Beksultan Nurjekeuli

Ey Dünya Ey


Скачать книгу

çekinmeden ateş ederse hepiniz ölürsünüz!

      Ne yazık ki Kazaklar iyi savaşamadılar. Ancak Jakıpberdi’nin yanındakiler biraz isabetli ateş etti, diğerleri ise bir iki kere öylesine ateş etti ve her biri bir yana dağılarak dağa kaçıştılar.

      Tazabek atla dörtnala giderken ardına baktığında sık orman içinden karaltısı görünen bir askeri fark etti. Fakat silahını doldurana kadar kurşun değecek mesafeden uzaklaşmıştı. Yine de o tarafa doğru ateş etti, en azında çekinir diye. Yan tarafından gelen birisi atıyla birlikte yere yuvarlandı. Sağ tarafından gelen de atından düştü. Kazaklar öldüler.

      Millet tepeyi geçtikten sonra ancak durabildiler. Tazabek kalabalık içinden kaynatasını ve Ağıntayı aradı. Kalabalığın arasından Tilevli belki sağ salim çıkmış olabilir diye yorumladı. İki üç grubun arasından bulamadı. Yeni bir grubun arasına girmek üzereydi yanından geçen birisi tanıdık geldi. ‘Nerden görmüştüm?’ dedi hatırlayamadan. O da öyle yapsa gerek, geçtikten sonra geri döndü.

      – Tazabek ağabey! dedi o da sonra hatırlayarak.

      – Sopıya! dedi kıza doğru atın sürerek. İkisi at üzerindeyken kucaklaşarak selamlaştılar.

      – ‘Nerede görmüştüm bu yiğidi?’ diyordum, erkek gibi giyinmişsin!? Bunu nasıl anlayabiliriz? Sen kimin tarafındasın?

      – Ben eskiden beri adaletsizliğe karşıyım! Onu Ruslar mı yapar, Kazaklar mı, benim için fark etmez! Tabi ki kendi halkıma ateş etmeyeceğim fakat elimden geldiğince Kazaklara yardımımı esirgemem! Çünkü ben onların toprağında yetiştim ve yaşıyorum!

      – Tüh, Sopıcan! Keşke Rusların hepsi senin gibi olsaydı!

      İkisi kalabalıktan ayrılarak çıktılar. Bir şey söyleyecek gibi Sopıya’ya tekrar tekrar bakıvermişti.

      – Ağabey! Ne oldu? Kendi gözlerine hala inanamıyor musun?

      – Hayır! dedi Tazabek hemen cevap vererek. Sana hayranlığımdan aklıma söyleyecek bir şey gelmiyor! Senin böyle yapacağını hiç düşünmemişim. Bunu anne baban, ağabeyin nasıl kabul ettiler?

      – Onlar geri döndüler! Ben de Kojak’la birlikte Kazakların peşine takıldım!

      – Hangi Kojak?

      – Bildiğin değirmenci Kojak.

      – Sığırcı Kojak mı? Neredeyse kalbim duracak!

      – Tüh, bana dürüst bir Kazak’ı bulamaz mısın? Bak, işte Kojak da benim peşimden geliyor!

      – Vaay! Sen Sopıya’yı nereye götürüyorsun? Gel teke tek çıkalım! dedi atından inerek.

      – Gelsen gel! dedi Tazabek de karşı gelerek. İkisi bir birine yaklaşarak kucaklaştı.

      – Kardeşim, nerelerdesin? Bir birimizi böyle savaşta mı göreceğiz, ne oldu böyle? dedi Kojak sesi değişerek.

      – Nerede, nasıl görüşürseniz görüşün ama sağ salim görüştüğünüze şükredin! dedi dışarıdan birisi.

      Elinde mızrağıyla Jomart’tı.

      – Tam düşmanı yakalayacak yiğide benziyorsun! dedi Kojak dalga geçerek ve hürmet gösterdiğini belli ederek.

      – Tazabek gibi korkup uzaktan ateş etmiyorum, düşmanın tam yanına gidip yüreğinden vuruyorum!

      – Atın yaralanmış! Gidip yanına yaklaşabilirsin fakat geri dönmeden orada kalma!

      – Düşmana dörtnala giden at düşmandan kaçmaya da yarar!

      – İşte bu söylediğin doğru! Sen önceden kaçmayı düşünüp atını ayarlamışsın!

