Akedil Toyşanulı

Türk-Moğol Mitolojisi


Скачать книгу

olmuştu utanıp (Jumbaktar, 1976: 69).

      Keçi sakalı karaağacın kızı imiş,

      Bunun için burulup düzde bitmiş (BS6, 2002: 329).

      Kazaklardaki Ormandaki Okiyga [Ormandaki Olay] olarak adlandırılan bir başka mitte de insanlık meselesinden söz edilmektedir:

      “Şarıldayıp akan bulağın iki yakasında iki ağaç yetişmiş. Biri ak kayın diğeri ise karaağaç. Onlar sessizce sırlaşıp rüzgârlı günlerde budaklarını eğip fısıldaşan dostlarmış. Gece Ak kayının dibine keçi sakalı gelmiş.

      – Bir sorun mu var? Zamansız geldin ya, demiş kayın.

      – Bağırmayın, size bir gerçeği söylemeye geldim, deyip kayının kökünü çekip çıkarırcasına bir şeyler fısıldamış.

      – Siz komşunuzun sırrını bilmiyorsunuz. Onun rengi nasıl karaysa, niyeti de öyledir. Bundan dolayı ona karaağaç demişler. Siz uyukladığınızda işte pınarın suyunu kendi köküne çekiyor, nehirden gelen asil gıdayı da obur gibi yedi. Görmüyor musunuz, siz incesiniz o şişman! Siz kısasınız o uzun!

      Keçi sakalı bunu söyledikten sonra sıvışmış. Kayın, dallarını silkeleyip sinirlenmiş. Komşusuyla çarpışmak için sabahı beklemiş. Keçi sakalı adım adım yaklaşarak karaağaca varmış.

      – Uykumu kaçırdın, niçin geldin? demiş, esnemiş karaağaç.

      – Sebepsiz yere gelmedim! Size gözümle görüp kulağımla işittiklerimi söylemeye geldim.

      – Söyle, demiş.

      – Yakınlarda uyuklamışsınız. Akkayın cılız çocuklarını toplayıp “Kapkara karaağacın filizleriyle dost olmayın. Karakterleri kaba, görünüşleri çirkin. İçse içtiğine yese yediğine doymayan kanaatsız biri. Onlardan uzak durun, kamış kökü gibi güzel ak bebeklerim. Bütün ormana maskara olursunuz.” diye akıl vermiş. Ben onu dinleyip komşunuzun dışının ak içinin kara olduğunu anladım.

      Keçi sakalı bunları söyledikten sonra hızla yürüyüp gitmiş. Karaağaç içinden kızıp öfkelenmiş. Kinlenip sabahı beklemiş. Güneş ufuktan biraz yükselmiş. Komşular birbirlerine kindar gözlerle bakmış. Her zamanki nezaket geride kalmış. Hâl hatır sormamışlar.

      – Suratın bozulup, rengin atmış düşünde korkup uyudun mu? diye sataştı karaağaç.

      – Senin de rengin pek iyi değil. Gece hırsızlığından ganimetle dönmüşsündür, demiş akkayın sert bir dille.

      Kavga başlamış, dilin kilidi açılmış. Dallarını açıp birbirlerine vurmuşlar. Gerçek kavga başlamış. Bunların kavga sesine bütün orman kulak vermiş. İlk önce seksevil gelmiş. “Çiftler arasında sinek de ölür.” denildiği gibi iki güçlünün arasında duran seksevilin omurgası kırılmış. Dalları kırılmış. Eğri büğrü olmuş. Şeytanlığından utanıp kızaran keçi sakalı kenardan seyredip duruyormuş, saklanıyormuş. O günden beri ak kayın ile karaağaç köklerini uzak yere atarak birbirlerinden uzakta yaşarlarmış. Seksevil eğri büğrü, özürlü olarak kalmış. Milletin yüzüne bakacak hali kalmayan keçi sakalı, yaptığından utanıp kıpkızıl olmuş. Ormandan çekilip, ıssız bir yerde gizlenerek hayat sürmek durumunda kalmış (Rahmetova vd., 2004: 178-179).

      Yazar K. Jarmağambetov’un bu eski konuyu süslediği anlaşılmaktadır. Ancak efsaneye eski bir mit temel olmaktadır. Burada keçi sakalı fitneci olduğu için kızarmaktadır, seksevil ise arabulucudur. Elbette bu, eski konunun güzelleşip estetik bir görünüş almaya başladığını göstermektedir.

