Beksultan Nurjekeuli

Ey Dünya Ey


Скачать книгу

musun?’ diye öfkelenmişti. Sonra Tazabek oğlunu görmek istemişti. Fakat artık oğlunu da oğlunun annesini de tamamıyla unutması gerekiyordu. Öyle yapmaktan başka çaresi yoktu. Çünkü Şeyi gibi bir kızla evlenmek için ilk önce hepsinden vazgeçmesi gerekiyordu. Erkeklik diyerek yaptığının bu kadar can yakacak sonucunun olacağını gençken fark etmemişti.

* * *

      Şeyi içinden, ‘Önümüzdeki Cuma günü pazara gittiğimde Tazabek açık konuşur belki’ diye ümitlendi. Fakat iki günden sonra Tazabek ile Jameş köye kendileri geldi. Doğru mu yoksa bahane mi uydurdular söylediklerine göre anne babası göndermiş. Rusların düşünceleri değişmiş, on dokuz ile kırk beş yaş arasındaki Müslüman çocuklarını askere almak için liste çıkarıyorlarmış. Ağıntay ile Tazabek’ten ayrılsak hayatımız ne olacaktı? Taldıbulak’a taşınsak mı sonra oturup düşünelim, demiş. Tilevli, cevabını kesin söylemeden bir Ağıntay’a bir de Tazabek’e iç çekip bakarak,

      – Bakarız, dedi homurdanarak,

      – İstişare edelim. Yakın bir zamanda Ömeken’le kendim gidip görüşeceğim.

      – Görüşeceksin de, diye karısı Ajiken bir şey söylemek istedi fakat kocasının surat astığını fark etti ve sustu.

      – Haydi, Jibekcan! Misafirleri köyün dışına kadar bırakalım, diye Jüzük Şeyi’yi ailesinin yanından aldı.

      Jameş, yolda ağabeyiyle dalga geçerek,

      – Millet Ruslar askere götürecek diye kaygılanıyor, benim ağabeyim ise senin için kaygılanıyor! dedi Şeyi’ye at üzerinde eğilip yaklaşarak.

      O lafın manasını Şeyi anladı fakat seslenmedi. Şimdi en zoru Tazabek’in kendini beğenip beğenmediğini bilmemekti. Çok iri bir kişi olması ve ciddi karakteri hoşuna gitse de kadına karşı şefkatli görünmüyor gibi geldi. ‘Yanındaki erkek seni düşünmüyorsa çok kötü’ diye kadınlar kendi aralarında konuşuyordu. Tazabek, Şeyi’ye tam da öyle kadınla ilgilenmeyecek birisi gibi göründü. ‘Güçlü kuvvetli olduğuna göre biraz serttir de! Erkek işte, arada bir de sert olması gerekmiyor mu?’ diye düşünse de şüpheleniyordu.

      – Haydi, iyi yolculuklar size! diye Jüzük geri döneceklerini belirttiğinde,

      – İyi, tamam! diye Jameş de atın başını döndürmüştü.

      Tazabek tam o sırada Şeyi’ye karşı yürümüştü. ‘Bu ne yapıyor?’ diye kız rahatsız oldu. Dizgin tuttuğu sol eli titrerken sağ elindeki kamçı elinden kayıyordu ama bilerek tutmaya çalışmadı. ‘Çıt’ diye kamçı atın ayağının dibine düştü. Yaklaşan Tazabek atından inip kamçıyı Şeyi’nin eline uzattı. Kamçıyla birlikte elini de tuttu. Kürek gibi olan avucunda kızın eli kayboldu. Bu gerçekten sen misin diye kız inanamayıp Tazabek’in yüzüne şaşırarak baktı. Tazabek kıza yiyecekmiş gibi bakıyordu. Gözü yaşla mı doldu yoksa alevlendiğinden mi, gözünün içi mutluluktan parlıyordu. O ateş, kızın da yüzünü alevlendiriyor gibiydi. Ne diyeceğini ne yapacağını bilemedi.

      – Uzatmadan anne babamı istemeye göndereceğim, dedi lafı eveleyip gevelemeden,

      – Bundan sonra sen benimsin, dedi.

