Akedil Toyşanulı

Türk-Moğol Mitolojisi


Скачать книгу

bununla birlikte kemikleri de kırılmış. Yüreği, kimseyle dövüşemeyi kaldıramayacak hale gelmiş, eski gücünü de kaybetmiş. Onun ayağının şahin cinsinden farklı olması da bundan dolayıdır. Yaşadığı bu duruma pişman olan delice doğan ağlaya ağlaya, gözyaşıyla gözünün etrafında çizgiler bırakmış3.

      Moğol varyantında alacadoğan insanın doğrudan kendisine, Kazak varyantında delice doğan insanın yarattığı nesneye yani değirmen taşının karşısına koyulmaktadır. Neticede her iki varyantta da yırtıcı kuşun bilinçli insana yenilmesi karşımıza çıkmaktadır.

      Özetleyecek olursak Kazak ve Moğollardaki hayvanlar hakkındaki mitik anlatmalarda hayvanların ortaya çıkışı, onların bazı uzuvlarının özellikleri, hayatlarını sürdürme şekilleri temel olarak ortaya koyulmaktadır. Bu anlatmalar genelde “Neden böyle olmuş?” sorusuna cevap verip çok eski zamanlarda yaratılmış olan hayvanların ilk atalarının anlamını açıklamaktadır. Kısacası günümüzde hayat süren hayvanların eski dönem hayatı, o dönemin mitik gerçekliği düzeninde öne çıkarılmakta ve etiyolojik anlatma kutsal dönemde düzenlenen kozmosun ideal biçimini doğrulayacak şahide, araca dönüşmektedir. Bunların hepsi ilkel insanın bilincinde doğup tasvir edilen etik kozmosun görünümü hakkındaki sistemli açıklamalar dizisinin bir parçasıdır.

      Özetleyecek olursak, bu anlatmaların anlamı, onların dış kabuğu ne kadar sıradanmış gibi görünse de çocuğun yetişkin sorusuna verdiği bir cevap değildir; tam tersine insanın soyunu özel ilk ata, ilahlarla ilişkilendirip insanların manevî taleplerini belirli bir derecede yerine getirmektedir (Meletinskiy, 1976: 173).

      Bir iki gruba ayırdığımız mitlerde hayvanlar değişme sonucu ortaya çıkmaktadır. Çünkü mitolojik bilincin ikinci basamağında insan ile tabiatın arasındaki eşitlik kanununun bozulması sonucu insan, kendisini çevreleyen dünyadan farklı olduğunu sezmekte ve ona karşı koyması yoluyla etrafını tanımaktadır. Bu kavram temelinde yeni mitler doğmaktadır. Birinci grupta ele alınan konular insan ile tabiatın eşitliği, onda hayvanların yeni türlerinin ortaya çıkışının meşruluğu olarak görülmektedir. Hayvanların Tanrı, zaman zaman yaratıcı kahramanlar, seyrek de olsa aldatıcı kahramanlar (trikster) tarafından yaratılması karşımıza çıkmaktadır. Hayvanların bazı özel organlarını başkalarından isteyerek (aldatarak) aldıkları da anlatılmaktadır. Fakat bunun bütünü kanuni, böyle olması gerekmiş gibi anlaşılmaktadır. Çünkü dünyanın ilk yaratıldığı, henüz düzenin olmadığı dönemde (mitik devir) herkesin kendi payına düşeni çabucak alırken Tanrı’nın da buna karşı gelmeyip bu isteği makul gördüğü şeklinde bir düşünce de bu mitlerde ima edilmektedir. İnsan ile tabiatın birbirinde uzaklaşması bilinçte de önemli değişiklikler ortaya çıkarmış artık başka değerler yerleşmeye başlamıştır. Hayvanların ortaya çıkışı başka yönüyle açıklanmaktadır. Neticede biyolojik hayat sahipleri mitte “değişme içeriğinden” ortaya çıkmakta ve bunun temelinde de etik sebebin yattığı tasvir edilmektedir.

      Bu konuda S. Kaskabasov “Mit mutlak bir şekilde sebep-sonuç ilişkisine dayanır. Herhangi bir değişikliğin (örneğin kırlangıcın kuyruğunun değişimi) sebebi vardır. Mitlerdeki değişim üç türlü sebebe bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Birincisi insan çok yorulduğu için uyur kalır, bu arada taşa ya da hayvana dönüşür. Bu gibi mitler Afrika ve Avustralya’nın yerli kabilelerinin folklorunda sık görülmektedir. Kazaklar arasında da bunun gibi mitleri görmek mümkün. Yukarıda verilen Uyıktağan Batır [Uyuyan Bahadır] bu tür bir mite bir örnektir. İkinci sebep insanın suçlu oluşudur. Buradaki değişim ceza olarak kabul edilmektedir. Örneğin Sıntas [Günah], Kelinşektav [Gelindağı] adlı mitlerde kızlar, babasının karşısında suçlu oldukları için taşa dönüşmektedir. Daha sonraki devirlerde insanın suçluluğu günahkârlıkla yer değiştirmektedir. Örneğin dağ sıçanına dönüşen Karınbay [cimri] hakkındaki mitte insanın Tanrı karşısında günahlı olduğu için hayvana dönüştürüldüğü anlatılmaktadır. Değişimin üçüncü sebebi büyük bir tehlikeden kurtulma yoludur. İnsan büyük bir tehlikeyle karşılaşır. Bundan kurtulmak için taşa, yıldıza ya da başka bir şeye dönüşür. Kaskabasov “Buna benzer bir mit Kazaklarda Kazığurt Dağı’ndaki ‘Kırk Kız’ adını alan taşlarla ilgili olarak anlatılmaktadır.” diye yazar (Kaskabasov 1984: 73).

