başında (1901), Servet-i Fünûn mecmuası geçici bir süre kapatılınca, 1895’ten beri eserlerini burada neşreden şair ve yazarlar dağılmış, edebî hayata da bir durgunluk hâkim olmuştur. 1908 yılında Meşrutiyetin ilân edilmesiyle birlikte edebî hayatta da bir canlanma meydana gelmiş, pek çok gazete ve dergi kısa zamanda yayın hayatına başlamıştır. Edebî topluluk olarak önce bazı gençler, Fecr-i Âtî adı altında birkaç yıl müddetle sanatın şahsî ve muhterem olduğu prensibini benimseyerek Edebiyât-ı Cedîde (Servet-i Fünûn)’nin devamı sayılabilecek eserler vermişlerdir. Bu gençlerin arasında ileriki yıllarda edebiyat ve sanat hayatımız için çok önemli birer şahsiyet hâline gelecek olan Ahmet Haşim, Fuat Köprülü, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Refik Halit Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi isimler yer almıştır. Meşrutiyetin ilânı, fikir hayatına da bir canlılık kazandırmıştır. O dönemde devletin içinde bulunduğu kötü durumdan kurtulmasını sağlamak üzere Osmanlı aydınları arasında Osmanlıcılık ve İslâmcılık fikirleri tartışılmaktadır. Bu tartışmaların yanı sıra Osmanlı devletinin himayesi altında yaşayan Balkan kavimlerinin, Ermenilerin, Rumların ve hatta Müslüman Arnavutların ve Arapların, Türkiye’den ayrılarak kendi devletlerini kurmak üzere teşkilâtlanmaları, Avrupalı devletlerin müdahaleleri, büyük toprak kayıpları, 19. yüzyılın sonlarında hızlanan dil ve tarih çalışmaları, Namık Kemâl ve Mehmet Emin Yurdakul gibi şairlerin eserleri, İsmail Gaspıralı ile Yusuf Akçura’nın milliyetçi çalışmaları, Türkler arasında milliyet duygusunu kuvvetlendirmiş, Türkçülük akımının doğmasına zemin hazırlamıştır.
Meşrutiyetin ilânından sonra, Türkçülük sahasındaki bu gelişmelerin bir devamı olmak üzere Türklerin eski ve yeni hayatlarını incelemek ve Türk dilini sadeleştirmek maksadıyla Necip Âsım, Veled Çelebi İzbudak, Yusuf Akçura gibi şahsiyetler tarafından 1908 yılında İstanbul’da Türk Demeği kurulmuş, aynı adla bir de dergi çıkarılmıştır. Bunun ardından 1911’de yine aynı gayelerle Mehmet Emin Yurdakul, Ahmet Ağaoğlu, Hüseyinzâde Ali Turan, Doktor Âkil Muhtar Özden, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Yusuf Akçura tarafından Türk Yurdu derneği kurulmuş; Türk Yurdu adlı dergi, bu derneğin yayın organı olarak yayımlanmaya başlanmıştır. 1912 yılında çalışmalarına başlayan Türk Ocağı ise, Türkçülük fikrinin bütün yurda yayılmasını sağlamıştır.
Bu yıllarda dikkati çeken başka bir önemli faaliyet de, 1911 yılında Selânik’te Genç Kalemler adlı derginin çıkarılmasıdır. Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp, bu dergide “Yeni Lisan” adını verdikleri dil milliyetçiliği hareketini başlatırlar. Genç Kalemler’in gayesi, Türkçeyi anlaşılmayan yabancı kelime ve tamlamalardan kurtarmak ve dilde sadece Türk dil bilgisi kurallarının kullanılmasını sağlamaktır. Sonuç olarak bu hareket, Türkiye’de herkese hitap eden yeni bir yazı dilinin doğmasında en büyük hizmeti görmüştür.
Bütün siyasî şartların yanı sıra dernek ve dergi faaliyetleri ve bilhassa Ziya Gökalp ile Fuat Köprülü’nün ilmî araştırmaları, Türkçülük hareketini siyasî, sosyal ve edebî hayata hâkim bir fikir hâline getirmiştir. Bu gelişmelerin tesiri altında edebî anlayış değişmiş, “Millî Edebiyat” doğmuştur. Bu edebî anlayışın en önemli özellikleri, şiirde aruz yerine hece vezninin kullanılması ve millî hayatın sevinç ve ıstıraplarının sade bir dille anlatılmasıdır.
Millî Edebiyatın nazım ve nesir sahalarındaki bazı önemli şahsiyetleri şunlardır: Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Ziya Gökalp, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Mithat Cemal Kuntay, Ebubekir Hazım Tepeyran, Şükûfe Nihâl Başar, Halide Edip Adıvar, İbrahim Alaaddin Gövsa, Aka Gündüz, Necmettin Halil Onan, Refik Halit Karay, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfı Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Hâlide Nusret Zorlutuna, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu.
