doğru yöneldi. Atını otlamaya bırakıp kendisi bir taşın üzerine oturduğunda aniden batı taraftan iki atlı çıkagelmişti. Onların Rus olduklarını Şeyi giyişlerinden ve silahlarından anladı. Korktuğundan eli ayağına dolaştı, Jüzük’i çağıracaktı fakat boğazı düğümlenip sesi çıkmadı. Hemen atına doğru koştu. İki üç adım atarak sürünüp düştü. Kalkıp yine süründü. Çok korkmuştu. Yine de sürünerek atına yetişmişti fakat arkasından bir Rus gelip hemen elinden tuttu. Nefesi daralmıştı, dönüp baktığında bıyıklı kişiyi gördü. Güldü mü yoksa öfkelendi mi dişlerini göstererek bir şey dedi.
– Benim suçum yoktur! dedi Şeyi, Rus’a zararı olmadığını bildirerek. Dövecek diye yüzünü korudu elindeki yular yere düştü. Eğilerek onu alana kadar ikinci Rus gelip arkasından kucakladı. Bıyıklı kişi cebinden bir şey çıkarır gibi oldu. Belki boğazlamak için bıçağını çıkarmış olabilir diye düşündü.
– Jüziiiik! dedi bağırarak. Çırpınarak arkasından kucaklayan Rus’un elinden kurtulup yine atına doğru koştu. O an kulağının dibinde bir silah patlayıverdi. Korktuğundan yere düştü. Yıkılıp düşerken henüz yaşadığını hissetti. Belki kurşun çok hassas bir yerine değmemiş olabilirdi. İki Rus hemen saldırdılar. Buna mı yoksa kendi aralarında birbirilerine mi ikisi bir şeyler söylüyordu. İki el arkasından tutup Şeyi’yi silkerek sırtüstü yere yatırdı ve bıyıklı olanı üzerine çıktı.
Elbisesini ikiye ayırıp yırtmasından onun amacının öldürmek değil başka bir şey olduğunu Şeyi anladı. Hemen hiddetlendi, çırpınıp, tekmeledi. Kolunu bükerek tutan Rus’un iri kolları ağzını da kapatıp hiç kıpırdatmadan boğuyordu. Her şey, bütün dünya karardı, kendisi de tamamen çaresiz kaldı. Çaresizlikten haykırdı. Bir an bağıran Jüzük’ün sesi tam kulağının dibinden duyuldu. ‘Ey, yaklaşma ona, bana gel! Ne yapsan bana yap, it! dedi bütün gücüyle bağırarak. Bacaklarının arasından sıcak bir şeyi hissettiğinde ‘Geç kaldın!’ dedi Şeyi, bitkin halde hıçkırarak. ‘İyi, öldürsünler!’ dedi bu halde rezil olmaktansa ölümü düşünüp.
Şeyi, kendisinin ölü mü diri mi olduğunu anlayamadı, can çekişir halde yatıyordu. Birisi bağırıp uzaktan silahla vurulmuş gibi oldu. Jüzük’ün sesi bir yaklaşıyor bir uzaklaşıyordu. Ağlıyordu, küfür ediyordu. Tam yakınında patlayan silahın sesi Şeyi’yi bir anda uyandırır gibi oldu. Başını kaldırıp baktığında Jüzük’ün bıyıklı Rus’a kamçısını kaldırdığı halde atıyla birlikte düştüğünü gördü. ‘Jüzüüüük!’ dedi sesinin çıkıp çıkmadığını kendisi de duymadan. Ölmek bu kadar kolay mıydı sözü Şeyi’nin aklına bir geldi tekrar kayboldu, tüm dağ, taş, çam ağacıyla birlikte yamaçtan aşağı doğru dönerek akıp gidiyordu. .
Kendine gelip gözünü açtığında başını kucaklayıp oturan Jüzük’ü görüp Şeyi tekrar kendini kaybediyordu.
– Jibekcan! dedi Jüzük eğilip gövdesiyle yüzünü kapatıp kucaklayarak,
– Lütfen, belli etmemeye çalış, kalk! Ağıntay ile Avbakir ağabeyler yanımızdalar!
Şeyi, hareket etmeye davranırken kendisini kötü hissedip yengesinin kucağına düşüverdi. Ölmediğine pişman oldu, hıçkırarak acıyla ağladı.
Destekleyerek Jüzük’ün ata bindirdiğini sonra da kendisinin arkasına kucaklayarak oturduğunu ve ağabeyinin atı sürükleyerek geldiğini hepsini Şeyi biliyordu fakat kendine gelip onlara bakmak istemedi. Bundan sonra tüm hayatı böyle yarı ölü yarı sağ olarak geçecek gibiydi.
