Akedil Toyşanulı

Türk-Moğol Mitolojisi


Скачать книгу

egemenliğidir. Kazaklarda ise kendi isteğiyle hayvana dönüşme yoktur. Bunun sebebi dönüştürme işini sadece Tanrı’nın gerçekleştirebilecek olmasıdır. Bunun özünde de önemli bir özellik vardır. Bu özellik, öncelikle Tanrı inancının sonra da tek tanrıcı dinin sözlü mirasımızdaki ışıltılarıdır.

      Kısacası Kazaklar ve Moğolların hayvanların ortaya çıkışını açıklayan mitlerinde eski bilincin iki aşamasının olduğu ortaya koyulmaktadır. İlk evrede tabiat ile ruh denktir ve birliktedir. Burada hayvanların ilk örneği, ilk kez özel mitik dönemde yaratılmaktadır. Onlar birbirlerinden bazı organları isteyip alırlar, bu şekilde bu davranışların tamamı tabii şekilde görünmektedir. Çünkü dünyanın kaostan henüz düzene geçtiği dönemdir. Hayvanları yaratanlar; Tanrı, zaman zaman yaratıcı kahraman, seyrek de olsa aldatıcı kahramandır. İkinci evre, insan ile tabiatın arasındaki denklik kanununun bozulduğu dönemdir. Burada âlem bir zamanlar yaratılmış, bir başka ifadeyle mitik zamana nokta koyulmuştur. Fakat bu evrede de bazı hayvanlar ortaya çıkmaktadır. Onun baş sebebi etik olarak açıklanmaktadır. Çünkü insanın bilinci gelişip kavmin ruhi ve sosyal kuralları şekillendiği için insan kendisini tabiata karşı koyar. Artık hayvanlar temelde önce kutsal sonra günahkâr olduğu için kargış neticesinde peyda olmuştur, şeklinde tasvir edilmektedir. Kısacası bu evrede hayvanların dönüşme vasıtasıyla bir başka deyişle insanın, insanlığına leke sürdürerek insani özelliklerini kaybettiği dönemde çehresinin değişmesi yoluyla peyda olduğu şeklinde bir açıklama ortaya çıkmaktadır. Mitik zaman bakış açısından değerlendirildiğinde bu evrede âlem bir zamanlar yaratılmış ve bu süreç tamamlanmıştır. Ay-güneş de insan-hayvan da dağ-taş da kısacası gerekli olan her şey var. Fakat bu gibi açık evrede birileri (cezalandırıcı, şekil değiştirici) ya da cezalanan (şekli değişen) tarafından insanlığa leke düşürülmekte ve neticede olay yeni bir boyuta geçip kargış-cezaya varmaktadır. Bunun neticesinde hayvanların yeni bir türü (bazı zamanlarda bitkinin cinsi) dünyaya gelmektedir. İşte bu gibi anlatmalar dünya halklarının hepsinde de bulunmaktadır. Biz Türk-Moğol malzemesi temelinde bazı özellikler üzerinde durduk.

      Bitkilerin tür-görünüşü hakkında: Etiyolojik mitlerin bir başka geniş alanı bitkilerin yaratılışı hakkındaki mitlerdir. Bu mitlerde bozkırımızda yetişen bazı ağaç ve çiçeklerin ortaya çıkışı, dış görünüşü, türü, yetiştiği yerin durumu açıklanmaktadır. İleride söyleyeceğimiz üzere çorak bozkırda hayvancılıkla meşgul olan göçer kavimde bu gibi mitlerin çok fazla olmadığını görmekteyiz.

      Dünya mitolojisinde ağaç ve ota dönüşen kahramanlar var. Örneğin Defne, Smirna, Kiparis ismindekiler ağaca; Adonis, Nergis, Giatsint ismindekiler çiçeğe dönüşür. Bunlar kargışa uğrayıp ya da sürgüne maruz kalıp öldükten sonra bitkiye dönüşür. Örneğin Smirna, babasının kargışı neticesinde ağaca dönüşür. Hayvan avlayıp gezerken yaban domuzunun saldırısına uğrayıp yaralanan Adonis’in kızıl kanından kızıl gül, onun âşığı Afrodit’in gözyaşından düşün çiçeği ortaya çıkmaktadır. Defne, kendisine âşık olan ilah Apollon’un çok arzulayıp kovalaması neticesinde defne ağacına dönüşür. Bunlarda tarım toplumlarına has mevsimlik ölüp-dirilme sembolünün ima edildiğini araştırmacılar yazmaktadır.

      A.N. Veselovskiy bitkiye dönüşmenin üç aşamadan oluştuğunu yazar. İlk aşamada tabiat ile insanın denkliği vardır. İnsan bir hayvan ve bitkiden doğar. Bunun totemik düşüncenin bir görünüşü olduğunu bilim adamları ispat etmiştir. İkinci aşamada insanın kendisi bitkiye dönüşür. Bazen insanın doğrudan kendisi değil kanı ya da bazı uzuvları bitkiye dönüşür. Üçüncü aşamada ise ölenlerin mezarında çiçek ya da ağaç yetişir. Bu ruhun bir başka surette dirilmesinin sembolüdür (Veselovskiy, 1989: 104-106).