      Ağaçların atışması hakkında bu mitin iki varyantı Moğollar arasında da vardır. Elbette mitin yapı olarak zıt düşüncelerin sembolleri eşitlemesi, çekiştirmesi üzerinden kurgulandığını bilim adamları ortaya koymuştur. Nasıl ki Kazaklarda karaağaç ile ak kayın kendi aralarında çekişip keçi sakalı gıybet taşıyorsa Moğollarda da çam ağacı ile seksevil atışıp çalı dedikodu, gıybet etmektedir. Örneğin “Geçmişte çam ağacı ile seksevil dağ ile çöl arasında uçsuz bucaksız bir düzlüğü sahiplenmiş, huzur içerisinde dostça yaşıyorlarmış. Fakat onların ortasında fitneci karaağaç fitne çıkarmış. Çam ağacına gizlice gelip:

      – Senin hakkında gıybet eden seksevil ‘Uzun boyuna inanan ahmak, bana gün göstermeyen aptal.’ dedi. ‘Dikkatli ol!’ diye fısıldadı. Sonra seksevile gelip, – Çam ağacı seni ‘Kamburlaşmış boyu var, yamulmuş dalı var, büyümeyen bodur.’ diyerek horladı. ‘Dikkat et!’ deyip sıvışmış.

      İki dostun arasına mesafe koyulmuş. İkisi önce sözle atışmış sonra çatışmış daha sonra da bu dövüşmeye dönüşmüş. En sonunda birbirlerini yenememişler. O zaman Seksevil ‘Ey çam ağacı, ben senin gibi susuzluğa dayanamayacak bir canlı değilim. Kuraklıktan korkmadan, kum çölün ortasında ömür süreyim.’ diyerek mekânını değiştirir. Çam ağacı ise ‘Ben senin gibi üşümüyorum. Çetin kıştan çekinmeyip karlı dağın bağrında hayat süreyim.’ deyip kuzeye doğru göçmüş. O günden beri çam ağacı dağda, seksevil ise çölde yetişmiş. Karaağaç ise tek başına kalıvermiş.” (Sampildendev, 1984: 222-223).

      Ağaçların küskünlüğü hakkında bu metinde de önceden söylenmiş olan durumların temel olduğunu gözlemlemekteyiz. Deminden beri bizim incelediğimiz bitkilerin yaratılışı hakkında bilgi verdik. Kazaklarda ve Moğollarda ormanın yaratılışı hakkında da mit mevcuttur. Örneğin:

      “Önceleri Tanrı hava durumu bozulup kuzeyden birden buzlanmanın başlayacağını sezip sert soğuğu önleyip Jetisu’yu korumayı düşünmüş. O bölgedeki dağı taşı toplayıp çuvala koymuş ve sırtına almış. O zaman ırmak, göl türlü türlü dağ taştan ayrılıp yapayalnız kalan insanlar ağlayıp sızlayıp kendi ülkelerinde en azından bereketli topraktan, berrak sudan biraz olsun bırakılmasını istemişler.

      – Yaradan’ım! Bize bataklık kaldı, düz bozkırda bizi rüzgârdan koruyacak bir tepe de yok mu? der onlar.

      – Ben dağı taşı toplayıp kuzeyden gelen karı buzu set çekip durdurmak için uğraşıyorum, der Tanrı.

      – Yaradan’ım! Bütün âlemi yaratmaya yeten gücünüz sert soğuğu durdurmaya yetmiyor mu? der Asankayğı.

      Bu söze kırılan Tanrı sinirlenip, önüne ardına bakmadan ileri doğru atılmış. Bilge Asankayğı Tanrı’nın devasa çuvalını yavaşça delivermiş. Bu delikten bozkırımıza sık ve sulu Kökşetav, Bayanavıl, Karkaralı gibi yeşil ormanlık dağlar düşmüş.” (Priymak, 1974: 14).

      Bu mitte Asankayğı mitolojik yaratıcı kahramanın işlevini üstlenmektedir. Mitin bir başka varyantında Aldarköse, Tanrı ile kurnazlık yarışına girip verimli dağı taşı çuvaldan düşürür alır (Mukanov, 1940: 546).

      Neticede yaratıcı kahramanın insana gerekli şeyleri ve tabiat varlıklarını asıl yaratıcıdan aldatarak, çalarak vd. aldatıcı yollarla alarak insanlara verdiği bilim dünyasında açıklanmıştır. Bizim incelediğimiz metinlerde Asankayğı akıllı, hilekâr; Aldarköse hilekâr, şakacıdır. Onlar her zaman Tanrı’yla karşı karşıya gelip, şuurlu ve gayretli hareketleriyle dağın taşın peyda olmasına etki etmektedir. Kısacası kozmosu düzene koyan yaratıcı kahramandırlar. Hâlbuki Kazak mitolojisindeki yaratıcı kahramanın özelliği insanın hayrına sadece bir iki nesneyi yaratmasıdır. Eski boyların arkaik mitolojisinde tam tersine yaratıcı kahramanın boy için özel olarak yarattıkları hem çok hem de süreklidir.

      Moğol mitinde sık orman Kadın Tanrı’nın saçından yaratılmaktadır:

      “Geçmişte