reddettiği ve Lukacs’ın Marksist olmadan önceki Hegelci dönem düşüncelerinden etkilendiği görülür. Racine (1964), Gizli Tanrı (1956), Roman Toplumbilimi (1964), Diyalektik Araştırmalar (1958), İnsan Bilimleri ve Felsefe (1966) başlıca yapıtları arasındadır.”26 Lucien Goldmann, Lukacs’ın görüşlerini takip etmiştir. Denilebilir ki, Goldmann’ın edebiyata olan bu yaklaşımı, Lukacs’ın özellikle de erken dönemdeki yaklaşımlarının devamıdır. “Lukacs, romanı alçalmış dünyada gerçek, sahih değerin arınması olarak tanımlar.”27 Lukacs üç tür roman tarif eder: a) “Soyut İdealizm” romanı; kahraman eylemlerde bulunur ve dünyanın karmaşık yapısı karşısında, son derece dar bir bilince sahiptir. (Don Kişot, Kırmızı ve Siyah) b) Psikolojik roman; özel yaşamın analizine ağırlık verilir; kahraman pasiftir ve uzlaşmacı dünyanın kendisine sunduklarından tatmin olabilmesi için geniş bir bilince sahiptir. (Oblomov ve Aşk Eğitimi bu yapıya örnektir.) c) Eğitsel roman; kahraman, arayışından vazgeçer ama bu arada ne uzlaşmacı dünyayı kabullenir, ne de değer yargılarını bir kenara bırakır: dolayısıyla roman kendini sınırlama ile son bulur –bu kendini sınırlama durumunu “erkeksi olgunluk” terimiyle karşılayabiliriz. (Geothe’nin Wilhelm Meister’ı ya da Gottfried Keller’in Der Grüne Heinrich’i).28
Lucien Goldmann, Lukacs’ın çizdiği roman tipolojisinden yola çıkarak, romana toplumsal koşullarla açıklama getirmeye çalışır. Goldmann romana açıklık getirdiği toplumsal yapıyı metin dışı bir çerçeve olarak görür ve metnin içeriğini oluşturan estetik ve mantıksal yapıyı da ancak bununla anlaşılır kılar.
Goldmann’ın eleştiri yönteminin bir ayağını da yapısalcılığın oluşturduğunu daha önce söylemiştik. “Yapısalcılık, yüzeydeki birtakım fenomenlerin altında, derinde yatan bazı kuralların ya da yasaların oluşturduğu bir sistemi (yapıyı) aramaktır.”29 “Bu şu şekilde ifade edilebilir: Saussure’un dilbilim araştırmaları için geliştirdiği kavramlar olan gösteren, gösterilen ve gösterge ile de açıklanabilir. Gösterenden yola çıkarak gösterilene ve ikisinin bileşkesi olan göstergeye ulaşmaktır.”30 Goldmann’ın yapısalcılığını tanımlamak için, önce yapısalcılığın temel yönelimlerini açıklamak gerekir. Saussure’den Greimas’a değin, adına yaraşır tüm yapısalcıların yapıtlarında kolaylıkla saptayabileceğimiz temel yönelimler şöyle özetlenebilir:
1. ele alınan nesnenin ‘kendi başına ve kendi kendisi için’ incelenmesi;
2. nesnenin kendi öğeleri arasındaki bağıntılardan oluşan bir ‘dizge’ olarak ele alınması;
3. söz konusu dizge içinde her zaman işlevi göz önünde bulundurma ve her olguyu bağlı olduğu dizgeye dayandırma zorunluluğunun sonucu olarak, nesnenin artsüremlilik içinde değil, eşsüremlilik içinde değerlendirilmesi;
4. bunun sonucu olarak, köken, gelişim, etkileşim, vb. türünden artsüremsel sorunlara ancak nesnenin elden geldiğince eksiksiz bir çözümlemesi yapıldıktan sonra ve bunların da dizgesel olarak ele alınmalarını sağlayacak yöntemler geliştirilebildiği ölçüde yer verilmesi;
5. nesnenin ‘kendi başına ve kendisi için’ incelenmesinin sonucu olarak, ‘doğaötesel’ değil, ‘özdekçi’ bir tutum izlenmesi;
6. bu yaklaşımın felsefesel, siyasal ya da sanatsal bir öğreti değil, tutarlı bir çözümleme yöntemi olmaya yönelmesi, dolayısıyla düşüngüsel yaklaşımla fazla bir ilgisi bulunmaması31
