Beksultan Nurjekeuli

Ey Dünya Ey


Скачать книгу

yan gözle bakarak.

      – ‘Hakikat’ ve ‘Adalet’i ilk önce onlar söyler fakat sonunda ‘Hakikat’ dediği entrika, ‘Adalet’ dediği aldatmak oluverir. ‘Hakikat’ dediğin kat kat sahne perdesi gibi değil midir? Onun ilk perdesini halka gösterir hükümet ve kalanını onun altına saklar. Halk, ağzı açık ona inanır ve diğer katlı perdenin altında ne saklandığını fark etmez. Örnek olarak köpeğin de kuşun da inanacağı bir hakikati ben size söyleyeyim. Benim bu karımı tanıyan ve tanımayan kişilere ‘Bu benim karım, Tazabek bizim oğlumuz’ desem hiç şüphesiz, belgesiz herkes inanır, çünkü onun için hiç akıl ve ilmin gereği yoktur. Daha sevimsiz birisi ‘Ömerali’nin Tazabek’i oynaşından doğmuştur’ dese, ben ‘Hayır, Tazabek öz evladım’ diye haykırsam da Kalişa ağlasa da bazısı inanır bazısı inanmaz.

      – Çocukların önünde neler söylüyorsun? diye Kalişa kocasına bakakalmıştı, Ömerali de ona bakarak,

      – Ne oldu? Benden gizlediğin bir şey mi var? Korkma! Ben sana güvenmesem de kendime güvenirim, oğlan benim, dedi karısını şımartıp gülümseyerek. Sonra Tilevli’ye döndü.

      – İşte, Kazakların böyle kötü bir âdeti var, gerçeğe değil yalana çabuk inanırlar. Çünkü hakikat sert ve öfkeli söylenir, yanlış şeyler ise abartarak, aldatarak, okşanarak söylenir. İşte hepimizin söylediği fakat önem vermediğimiz cahillik dediğin budur. Sert söylenen hakikate değil, abartarak söylenen yalana inanılır. Akıl, ilim gerektirmeyen gıybet ve dedikoduya inana bilir de! Zihnin, akılla çözülecek şeylere şuuru yetmeyebilir! Ondan sonra cahil kendisini düşünür, sadece alıştıklarını yapar.

      – Evet, doğru söylüyorsun, dedi Tilevli sevinçle başını eğerek.

      İhtiyarın bu fikrini Şeyi de kabul etti. ‘Akıllı kişidir’ dedi söylediklerine hayret ederek. Milletin can kulağı ile dinlemeleri hoşuna gitti ki aksakal sohbetine devam etti.

      – Tazabek atamız Ruslara karşı çıktığında ona destek veren Savrık, sonunda Kazakları bozan Ruslar dersiniz fakat o Ruslar bu bizim ata binen beylerden de iyi çıkabilir. Sonra Tazabek, ‘Ey Savrık, sen de ipin koparılacağı yerini biliyormuşsun’ dedi. Bu işin en zor tarafı, bugünkü tatlının ileride acı olacağını millete inandırmak. Ona ben inansam bile halkın inanmaması insanı bitkin düşürüyor değil mi? Ne kadar basiretle söylesen de birisi inanır birisi şüphelenir. Bugünkü hayata bakıp daha olmayan, fakat ileride olacak şeyi yorumlamak daha zordur. Bu zorluğu Kazaklara anlatamadan mı öleceğiz acaba? Taldıbulak’taki o Rus’u gördün mü? Hangi Kazaklara zarar verdi? Birisiyle akraba, birisine saygılı, Kazakların kendi kardeşlerinden daha iyidir. Onu görüp, ona inanan Kazakların, ‘O Rus, tek Rus’tur. İnsanlığı olan bir Rus’tur. Sayıları az olduğu için Rus bizimle kardeş olmak istiyor. Yarın o iki, üç, yüz olacak, sonra da seninle denk ya da senden üstün olacak ve onların hepsi o Rus gibi dürüst olmayacak, yediğini çalan, altındakini çekip alan zalim de olur. Tek Rus kardeştir. Beş Rus bir köy olur; yüz Rus’la mücadele edersin, bin Rus’a tabi olursun’ demeni Kazak anlar mı? Hangisi ona inanır? Bunun için Ruslarla savaşmadan önce ‘Ne saçma sapan konuşuyorsun?’ diyerek kendine karşı koyuyorsun. Şimdi bir düşün, Rus, Kazak’a gerçekten saygı gösteriyorsa, kendi memleketinde otururken neden saygı göstermiyor? Rus’a saygı değil senin toprağın, suyun gereklidir. Saygı göstermeye geldim diye hangi Kazak, Rus’un toprağına yerleşmiştir? Onlar, her vaade inanan, cahil halkı sözle kandırıp esir etmek istiyor. Yarın çoğaldıklarında seni dağa taşa, kuma çöle atarlar. Onlarda ilim, akıl, şuur varsa, sende hasetlik, fitne var! Doğruyu söylemek gerekirse akılla ilim kazanmazsa hasetlik ile fitne kazanır mı? Milletin gördüğü, işittiği bugünkü gerçektir. Allah’a çok şükür, şimdilik azıcık Rus, Kazaklara bağlıdır. Yarın onlar çoğaldığında durum değişir ve biz onlara bağlı kalırız’ demişti. Sonra Savrık, Tazabek’i kucaklayarak ‘Millet inanmazsa inanmasın, ben sana inanıyorum. Ölürsem birlikte öleceğim, yaşarsam ne zaman zor durumda olursan yanında olacağım’ demiş. İşte, sonunda Tazabek’in dediği oldu ‘Yüz Rus’la savaşacak veya yüz Rus’a baş eğecek’ zaman geldi.