      – Bakıyorum, sen benim bindiğim atı da kıskanıyorsun! Eğer güzel bir kadın alsam, o zaman kıskançlıktan patlarsın!

      – Eee, yeter! Sen yenildin, dedi Sopıya Kojak’a gülerek bakıp. Senin topuzundan Jomart’ın mızrağı uzun, atından onun atı koşucu, senin kadınından onun almadığı kadın bile güzel, şimdi senin yenilmediğin başka ne kaldı?

      – Hey! dedi Jomart kulak vererek,

      – Sen ne zaman evlendin?

      – Sen mızrağını eğlediğinde.

      – Dalga geçme, doğruyu söyle, atla şakalaşsan da kadınla şakalaşılmaz!

      – Sen işte benim kadınımla şakalaşıyorsun!

      – Hey, bu ne! Ağzına geleni söylüyor? Kadının Sopıya mı?

      – Evet! Aynen öyle, Jömeke! dedi Sopıya at üzerindeyken işaretle selam vererek.

      – Bu deli ya! diye Jomart kahkahayla gülerek,

      – Biz Ruslarla savaşıyoruz, bu ise onların kızını almış. Böyle yaparsam sağ kalırım diye düşünüp yaptığı kurnazlığa bak.

      – Nasıl düşünürsen öyle düşün, Jomart! Senin gibi boş boş dizimi kucaklamaktansa Rus kızını kucaklamak daha iyidir!

      – Jomart, konu Kojakta değil Sopıya’da! dedi Tazabek konuya girerek,

      – Ruslar, Kazaklara baskın yapsa da bir Kazak’a gelin olan Sopıya’nın yaptığı hareket takdirliktir. Hayırlı olsun, mutlu olun! Ben de Allah’ın izniyle yakın zamanda evleneceğim, babam hayattayken Tilevli ağabeyin kızı Şeyi’yi istemişti. Kaynatam ile kayınbiraderimi vuruşurken gözden kaçırdım, onları arıyordum. Sopıya’ya rastladım, arkasından siz geldiniz biraz duraksadım. Hadi, gidip birlikte arayalım!

      Ağıntay’ın önünde uzanan Tilevli’yi görünce Tazabek’in yüreği ağzına geldi. Sağ bacağına isabet eden kurşun kalça kemiğine saplanmış. Peşimizdekilerin eline düşmeden buraya kadar dayanıp gelmiş. Halk hekimliğinden biraz haberi olan Simtik adında bir ihtiyar eyerin altındaki keçeyi yakıp basarak kanını zor durdurmuş. Ağıntay’ın gömleğini yırtıp kalçasını onunla sardığında Tilevli gözlerini açtı.

      – Ağıntay, dedi gözüyle oğlunu arayarak,

      – Beni çabuk eve götür, oğlum!

      Tilevli biraz kendine geldi. O an inleyerek arada huzurla yaşadığını söylüyordu.

      – Kurşunu çekip alacak ya da delip çıkaracak bir sınıkçı bulsan daha çabuk iyileşirdi! dedi Simtik Ağıntay’a bakarak,

      – Eğer ağrı şiddetlenmezse bundan ölmez!

      – Bende iyot vardı! dedi Sopıya atından inerek. O arada birisi,

      – Eyvah! diye bağırdı,

      – Tepeye bakın!

      – Eee, bu göç ne ki!

      – Ne var? dedi hemen birisi.

      – Göçün önünde giden beyaz bayrak kaldırmış atlıya bakın, koşumu tüm gümüş, güneşten parlıyor. Beyaz bayrak kaldırdığına göre biz barış istiyoruz demektir. Bizim taraftan bir topluluk değil, uzaktan geliyorla belki.

      – Tüh! Çok büyük göçmüş! Yük develerinin sayısı bile yaklaşık kırk kadar, dağ yamacı koyun dolu, bir oba olsa gerek!

      – Eyvah! dedi az önce bağıran ses, – Onlar imha edecek bizi!

      – Tüh! Sulh isteyenler göçerler bizi neden imha etsin ki?

      Tepeye çıkan birçok atlıyı yamaca saklananları göç edenler de bir anda gördüler. Göçün başındaki mavi atlı biraz duraksar gibi oldu, sonra beyaz bayrağı yere bırakıp, iki elini yukarı kaldırarak yere indi. Aniden bir gürültü koptu. Dört bir