞ EDİPLER

      Ne kadar ilginç olsa da, Rusça yazan yazarlarımıza hep acıdım. Vatanlarını ne denli sevseler de, özellikle Baküye, onun eski, merkezi caddelerine ne denli yakın olsalar da, yine de başka ülkelerde garip hayatını sürdüren, acıları gözlerinden belli olan zavallı göçmenlere benziyorlar.

      Böyle göçmenler de oluyor.

      SIÇRAYIŞ

      Kimi zaman edebiyattan da öte bir şeyler yaratmak istiyorum. Ne olabilir ki, o?