      Kazaklar, çiftçi bir halk olmadığı için mitlerimizde doğrudan bitkiye dönüşen kahramanlar seyrektir. İnsanların kayına dönüşmesi hakkında sadece bir anlatma ile karşılaştık. Bu anlatmada Burabay’daki “Dans eden kayınlar” hakkında şunlar anlatılmaktadır: “Eskiden akşamleyin eğlenmeyi seven gençler meydanda toplanıp özgürce gülüp oynarlarmış. Böyle bir eğlencede bir grup endamlı kız da döne döne dans ediyorlarmış. Bu ilginç eğlenceyi gizlice gelip seyreden han, gayriihtiyari bağırıp “Mükemmel! Çok yaşayın gözümün nurları!” diye seslenmiş. O zaman ülkenin sahibi hanın gelmesinden utanıp sıkılan dans eden kızlar, o şekilde kayına dönüşmüşler ve katılaşmışlar.” (EKA, 2006: 170-171).

      Genel olarak, eski bilinçte hanın “kut”u ve aynı şekilde gözü değdiği zaman hassas canların bunun ağırlığını taşıyamayıp ölüp gideceği şeklinde bir düşünce vardır. Örneğin “Navrızbay-Hanşayım” destanında Kenesarı, güzel Hanşayım’ı seçince ona göz değmiş ve o, dünyadan zamansız ayrılmıştır (Kaskabasov, 2007: 205). Bizim incelediğimiz metinde de dans eden narin kızlar hanın hayran bakışlarından kayın ağacına dönüşür. Derlediğimiz bunun dışındaki metinlerde insanın cansız bir varlığa dönüşmesi temelde kargış ile ilişkilendirilmektedir. Doğrudan bitkiye dönüşme konusu Kazaklar ve Moğollarda hemen hemen yoktur.

      Hâlbuki “Kozı Körpeş Bayan Sulu” destanında bitkiye dönüşme konusunun iması bulunmaktadır. “Kozı Körpeş ile Bayan Sulu’nun kabrinde her yıl iki dal kızıl gül çıkar ve bunlar birbirine kavuşmak istermiş. Bu Kozı ile Bayan’mış ancak onların ortasında kara diken çıkıp bunlara batar ve onları soldururmuş. O kara diken Kodar’mış” şeklinde bir anlatma vardır. Burada Kozı ile Bayan’ın kızıl güle, Kodar’ın kara dikene dönüştüğü ifade edilmektedir.

      Destanın bir başka nüshasında Kozı ile Bayan, kavak ağacına dönüp başları kavuşur. Ancak Kodar onların ortasında dikenli çalı olarak büyür.

      Kozı ağamın dibine Kodar gelmiş,

      İkiye ayırıp ikisini göçüp gitmiş,

      Bayan ile Kozıcığım yalnız değildi

      İki yerde kavak olup bitmiş.

      Kozı ağam ile kul Kodar atışmıştı

      Birlikte varıp yâri ile yatmıştı.

      İki yerden kavak olup çıkmış,

      Başı varıp yığılıp yapışmıştı.

      Derman olur Bayan yarasına,

      Köle Kodar’ın huyu kötü.

      Kozı’yı öldüren işte bu Kodar,

      Dikenli çalı olup bitmişti arasında [Kozı Körpeş 1959: 97].

      Bu türkünün Tatarlar arasındaki varyantı aşağıdaki gibidir:

      “Kara Han, Bayan ile Kozı’nın ırmağın iki tarafına gömülmesini emreder. İkisinin başında yetişen kavak birbirine doğru eğilir, ikisinin arasında köprü vazifesi görür.” (Omarulı, 2003: 152-156).

      Fakat bu motifler değişimin üçüncü basamağıdır. Yani bu varyantın, mezarda büyüyen bitkinin sırrının açıklanması amacıyla ortaya çıkmış anlatı olduğunu anlamaktayız.

      Kazaklarda insanın doğrudan ağaçtan doğduğu hakkında mit korunmamıştır. Şecerede Kıpçak boyunun atası ağaçla ilişkilendirilmektedir yani ağacın geçmişte totem olduğu açıktır (Kıravbayeva 1996). Kıpçakların atasının ağacın kovuğundan çıktığı şeklindeki anlatı bulunmaktadır. Yunan mitolojisindeki bazı anlatmalarda da Adonis, ağaç kovuğundan doğmaktadır (MS, 1990: 27). Eski Uygurların hanı Bögü’nün insan gibi konuşan bir çift kavaktan doğduğu şeklindeki anlatmayı Fars tarihçisi Ata Melik Cüveyni kaydetmiştir