      Türk-Moğol mitlerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesinde bu üç değişimin de yer aldığını ortaya koyduk. Örneğin, Kazaklarda yengesi, ablası veya teyzesinden baskı gördüğü için gece at arayan, bulamayınca “at jok” deyip gezerken guguk kuşuna dönüşen kız hakkında bir mit vardır. (KF, 1972: 51). Bu mitin Türkmenlerde Eki at jok [İki at yok] (Ergun, 1997: 500-507, 716), Karakalpaklarda At jok kus [At yok kuş] (Ergun ,1997: 716, 763) şeklinde varyantları ile karşılaşılmaktadır. Bu varyantlarda sahibinden korktuğu için gece at arayan ancak bulamayan kız, (Türkmende zenginin at bakıcısı) boş boş dolaşıp yorulduktan sonra kuşa dönüşmektedir. Bize göre bu, değişimin en eski şeklidir. Çünkü burada kargışın ya da Tanrı’nın etkisi yoktur. Arayan kişi yorulduktan sonra kendiliğinden kuşa dönüşmektedir. Buryatlarda zinaya düşmüş aylak kadını Tanrı guguk kuşuna dönüştürmektedir. Bu nedenle onun yuvası yoktur, soyunu bırakıp gider (Hangalov, 1960: 28). Kırgız ve Tatarlarda söz dinlemeyen çocukları su getirmeye gönderen kadın (Ergun, 1997: 598, 659), Altaylarda merhametsiz gelin, suyunu vermeyen kız guguk kuşuna dönüşür; bu sebeple de onun yuvası yoktur ve yavrusuna acımamaktadır, derler (Verbitskiy, 1893: 138).

      Hakaslarda guguk kuşunun eskiden insan olduğu hakkında iki anlatma vardır. İlk anlatmada “Annesi oğluna kızıp oğlan da üzülüp şanıraktan uçup çıkarken yaşlı kadın bir çizmesini çekip almış. O günden beri guguk kuşunun iki ayağı birbirinden farklıymış.” Diğer anlatma ise şu şekildedir: “Ölen kardeşi için ağıtlar yakıp ağlayan kız için ana babası Kuday alğır [Tanrı alsın] dediğinde o, guguk kuşuna dönüşüp şanıraktan uçuvermiş. Kaçtığı esnada annesi bir çizmesini aldığı için kuşun iki ayağı birbirinden farklıymış. Bu anlatma ile Litvanya’da da karşılaşılmaktadır (Mindibekova, 2004:80-81).

      Buryatlarda Tanrı, günahkâr kadını kuşa dönüştürmektedir; bu da cezanın sonucudur. Kırgız ve Tatarlarda kuşa dönüşme çaresizliktendir. Kadının kuşa dönüşmesini Tanrı istemektedir. Kısacası büyüsel sözün tesiri de ilave bir görev üstlenmiştir. Altaylılar ile Hakaslarda kızın kuşa dönüşmesi sitem yani bir bakıma etik sebep sonucu ortaya çıkmaktadır.

      Sahalarda üst dünya ülkesine gönderilen kız yolda düğün geleneklerine göre sofrada bulunması gereken kaymağı kaybeder. Bu sorumsuzluğa kızan gök âleminin kibirli sahipleri nişanlı kızı kaymağa benzeyen martıya dönüştürür. O günden beri “hayaah-hayaah” diyerek kaymağını arayıp uçar (PLMS, 1995: 193).

      Gökteki Ulu Toyon’un sürüsündeki kulunu çalıp yiyen günahlı at bakıcısını öfkeli ruh-iyeleri kişneyerek uçan kuşa dönüştürür. (Ergis 1974: 150).

      Saka mitlerindeki kahramanların dış görünüşü, üst dünyaya ait ruh-iyeleri ile ilişkilerinde hata yaptıkları için değiştirilir. İslam dinini kabul eden Türk halklarında insanı dönüştürebilen güç temelde Allah’tır.

      Türk halkında şöyle bir mit vardır: “Birisinin güzel bir kızı varmış. Onu ana babası yabancı birisine nişanlamış. Kız gelecekteki kocasının kim olduğunu da nasıl birisi olduğunu da bilmiyormuş. Bir gün bir kara kadın genç kıza gelip ‘Ana baban seni kel bir fakire verdi.’ demiş. Korkan kız kollarını bağrına basıp ‘Allah’ım beni kuş et!’ diye iki defa söylemiş. Kuşa dönüp