      Aniden söylediği cümle Şeyi’yi öyle şaşırttı ki, yerinden hareket edemedi. Jüzük ile Jameş’in önünde Şeyi’nin elinden öptü. Rezalet! Şeyi, Tazabek’e biraz surat astı. Tazabek, Şeyi’ye bakmak istedi ama Şeyi gözlerini ondan kaçırdı ve sonra ikisi de bu durum karşısında kızardılar. İnsanın anlayamayacağı bir duygu kızın vücudunda alevlenivermişti. Sanki attan düşecek gibi hissetti kendisini. Şeyi, heyecanını Tazabek’ten gizlemek için yüzünü çevirirken Tazabek’in hala onu süzdüğünü fark etti. Allah’ım! Bu başka bir Tazabek mi? dedi sevinçle. Çünkü Tazabek onun gözlerine şimdi daha güzel göründü. Şeyi kendisinde Tazabek’e karşı oluşan duyguları fark ettirmemek için hemen atın başını köye doğru çevirdi. ‘Canımsın’ diyen Tazabek’in sesi onu şımartmaya yetmişti.

* * *

      Tazabek ile Daneker, her biri pazarın bir tarafından gizlice çıkıp Karkara Irmak’ına yaklaştıklarında daha güneş tepelerindeydi. Bu, artık son görüşme olduğu için kırmadan vedalaşmak niyetiyle Daneker’e yaklaşmıştı fakat Daneker onun elini geri itti. Bu hareketi, şımarıyor diye yorumlayan Tazabek tekrar yaklaşınca kadın yine reddederek iki elini beline götürdü. Ne olduğunu anlayamayan Tazabek, Daneker’e hiçbir şey anlamamış gibi baktı. Kadının öfkeden patlayacak gibi kızarmış suratını görünce tiksindi.

      – Sana ne oldu?

      – Ne olmuş? Öğrendim senin kötü niyetini…

      – Nasıl? Kötü niyet derken?

      – Bugün pazara benim için gelmedin değil mi?

      – Eee, kimin için gelmişim?

      – Başka birisi için…

      – Onu kim söyledi?

      – Öğrendim.

      – Kimden?

      – Jomart’tan!

      – Jomart’tan mı? Hangi Jomart?

      – Kaç tane Jomart vardı? Kendi arkadaşın Jomart!

      – O ne dedi?

      – Senin Şeyi’yle evleneceğini söyledi.

      – Eee, desin! Hakikaten Şeyi ya da başka birisiyle evlenmemde ne sakınca var ki?

      – Başka birisini neden karıştırıyorsun? Jomart senin kesin olarak Şeyi’yle evleneceğini söyledi.

      – Kesin olduğunu o nereden biliyormuş?

      – O da Şeyi’yi istiyormuş ama ilk sen açılmışsın.

      – Sana şikâyet mi etti onu söyleyerek? Onun seninle ne yakınlığı var da?

      – Kimim kimsem değil ama o da bana yaklaşmak istemiş zamanında yine sen yaklaşmışsın ondan önce.

      – Peki, benim sana yakın olduğumu kim söylemiş ona?

      – Ben söyledim!

      – Ne dedin ona? ‘Şeyi’ye git de söyle, o Daneker’le yaşıyor’ diye mi söyledin?

      – ‘Söyle’ demedim. Sadece Tazabek benden artık uzak dursun dedim. ‘Nereye gitsem hep karşıma çıkıyor’ diye öfkelendiğinden senin Şeyi’yle evleneceğini birden bana söyledi.

      – Bunların hepsini ne zaman söyledi sana?

      – Özel olarak gelip söylemedi. Dayım, torununu sünnet yaptırdığında orada söylemişti. Jomart, bizim evdekilerle aynı yaşta; o yüzden bana ‘Yenge’ deyip şakalaşıyordu.

      – Şakalaşması için yüz vermişsin herhalde!

      – Yüz verecek kadar deli değilim!

      – Deli olmasan da delirtmiş seni!

      – Evet, delirtti! Nasıl deli olmayayım? Evdeki kocam koca değil, seni gerçek koca sanıp, senden çocuk doğurdum, senin yanındayken işkence olan evdeki hayatımı unutuyordum. Sen beni diri diri gömdün! Ne yapacağım? Sensiz nasıl yaşayacağım? Kendinle birlikte kalbimi de söküp götürecek gibisin. Bunun gönlümü ne kadar yaralayacağını bana daha önce söyleselerdi inanmazdım.

      Tazabek’in göğsüne elleriyle vurup hıçkırarak ağlıyordu. Sonunda Daneker yavaş yavaş kendine geldi. Tazabek, ‘Allah’ım! Sana bu kadar bağlanacağımı nerden bilebilirdim? Bu gerçekten çok kötüymüş!’ diye içinden geçirdi. Korktu ve endişelendi. Fakat ikisi de bugün, bugün olmazsa yarın ya da gelecekte