Bütün Türk edebiyatının yetiştirdiği büyük sanatkârlar arasında zikredilmeye lâyık şahsiyetler olan Mehmet Akif Ersoy ile Yahya Kemal Beyatlı da dil ve vezin yönünden farklı bir yol takip etmiş olsalar bile Millî Edebiyatın içinde değerlendirilmesi icap eden çok önemli şairlerdir.
1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra edebiyat, zaferle sonuçlanan İstiklâl harbinin verdiği yeni heyecanla Millî edebiyat hâlinde gelişmeye devam eder. 1940’lı yıllara kadar süren bu dönemde, şair ve yazarlar toplum hayatında görülen aksaklıklarla birlikte ferdî duyuş ve düşünceleri ve henüz “Yazılmamış bir destan gibi duran Anadolu”yu eserlerinde çokça işlemişlerdir. Millî edebiyatta isimleri sayılan şair ve yazarlardan başka bu dönemde eserleriyle öne çıkan bazı şahsiyetler şunlardır: Ahmet Kutsi Tecer, Kemalettin Kamu, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ziya Osman Saba, Ömer Bedrettin Uşaklı, Cahit Sıtkı Tarancı, Peyami Safa, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Arif Nihat Asya, Memduh Şevket Esendal, Osman Cemal Kaygılı, Sait Faik Abasıyanık.
1940’lı yılların başlarından itibaren edebiyatta yeni arayışlar kendini hissettirmeye başlar. Klâsik edebiyata bir tepki olmak üzere vezin ve kafiyeye karşı çıkarak gündelik hayatı işleyen yeni bir şiir anlayışı ortaya çıkar. Bunun yanında bir grup şair de geleneği devam ettiren şiirler yazmıştır. Nesir sahasında ise yazarlar kültür bunalımını, köy hayatını ve tarihî konuları eserlerinde işlemişlerdir. Bu son dönemde eserler veren bazı şair ve yazarlar şunlardır: Orhan Veli Kanık, Ahmet Muhip Dranas, Munis Faik Ozansoy, Mehmet Çınarlı, Attila İlhan, Cahit Külebi, Hüseyin Nihal Atsız, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Yavuz Bülent Bakiler, Tarık Buğra, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Aziz Nesin, Emine Işınsu, Sevinç Çokum.
2. Kuzey Azerbaycan Türkleri Edebiyatı
“Milletler hapishanesi” olarak tarif edilen Çarlık Rusyasında 1905 ihtilâlinden sonra baskılar azalınca, Azerbaycan Türklerinin siyasî ve edebî faaliyetlerinde millî bir uyanış bakımından büyük bir gelişme meydana gelir. 1905’ten sonraki yıllar, Azerbaycan edebiyatı için uyanma, dünyayı tanıma ve şahsiyetini bulma yıllarıdır. Bu dönemde edebiyat, Türkiye ile Kırım ve Kazan’daki edebî hareketlerin ve siyasî gelişmelerin tesiri altındadır. Kısa zamanda birçok gazete ve dergi yayın hayatına başlar. Yüzyılın başlarından itibaren Azerbaycan’da yayın hayatına giren bazı önemli gazete ve dergiler şunlardır: Hayat, İrşad, Füyûzât, Molla Nesreddin ve Açık Söz. Devrin şair ve yazarları bu gazete ve dergilerin etrafında toplanarak millî ve sosyal meseleler hakkındaki fikirlerini açıkça ilân etme imkânına kavuşurlar. Yazılan eserler, bu yayın organları vasıtasıyla en kısa yoldan okuyucunun eline ulaşır. Kalem sahipleri, gazete ve dergilerde Azerbaycan’ın ve bütün Türk dünyasının geleceği hakkında tartışmalar yaparlar. Türkçülük, İslâmcılık, medenî gelişme, eğitim seferberliği ve istiklâl, bu dönemde tartışılan en önemli konulardır. Devrin siyasî ve sosyal şartlarının tabiî bir sonucu olarak edebiyat da bu gelişmelerin etkisi altında kalır.
20. yüzyılın başlarında Azerbaycan edebiyatı, esas olarak her ikisi de 1906 yılında yayın hayatına başlayan Füyûzât ile Molla Nesreddin dergileri etrafında gelişir. Füyûzât dergisinin başyazarı, Türkiye’de eğitim görmüş olan Hüseyinzâde Ali Turan’dır. Molla Nesreddin ise Celil Memmedkuluzâde tarafından çıkarılmıştır. Hüseyinzâde Ali Turan, Füyûzât dergisinde, Türk dünyasının birlik ve çağdaşlık ideallerini öne çıkaran bir yayın politikası takip etmiş, Azerbaycan Türklerini Ruslaştırma siyasetine, şiddetle karşı koymuştur. Hüseyin Cavid, Abdullah Şâik, Mehemmed Hâdi gibi şairler, edebî faaliyetlerini bu dergi etrafında sürdürmüşlerdir.
Molla Nesreddin dergisinde ise Mirza Elekber Sâbir, Abdürrahimbey Hakverdili, Ali Nazmi,