neşretmişlerdir.
1920’ye kadar devam eden bu edebî devrede vatan ve millet sevgisi en üst seviyede terennüm edilmiş, sosyal meseleler ve toplumun günlük hayatı, eserlerin konusunu oluşturmuştur. Azerbaycanlı tenkitçilerin ifadesiyle, “Azerbaycan köylüsü, çamurlu çizmeleriyle edebiyata dâhil” edilmiştir. Bu dönemde eserler veren diğer bazı şair ve yazarlar şunlardır: Ahmed Cevad, Sultan Mecid Ganizâde, Abbas Sehhet, Mehmed Emin Resulzâde.
1920’de Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yıkılışından sonra edebiyat, Sovyet ideolojisinin emri altına sokulmuştur. Klâsik edebiyatla birlikte yüzyılın başından beri eserler veren millî edebiyat reddedilmiş, eski kitaplar yakılmış, şair ve yazarlara Sovyet sistemine methiyeler yazmaları emredilmiştir. Sovyet sistemini benimsemeyen Hüseyin Cavid, Ahmed Cevad, Mikayil Müşfik gibi sanatkârlar, 1937’de halk düşmanı ilân edilerek öldürülmüşlerdir.
Bu kızıl terörden canını kurtarıp yurt dışına kaçabilen bazı şair ve yazarlar, gittikleri yerlerde “Muhaceret edebiyatı” denilen yeni bir edebiyat kurmuşlardır. Elmas Yıldırım, Mirzabala Mehmedzâde, Ceyhun Hacıbeyoğlu gibi sanatkârların temsil ettikleri bu edebiyatta vatan hasreti, milliyetçilik, istiklâl, hürriyet, Sovyet yönetimine duyulan nefret gibi konular işlenmiştir.
Bu dönemin diğer şairleri arasında Süleyman Rüstem, Resul Rıza, Samed Vurgun, Osman Sarıvelli, Nigâr Refıbeyli ile İkinci Dünya Harbi sırasında edebî hayata atılan Bahtiyar Vahabzâde, Nebi Hazrî, Hüseyin Hüseyinzâde, Zeynal Cabbarzâde vb. sayılabilir.
Stalin’in 1953’te ölümünün ardından başlayan yumuşama devrinde şair ve yazarlar dil, tarih, vatan gibi millî kimliği ifade eden kavramlara eserlerinde çok yer verirler. Böylece sistemi tenkit ve hatta reddeden yeni bir millî edebiyat doğmaya başlar. “İtiraz edebiyatı” denilen bu edebî devrede, daha önceki dönemlerde edebiyat dünyasına giren sanatkârlarla birlikte Tevfık Bayram, Halil Rıza Ulutürk, Sabir Rüstemhanlı, Mehmet Araz gibi sanatkârlar eserler vermişlerdir. 1980’li yıllarda “millî azatlık” hareketini doğuran bu edebî harekete daha sonra İlyas Efendiyev, Anar, Elçin, Ekrem Eylisli gibi sanatkârlar da katılmıştır.
3. Güney Azerbaycan Türkleri Edebiyatı
Güney Azerbaycan, 1828 yılında Rusya ile İran arasında imzalanan Türkmençayı Antlaşması’ndan sonra İran hâkimiyeti altında kalmıştır. Ülkenin siyasî olarak parçalanması, kültür hayatını da etkilemiş; kuzeyde Rus ve Batı kültürleriyle olan temas neticesinde modern bir edebiyat doğmuştur. Güney Azerbaycan’da ise Andelib Karacadağî, Seyyid Ebulkasım Nebatî ve Hacı Mirza Mehdi Şükûhî, eski edebiyat geleneğini 19. yüzyılda da devam ettirmişlerdir.
19. yüzyılın ikinci yarısında Mirza Ağa Tebrizî, Kuzey Azerbaycanlı yazar Mirza Fethali Ahundzâde’nin tesiriyle 1870’ten sonra ilk tiyatro eserlerini kaleme alır. Komedi tarzında yazılan bu eserler, sadece Güney Azerbaycan değil, İran edebiyatı tarihinde tiyatro türünde yazılmış ilk örneklerdir. Yüzyılın sonlarında yaşayan Tebriz Türkü Mirza Abdürrahim Neccarzâde ise yazdığı romanlarıyla bu türü İran edebiyatına tanıtmıştır. 20. yüzyılın başında Kuzey Azerbaycan’ı da etkilemiştir. Bu gelişmelerle birlikte Güney Azerbaycan’da Türklük şuuru kuvvetlenmiş, edebiyatta da bu şuur etrafında eserler verilmiştir. Settar Han’ın 1906 yılındaki istiklâl mücadelesi ile Şeyh Muhammed Hıyabanî önderliğinde 1920’de kurulan Âzâdistan devleti, Güney Azerbaycan edebiyatındaki millî heyecanlara ilham kaynağı olmuştur. Âzâdistan devletinin 1921’de yıkılmasından sonra, Güney Azerbaycan Türklerinin kendi dilleriyle okuyup yazmaları yasaklanmış, Türkçe basılan kitaplar imha edilmiş, Türk okulları kapatılmıştır. İran idaresinin bu korkunç baskısı, buradaki Türk edebiyatının gelişmesini de durdurmuştur. Bundan sonra uygulanan ırkçı politikalar yüzünden bazı Türk şairleri, Farsça eserler yazmak zorunda kalmışlardır. Güney Azerbaycan’da yaşayan Türk şairleri, her türlü baskıya rağmen gizli de olsa Türkçe şiirler yazmaya devam etmişlerdir. Bulud Karaçorlu Sehend, Habib Sâhir, Ali Tebrizî, Muhammed Hüseyin Şehriyar ve Yahya Şeyda, Güney Azerbaycan Türk edebiyatının en tanınmış şairleridir.