Buna göre, ilk elde, yapısalcılığın metnin iç özelliklerini ele aldığını söyleyebiliriz. Daha önce de belirttiğimiz gibi oluşumsal yapısalcı yöntemin metin incelemesinde ortaya koyduğu iki aşamadan biri olan anlama aşaması yapıtın iç yapı özelliklerini ortaya koyar. “Yazınsal yapıtı içinde yer aldığı bağlama oturtmayı, bu bağlamla ilişkilendirmeyi amaçlayan bu yaklaşıma, Goldmann bir de tutarlılık kavramını ekler: Bir yazınsal yapıtı oluşturan öğelerin toplamının bir iç tutarlılığı vardır; yapıtı kuran öğeler hem kendi aralarında hem de içinde yer aldıkları bütünün yapısına göre anlam kazanır.”32
Goldmann ‘köktenci yapısalcılık’ adını verdiği ‘özel’ yaklaşımında incelenen nesneye ve onun çevreleyen yapıyı iki ayrı birim olarak ele alır. Bir nesnenin (Sözgelimi oyun metninin) ‘tüm’ olarak gerçekliğinin ancak toplumsal bir yapıya bağlanmasıyla belirlenebileceğini söyleyen, araştırmasını iki düzeyde sürdürür. a) Yapıt içi özelliklerinin belirlenmesi, b) Yapıtın oluştuğu toplumsal ortamın iç özelliklerinin belirlenmesi. Amaç, yapıtın tümel gerçeği ile toplumsal yapının gerçeği arasındaki ilişkileri bulmaktır; bir başka deyişle araştırma, yapıtın dışındaki gerçeğe bakma ve yapıtla yapıtın gerçeği arasındaki eş yapılılığı bulup çıkarmaya yönelir.33
Yazar-eser bağlamında Goldmann, edebî eserin çözümlenmesinde yazarı bu işlemin dışında bırakmasa da tamamen merkeze almaz. Çünkü “önemli olan incelenen edebiyat ve sanat eserinde yaratıcının bireysel duyarlılığından giderek tarihsel ve toplumsal gerçekliği ortaya koyan yolu bulup çıkarmaktır.”34 Başka bir ifadeyle “yazarın büyüklüğü, egemen ideolojiyi edebiyat aracılığıyla elle tutulur hâle getirmesidir.”35Goldmann’ın eleştirel kuramının iki aşamalı bir kuram olduğunu belirtmiştik. Goldmann bu aşamaları “anlam” ve “açıklama” olarak adlandırmıştır. “Yazın toplumbiliminde araştırmacı incelediği yapıtı anlayabilmek için ilk elde metnin tümünü içeren yapıyı ortaya koymaya çalışmalıdır. (…) Metnin oluşumunu açıklarken, ortaya koyduğu yapının yapıtla işlevsel bir niteliği bulunup bulunmadığını, yani belli bir durumda bireysel ya da kolektif öznenin anlamlı davranışlarını içerip içermediğini de göstermelidir. (…) Anlamanın, inceleme nesnesine içkin anlamlı bir yapıyı ortaya koymak olduğunu söyledim. Açıklama bu yapının çevreleyici, daha geniş bir yapının içinde yerleştirilmesinden başka bir şey değildir. Böylece ilkinin ikinci yapıya ilişkin işlevsel niteliği de kavranmış olur. Araştırmacı, çevreleyen yapıyı tüm ayrıntılarıyla değil yalnızca incelediği yapıtın oluşumunu aydınlatıcı yönleriyle ele almalıdır.”36
Buraya kadar hem edebiyat sosyolojisi içerisinde hem de kendine özgü bir biçimde kuramını açıkladığımız Goldmann, edebiyat incelemesinde sosyolojik yönü ağır basan yapısalcı bir eleştiri yöntemini ortaya koyduğunu görmüş olduk. Bu noktadan sonra, Goldmann’ın metodunun içeriğini açıklayarak devam edeceğiz.
II. BÖLÜM
II. Oluşumsal Yapısalcı Eleştiri Metodun İçeriği
2.1. Anlama Aşaması (İçkin Çözümleme)
Janet Wollf’un da belirttiği üzere Goldmann, anlamayı ve açıklamayı birbirinden ayırır.37 Anlama aşaması, metni bir bütün olarak var eden tüm oluşturucunun veya yapıcının, başka bir ifadeyle çevreleyici unsurların incelemesine yönelik bir aşamadır. Anlama aşamasında; metnin bakış açısı, anlatım teknikleri, zaman, mekân ve toplumsal yapısı ile ilişkisi üzerinde durulur.
2.1.1. Anlatının Bakış Açıları
Bir