bir öneme sahiptir. Bu nedenle yazarın eserinde kullanmak için doğru bir bakış açısı seçmelidir; çünkü fikir ve düşüncesinin doğru bir perspektiften yansıması ancak böyle mümkün olur.
“Sanatsal yaratıları bir üst yapı olarak ele alan Goldmann için, bu ürünü ortaya koyan sanatçının içinde yetiştiği toplum ve bu sanatçının dünya görüşü, eserin sunumundaki bakış açısını doğrudan etkilemektedir. Bu bakımdan yazareser-toplum ilişkisinin romandaki ilk göstergesi, bakış açısı ile kendini ortaya koymaktadır.”39
Goldmann’ın bu konuya getirdiği açıklama şöyledir: Sanatçının yapıtını geliştirdiği bakış açısına gelince, bu bakış açısı onun dünya görüşüyle belirlenmiştir.40 Dolayısıyla doğru bir inceleme yapmak isteyen eleştirmenin yapması gereken ilk şey, bakış açısının tespitidir. Çünkü “bakış açısının yön ve niteliğini belirleyen bir eleştirmen, romanın değerler sistemine ve bu sistemi somutlaştıran yapıya yaklaşımı daha kolay ve daha güvenli olacaktır.”41
Roman sanatında, kullanımı ve işlevi itibariyle dört farklı bakış açısı mevcuttur. Bunlar; tanrısal bakış açısı, tekil bakış açısı, gözlemci bakış açısı, çoğul bakış açısıdır.
2.1.1.1. Tanrısal Bakış Açısı
Tanrısal bakış açısı, roman sanatında oldukça yaygın kullanılmaktadır. Anlatıdaki olayların dışındadır, onlardan etkilenmez ve hep üçüncü tekil kişi adılını (o) kullanır. Mehmet Tekin’in konuyla ilgili açıklaması oldukça açıktır: O, Tanrısal konumu (olympian position) itibariyle hem anlatı dünyasındaki karakterleri, hem de anlatının dışında kalan okuyucuyu yönlendirebilir. İsterse kahramanların zihinlerine, iç dünyasına girer, gizli kalmış duygu ve düşünceleri dışa vurabilir. Hatta olayları hızlandırıp yavaşlatabilir.42
Tanrısal bakış açısı, genel özellikleri itibariyle dönemler boyunca birçok farklı yazar tarafından kullanılmıştır. Bu kullanım yalnızca kolay olmasından kaynaklanmaz; yazara tanımış olduğu büyük avantajlar da vardır. Örneğin, Tanrısal bakış açısında anlatıcı, karakterde yalnızca fiziksel yapıya eğilmez ve karakterin (ya da figürün) psikolojik yönünü de ele alma imkânı verir.
Şerif Aktaş, tanrısal bakış açısını konumu ve sahip olduğu yetkilerden dolayı “yazar-anlatıcı” olarak da adlandırmaktadır: İtibari bir varlık olan anlatıcı, eserde, yazarın dilini kullanarak ait olduğu âleme ait mekânı, şahıs kadrosunu ve hayat tezahürlerini nakleder veya dikkatlere sunar. Bu hususu dikkate alarak ‘hakim bakış açısı’ndan hareketle yazılmış eserlerdeki anlatıcıya ‘yazar-anlatıcı’ adını verebiliriz.43
2.1.1.2. Tekil Bakış Açısı
Tekil bakış açısında kahraman, anlatının yani kurmaca dünyanın içerisindedir ve o dünyanın bir parçasıdır. İsmail Çetişli’nin de belirttiği gibi, o, ilahi değil, bütünüyle beşeridir (Çetişli, 2007: 85). “Özü gereği ‘dar’ ve ‘sınırlı’ imkânlar sunan bir bakış açısıdır bu. Çünkü olayların merkezinde bulunan ve anlatım sorununu üstlenen ‘ben-anlatıcı’ her şeyi görme, bilme, sezme gücüne sahip değildir: O, normal bir insan gibidir; görebildiğini görür, bilgisi kültürel düzeyine göredir, sezme gücü ise sınırlıdır.”44
Tekil bakış açısı, kurmaca bir dünyada olup bitenleri anlatmada, sahip olduğu kısıtlı imkânlar nedeniyle, ancak bir insanın anlatabileceği düzeyde bir yetkiye sahiptir. Bu nedenle pek tercih edilmez ve genellikle otobiyografik romanlarda kullanılır. Şerif Aktaş, “kahraman-anlatıcı” olarak adlandırdığı tekil bakış açısını şöyle açıklar:
Anlatma esasına bağlı itibari metinlerde vaka, şahıs kadrosu ve mekâna ait hususiyetler kahramanların biri tarafından nakledilir. Bu durumda anlatıcı, söz konusu kahramanın müşahade kabiliyeti, tecrübesi ve bilgi seviyesi ile sınırlıdır. Kısacası anlatıcı kahramanın birisiyle bütünleşir.45
2.1.1.3. Gözlemci Figürün Bakış Açısı
Müşahit/gözlemci bakış açısından anlatıcının olaylar karşısındaki tutumu yalnızca yansıtma, aktarma düzeyindedir. “Tanrısal bakış açısı’na sahip olan anlatıcının, sınırsız gücüne karşılık gözlemci anlatıcının bakış açısı daha ‘mevzii’ bir özellik taşır: O, bütün benliğiyle anlatı sisteminin (kurmaca yapının) içinde yer alır. Yazar, onu bilinçli bir tercihle bu sistemin içine yerleştirir ve sistemin unsurlarını (figürleri, zamanı, olay ve mekânı), onun bakış açısından sunar.”46 Gözlemci bakış açısında anlatıcı objektifliği yakalamak zorundadır.
Şerif Aktaş, “müşahit anlatıcıya ait bakış açısı” olarak adlandırdığı gözlemci figürü şu şekilde açıklamaktadır: Anlatma esasına bağlı bazı metinlerde, anlatıcının kahramanlardan daha az malumatı olduğu görülür. Bu gruba giren eserlerde ve yazı parçalarında anlatıcı, vaka içinde yer alan eserlerde ve yazı parçalarında anlatıcı, vaka içinde yer alan şahıs kadrosunu teşkil eden fertleri bir kamera tarafsızlığı ile izler, onları geçmişi, ruh halleri hakkında bilgi vermeden yaptıklarını gözler önüne serer.47
2.1.1.4. Çoğul Bakış Açısı
Edebiyat, geride bıraktığımız süre içerisinde hep bir yenilik arayışı içerisinde olmuştur. Edebiyatın başkaldıran, devingen yönü, sanatçıları farklı anlatı türleri ve tekniklerini de üretmeye teşvik etmiştir. Bunun bir sonucu olarak, klasik roman anlayışından modern romana geçiş sürecinde yazarlar farklı anlatı teknikleri geliştirmişleridir. Çoğul bakış açısı da bunlarda bir tanesidir. “Çoğul bakış açısı ve anlatıcıları, iki farklı şekilde gerçekleştirilebilir. Bunlardan birincisi ve basit olanı, yukarıda tanıtılan bakış açılarından iki veya daha fazlasının aynı eserde kullanılması tarzıdır.”48 Yazar, meydana getirdiği eserinde hem Tanrısal bakış açısını, hem gözlemci figürü hem de tekil bakış açısını kullanabilir.
Mehmet Tekin ise, çoğul bakış açısını ve getirdiği yeniliği şöyle açıklıyor: Geleneksel roman’da (veya geleneksel anlatımda), anlatma meselesi tek merkezliydi; yani, olaylara, kişi, zaman ve mekâna bir kişisinin bilinç penceresinden bakılıyordu. Anlatım düz bir çizgide gerçekleşiyordu ve anlatılan tek boyutlu olarak yansıtılıyordu. Oysa gerçek, anlatı dünyasının dışındaki gerçek, çok yönlü ve çok boyutluydu. Özellikle de insan gerçeği… Dıştaki gerçeğin hakkıyla yansıtılması için romancılar, tek merkezli bilinç yerine, birçok kahramanın bilincini devreye sokmuşlar ve olayları, çok yönlü yansıtma cihetine gitmişlerdir.49
2.1.2. Anlatım Teknikleri
2.1.2.1. Tasvir (Betimleme)
Roman sanatı; yapısı itibariyle bir dil sanatıdır. Bu nedenle romanın anlattığı her şey dilsel bir üretimdir. Tasvir, her şeyden önce, sözcüklerin etkili kullanımına dayalı bir anlatım tekniğidir.
Tasvir, romanın kurmaca dünyasında yer alan kişi, zaman, olay, mekân gibi unsurları, sanatın