Ağıntay ile Avbakir, Şeyi’yi attan indirdikten sonra Jüzük elinden tutarak eve götürdü. Hemen yatağı hazırlayıp kıyafetiyle yatırdı. O arada Şeyi kendine geldi fakat aklı başında bir insan gibi yataktan kalkmak istemedi, kimseyi görmek, konuşmak istemedi, her şeyden vaz geçip yok olmak istedi. ‘Rusların yaptığı rezaletten sonra Tazabek beni ne yapsın?’ Böyle düşünürken kendisinin bağırarak ağladığını fark etmedi,
– Anne-aa!
– Yavruum! diye Ajiken koşarak hemen yanına geldi,
– Allah’ım! Bu rezaleti göstermeden, benim canımı alsaydın? ! İnsanın acımadığına Allah da acımadı, şimdi ne yapacağım, evladım! Yakalarsam o katilleri param parça öldürürdüm, ne çare? !
– Anne! dedi Jüzük biraz öfkeli sesle,
– Yavaş! Babam duyacak! Siz o kişinin yanına gidin. ‘Attan düşmüş’ dersiniz. Hemen kötü bir şey düşünmeyelim. Benim bildiğime göre Jibek’e kötü bir şey yapmaya fırsat bulamadılar o hainler!
– Eee, Sen nereden biliyorsun?
– Gördüğüm için biliyorum! Biraz dışarı çıkar mısınız? Ben ilk önce üstüne başına bir bakayım!
Jüzük’e acıyarak bakıp sessizce çıktı.
– Jibekcan! dedi Jüzük kapı tarafına yan gözle bakarak. Sen bana her şeyi saklamadan anlatacaksın, tamam mı? O bıyıklı olan Rus ben gelene kadar sana bir şey yapmadı değil mi? Onu bana söyler misin?
– Söyleyecek ne var ki, zaten kendin gördün elbisemi param parça yırttı, hepsini üzerimden çıkardı, hainler.
– Evet, onu gördüm fakat onu sormuyorum, başka bir şey soruyorum. Başka sana dokunmadı mı?
– Bilmiyorum, boğuşurken ne ağrı ne acı hissettim.
– O boğuşmadan bakire kaldın diye ümitleniyorum. İşte, bir şey fark etmediysen bakire kalmışsın!
– Öyle kandırma beni, Jüzük! Her şeyi hissediyordum. Nasıl bakire kalabilirim?
– Öyle canım, bakiresin! Şimdi başını kaldır. Saklayacak bir şey yok! Tazabek’e ben her şeyi anlatacağım. İnanmazsa kendin ikna edersin!. Bitti, Allah’a çok şükür! Avbakir ağabeyi bizim köye gönderen Allah’ıma şükürler olsun! ‘Eyvah! Yukarı taraftan silah sesi geliyor!’ diye Ağıntay’dan önce o kişi koştu. O ağabey aşağıdan ateş etmeseydi o iki Rus hiçbir şeyden çekinmeden seni ve seninle birlikte beni de rezil ederdi. Off, Allah’ım inanamıyorum, bu olaydan sağ çıktık diye kim inanır! ?
– Ben senin attan düştüğünü gördüm! Sana ateş etti, artık her şey bitti diye bayıldım.
– Beni vurmadı ama atı mı vurdu sanıyorum? Allah beni de seni de korudu, Jibek’im. Şimdi Tazabek’i geri çevirme, ne zaman eşim ol derse hemen kabul et.
– Hayır! Gerek yok, böyle olmaz!
– Jibek’im, erkekler kadının dürüstlüğüne değer verir! Bir şeyi sakladıysan, onu öğrenince hiçbir zaman sana güvenmez! O yüzden kocanı sevmekten utanma, bilakis sevmediğine utan!
– Sen, bunların hepsini annemle konuşarak mı yaptın? Ben ise annemin hiçbir şeyden haberi yok diyordum, utanmadan!
– Gelinin kaynanasına nasıl söylemesi gerektiğini yakın zamanda kendin de öğrenirsin! Şimdilik benim dediğimi yapman gerek!
– Sen zalimsin, Jüzük! Hepsini önceden düşünüp, önceden hazırlamışsın!
– Eskiler, ‘İyi kişinin bir adı var zalim diye; kötü kişinin bir adı var korkak diye’ demiş. Zalimin elinden en azından bir şey gelir ölmez, ölse de bir hareket yapıp ölürdü. Korkaktan ise ne ümit ne hayır vardır? Ben zalimlik yaptıysam senin iyiliğin için yaptım canım! Onu ben yapmasaydım başka kimsenin yapmayacağını ve yapamayacağını iyi bilirim.
Bundan sonrasının fazla olacağını anlayan Şeyi yengesini kucaklayarak yanaklarından öptü.
– Akıllı