      – Evet, dediği oldu.

      – Önceden Ruslar birkaç kişi olduğundan bizden çekiniyordu, şimdi çoğaldılar biz onlardan çekinmeye başladık. İşte, akıllının yorumu, kırk yıl önce Tazabek’in söylediği gerçek budur.

      – Hayret, sanki bu günü görüyor gibi nasıl söylemiş!

      – Kendi kellesini ortaya koyup halkın şerefini koruyacak Tazabek ile Savrık gibi erkekler bir daha doğmayabilir! O gibiler halkın felaket yaşadığı dönemlerde onların kaderini değiştirmek için elli yılda bir doğar. Fakat Tazabek, Savrık, Şaltabaylar ‘Bizim için kendilerini feda etti!’ diyen Albanlar da azalıyor. Benim fark ettiğim şey şudur ‘Unutulmuş şeref, gömülmüş köz gibidir, çok yatarsa söner; çok üflersen köz ateş haline gelir’. Yine de halkın başına bela gelince o Tazabek’in oğulları Tezek, Avbakir ile Jakıpbekler ve Savrık’ın oğlu Uzak halkın huzuruna çıktığında kaybolan değerlerin tekrar canlandığını görünce sevindim ve hayret ettim. Şerefli yaşamanın bedeli kanmış!

      Şeyi, sofrayı hazırladığı için Ömerali’nin sohbetinin devamını duyamadı fakat onun buraya gelme amacının kendisini Tazabek’e istemek olduğu gerçeğini öğrendi. Sadece öğrenmedi öyle olduğunu düşündü. Anne babası, ağabeyi, yengesi hürmet gösterdiklerine göre hepsi onların tarafındadır demek. Hepsi öyle iyi düşünüyorsa, ben neden karşı olayım? Geçen gün Tazabek’in elimden ‘şap’ diye öpmesi, beni istediği içindir. Tavrında ve karakterinde bir kötülük yoktur.

      Böyle kendi kendine düşünürken annesi elinden tutarak ağabeyinin çadırına götürdü.

      – Sen artık yetiştin kızım! Bu kişiler seni istemeye geldiler! Farklı bir düşüncen var mı, ne dersin? dedi kızının yüzüne bakarak.

      – Hayır! dedi Şeyi yüzünü çevirerek.

      – Oh, akıllı kızım benim! dedi annesi yüzü mutluluktan parlayarak.

      Tilevli’nin evinde derhal düğün hazırlığı başladı. Fakat düğün işleri için pazara giden Ağıntay kötü bir haber getirdi. Rus yöneticisi Jamenke, Uzak’ın emrindeki Albanların on seçme erini istişare edeceğiz diyerek kandırıp götürmüşler. Tazabek atamızın torunu Avbakir’i ve ta uzaktaki Ası’daki Kızılbörik’in yardımcısı Seribayı da onlarla birlikte hapsetmiş.

      – Kazakların başına karabulut çökmüştür! dedi Tilevli, bunu duyunca asık yüzle,

      – En saygınlarını önceden hapsettiğine göre çok kötü bir hareketin hazırlığındadır.

      Gelin olacağı günü gün sayarak heyecanla bekleyen Şeyi, akşamüstü gelen Tazabek’i görünce kuşkulandı. Hapishanede tutuklu olan Albanların akrabaları, onları kurtarmak için yarın pazara baskın yapmaya karar verdiler. ‘Tilevli ile Ağıntay onlara katılır mı’ diye Ömerali soruyordu.

      Kaşları çatık, biraz sessiz oturduktan sonra,

      – Tamam, geleceğiz! dedi Tilevli başını eğerek. Tazabek giderken Şeyi’ye doğru ümitsizce bakıvermişti.

      – Jibek’im! dedi Jüzük görümcesine fısıldayarak,

      – Sana diyeceği var gibi, git görüş! Öylece Şeyi’yi dışarı sürükleyerek çıkardı. Arkasından Tazabek de çıktı.

      – Şayken! dedi Tazabek, elinden tutarak. Bu karmaşa dönemi bizim güzel düğün yapmamıza izin vermiyor. Eğer darılmazsan seni kaçırsam, nasıl olur? Ayıp olur mu?

      – Bugün