1978’den sonra Güney Azerbaycan Türkleri Varlık, Yoldaş, Köroğlu, Birlik, Dede Korkud, Yeni Yol, Güneş, Ülker gibi dergileri neşretmişlerdir. Ancak bu dergilerden sadece Dr. Cevat Heyet tarafından yayımlanan Varlık dergisi ayakta kalabilmiştir.
4. Özbek Türkleri Edebiyatı
İsmail Gaspıralı’nın 19. yüzyıl sonlarından itibaren “Dilde, fikirde, işte birlik” prensibine dayanan milliyetçi çalışmaları ve modern tarzda eğitim vermeyi hedefleyen Cedit okulları Türkistan’da da tesirini göstermiş, 1900 yılında Semerkand’da ilk Usûl-i Cedit mektebi açılmıştır. Bunun hemen ardından çar idaresinin baskılarına rağmen Taşkent’te, Buhara’da, Fergana’da birçok okul, yeni usûlde eğitim vermek üzere faaliyete geçirilmiştir.
Bu yeni okulların açıldığı yıllarda Türkistan’da bir de aydınlar hareketi başlar. Müftü Mahmudhoca Behdûdî tarafından 1903’te Semerkand’da “Ceditçiler Tôdesi” (Topluluğu) adında bir aydınlar klübü kurulur. Bu topluluk içinde yer alan aydınlar, milleti uyandırmak, cehaletten kurtarmak ve istiklâl mücadelesini başlatmak üzere çalışmaya başlarlar. Bir yıl sonra Münevver Kaarî, bu milliyetçi aydınlar klübünün Taşkent şubesini açar. Türkistanlı aydınlar “Ceditçiler Tôdesi”nde birleşirler. Daha sonra Buhara’da “Yaş (Genç) Buharalılar”, Harezm’de “Yaş Hiveliler” adlı dernekler kurulmuştur.
1905 ihtilâlinden sonra Türkistan’da millî fikirleri yayan birçok gazete ve dergi yayın hayatına başlar. 1917 ihtilâline kadar devam eden bu dönemde Terakki, Şühret, Hurşid, Semerkand, Sadâ-yı Türkistan, Turan, Necat, Uluğ Türkistan, El Bayrağı, Kengeş, Tirik Söz, Yurt, Ayna, El-Islah, El-İzah adlı gazete ve dergiler yayımlanır. Ceditçi aydınlar tarafından çıkarılan bu gazete ve dergilerin, millî uyanışta çok önemli tesirleri olmuştur.
Türkistan’da ilk tiyatro faaliyetleri de yine bu dönemde başlar. Mahmudhoca Behbûdî’nin 1911’de yazdığı Pederküş (Baba Katili) adlı ilk piyes, 1913 yılında neşredilir. Abdullah Avlânî ise 1913 yılında Turan adlı ilk profesyonel tiyatro topluluğunu kurar. Pederküş piyesinin yayımlanması büyük bir ilgiyle karşılanır. Onun tesiriyle hemen aynı yıllarda Abdullah Kadirî, Abdullah Avlânî, Hamza Hekimzâde Niyazî, Abdullah Bedrî, Hacı Muin Köknarı, Mirmuhsin ve bilhassa Abdurrauf Fıtrat, Özbek tiyatro edebiyatının ilk önemli eserlerini yazarlar. Aynı şekilde roman türünün ilk örnekleri de bu dönemde kaleme alınır. Mirmuhsin’in Beferzend Açıldıbay (Çocuksuz Açıldıbay-1914) ve Hamza Hekimzâde Niyazi’nin Yeŋi Saadet (1915) adlı eserleri, Türkistan’da roman türünün ilk örnekleri sayılır.
19. yüzyılın ikinci yarısındaki Rus işgalinden beri çetin mücadelelere sahne olan Türkistan’da edebiyat, cereyan eden hâdiselere paralel bir gelişme gösterir. 20. yüzyılın başlarındaki aydınlanma, eğitim seferberliği ve istiklâl, bu yeni edebiyatın esas konularını oluşturur. Edebî eserlerde vatan ve millet kavramları çok sık işlenir. Yeni yazılan şiirlerde, eskiden beri kullanılan teşbihlere, mecazlara yeni mânalar yüklenir. Aşkı ve sevgiliyi tarif eden sıfatlar, artık ilim, fen, ilerleme, millî birlik, vatan ve milleti anlatmak için kullanılır. Dil, bazı Arapça ve Farsça kelimeler atılarak sadeleştirilir. Aruzla birlikte hece ve serbest vezinler, yeni şiire vücut verir. Bu yüzyılın başlarında ortaya çıkan bu yenilikler, 1920’li yıllarda kurulan modern Özbek şiirinin genel karakterini meydana getirir. “Cedit Edebiyatı” adı verilen bu millî uyanış devri edebiyatının, aynı yıllarda Türkiye’deki Millî Edebiyattan hiçbir farkı bulunmamaktadır.
Bu dönemin