artınca akıllı azalıyor’ derdi eskiler. Babasının intikamını alacağım diye koşan Tazabek’in başına bir şey gelirse ne olacak diye korkuyorum. Artık onlar için endişeleniyoruz, gidip onların ailesiyle birlikte yaşaman doğru olur kızım! Gördüğün gibi tüm Albanlar kendi yurdunda muhacir olacak durumdalar. Millet bu durumdayken bizim gelenek görenek dediğimiz şeyler ne işe yarar? ‘Aşı yok oruç tutar, işi yok namaz kılar.’ der büyükler, ‘Oruç, namaz tokluktadır’ Nikâhı düğünsüz yapalım. Baban da kabul eder, sen de düşün.
– Tamam, anne! Endişelenip evde oturmaktansa en azından Tazabek’in yanında olayım!
– Akıllı kızım benim! ‘Elli altmış koyunla yaklaşık yirmi büyük malı götürüp Kalişa dünürün yanına taşınalım mı?’ diye baban söylediğinde ‘Yaslı eve taşınmamız ayıp olmaz mı? Bir de kızımızı kendimiz götürmüş oluruz’ diye ben karşı gelmiştim. Şimdi düşünüyorum da yol kenarından uzak oturmamız daha iyi olur.
Ertesi öğleyin gibi Jalanaş tarafından birçok atlının geldiğini gören Şeyi korkup eve doğru koşarak geldi.
– Baba, birileri geliyor! dedi eliyle batı tarafını göstererek.
– Şimdi ne oldu? dedi annesi düşman baskın yaptı zannedip.
Hepsi telaşla dışarı çıktılar. Birçok atlı kişi yamaçta gidiyordu. Hiç birinin kıyafeti de ata binişi de Ruslara benzemiyordu. Ellerindeki mızraklar, takımlarındaki topuzlar, hepsi onların Kazak olduğunu gösteriyordu. Bunları fark edince atlı iki kişi gruptan ayrılarak Jaydak Bulak’a, bunlara doğru geliyordu.
– Tüh! Boşuna göründük gözlerine, dedi Ajiken mızmız ederek.
İki yiğit yaklaşınca yüksek sesle selamlaştılar.
– Hayırdır, yolculuk nereye? dedi Tilevli iki delikanlı ile selamlaşarak.
– Karkaraya gidiyoruz! dedi eski kalpak giyen kişi yanındaki arkadaşına çekinerek bakıp,
– Jalanaş’taki Rusları elebaşıyla birlikte kovarak evlerine soktuk. Şimdi Karkaraya doğru gidiyoruz. ‘Bize destek olan erkek varsa, bizimle gelsin!’ diye ikimizi Jakıpberdi ağabey yolladı. Yanında Tezek dedem de vardı.
– Jakıpberdi ağabey ile Tezek deden öndeyse biz de oğlumla ikimiz arkanızdan geliriz.
Baba ile oğul Karkaraya gittikten sonra ertesi gün Şeyi yengesiyle hayvanları otlatmaya çıktı.
Çiçek ile saman güneşin sıcaklığıyla kokmaya başladığında ikisi atlarını otlamaya bırakıp kendileri alt tarafın tamamını gören tepe gibi yere çıkıp oturdular. O zaman Şeyi’nin aklına Tazabek geldi. Bir an kocası gibi bazen kocası değil gibi kuşkulu durum onu çaresiz bıraktı. Arzulayıp, zor dayandığı Tazabek’in görünüşünden belliydi.
– Jibek’im! diyen Jüzük’ün sesi Şeyi’nin düşüncelerini kesti.
– Kendi kendine o kadar neyi düşünüyorsun? Böyle yalnız olduğumuzda konuşalım!
– Neyi?
– Ne olacak? Tazabek’le ikiniz beni endişelendiren!
– Onun neyini konuşalım?
– Hepsini! Tazabek bugün gelse bugün, yarın gelse yarın ikinizi bir yatakta kavuşturacağım. Onu bilmeni isterim.
– Hayır, Jüzük! Daha evlenmeyen kız öyle yapmaz. Ayıp olmaz mı?
– Hiç de ayıp değil. Koca yanında yatmak ayıpsa annelerimiz ile ninelerimize ayıp değil mi?
– Tazabek daha kocam değil ki!
– Onu kim söyledi. Beni dinle! Annen baban izin verdi mi, verdi! Dünürler iyi bir şekilde ağırlandı mı, ağırlandı! Bundan başka ne istiyorsun? Tazabek seni düşünüp bekliyor! Tazabek’in yerinde ben olsaydım çoktan gizlice gelip işimi bitirirdim.
– Tüh! Jüzük! Sen ne kadar zalim bir insansın!
– Ben zalim değilim! Bu benim yengelik görevim! Tazabek’le evlendiğinde mutsuz olursan beni ölene kadar görmeyebilirsin. Ama ne bileyim belki de ‘Kocama kavuşturan canım yengem’ diye her gece teşekkür edersin bana.
– Tamam! Yeter artık!
– Hayır, dinle! Erkeğin yanında yatmanın korkunç olduğunu kim söyledi sana? Korkunçsa ağabeyinin yanında ben neden yatıyorum? Korkudan ölmek için mi? Yoksa kocanın erkekliğini tatmak için mi?
– Tüh, ne kadar terbiyesizsin? Bu ne rahatlık, yeter!
– Tamam! Bakarız, kimin terbiyesiz olduğuna! ‘Vaay, böyle olduğunu neden daha önce söylemedin?’ diye bana sonra kızmazsın inşallah.
– Yeter artık! Hayvanlara gidip bir bak! Atlarla birlikte çam ağaçlarının arasına girerse dalların arasında koyun kalır, orda dilenci var.
– Tamam, gidiyorum! Fakat Tazabek geldiği gün görüştüreceğim, ona hazır ol! Jüzük konuşarak atına binip koşturarak gitti.
– Yavaş! Atından düşersin!
– Korkma! Düşersem yer sağlamdır!
Nezaket icabı öyle dese de içinden Jüzük’ün dediklerinin doğruluğunu kabul etti, hemen kavuşmak için dua etti.
Jakıpberdi’nin ‘Pazarı basacağız. Kardeşler, yardıma gelin!’ haberini duyduğunda ‘Allah’ım duam kabul oldu’ diye sevindi Tazabek. Avcılık yap diye Vasily’nin verdiği tüfeği boynuna asarak atına binip gitti.
O gün pazara varmadan yanındaki Beleksaz’da konakladı. Atından inip fark ettiği, her evin önünde yaklaşık on yirmi bağlı at ve köyde dolanıp koşan insanlardı. Bugün birçok kişi Jarkent’le irtibat kuran Temirlik’i, ikinci olarak Karakol ile haberleşen Taldıbulak postanesini yıkıp gelmişlerdi.
Gazaba gelen halk yarın Karkara pazarını basacaktı. İnsanları şöyle dursun Karkara’nın havası da bugün öfkeli gibiydi. Karabulut, ne yağdı ne dağıldı. Sanki Pazarın üstünü siyah tündük örttükçe örtmüş. Taldıbulak’a saldırdığında Tazabek, Vasily ve Daneker’e ne oldu acaba diye düşünmüştü fakat tekrar hemen unuttu.
Halk, ertesi gün pazarın arkasında toplandılar. İri yarı, sesi gür, suskun, öfkeli gibi kızarak bağıran Jakıpberdi emrederek görev verdi.
Ahali! dedi başındaki şapkasını yukarı kaldırarak. Atlı halk hiç ses çıkarmadan dinliyordu.
– Teee ataların yöneticilik yaptı, diye pazara saldırmayı bana görev olarak verdiniz. Düşmandan değil ben bu işin sorumluluğundan korkuyorum. Ben bu yolda ölsem bile pişman olmam. Çünkü bu memleket için vermeyecek hiç bir şeyim yok. Benim görevim, Rusların öldürdüğü Tazabek atalarımızın da Rusların tutukladığı Avbakir kardeşimin de intikamını almak değil, horlanan Kazakların şerefini korumak! Hepimiz bugün şerefimiz için toplandık, onun için ata bindik! Bir oldukça biz güçlüyüz. Pazarda silah çok fakat bize az. O yüzden memleketi korumak isteyen insan ilk önce kendisini korusun! Çünkü ölen kişi kimseyi koruyamaz! Ölümden korkmayan insan olmaz, fakat eceli gelen korksa da ölür, korkmasa da ölür! O yüzden iş, boşuna ölmeden düşmanını öldürmek suretiyle intikam almaktır! Düşmanın elinden ölmek yiğitlik değil, düşmanı öldürmek yiğitliktir! Bu aklınızda olsun! Haydi, gidelim!
Sinirlenip öfkelendi etrafını saran kardeşleri, hepsi bir anda bağırıştı. Millet de arkasından homurdanarak gitti. Pazarı dağıtacak gibi hepsi atla koşturdu, aniden birisi,
– Eyvah! Sağ tarafımızdan bir kalabalık geliyor! dedi boğularak.
Tazabek