Beksultan Nurjekeuli

Ey Dünya Ey


Скачать книгу

Şeyi için hayat nasıl bir hal alırdı? Daha yaşayamadığı hayat onun içinde mi kalsındı? Bütün zamanını bu korkunç ve kötü fikirleri düşünerek geçirmek onu içinden çıkılmaz bir hale soktu, sonunda bir çare bulamadan, – Pazara gidelim mi! dedi Jüzük’e.

      – Tamam, gidelim!

      – Babası Tilevli de bunlarla birlikte Taldıbulak’ın köşesine kadar gidecekti, bu arada ev bark işlerini de Ağıntay’a bıraktı.

      Jüzük ile Şeyi pazarın her tarafını gezmelerine rağmen ne Jameş’i ne Tazabek’i görebildiler.

      – Gelmemiş ki! dedi Şeyi üzülerek, – Gidelim!

      – Tamam, gidelim! dedi Jüzük bilerek,

      – Kızı aramayan erkeği biz mi arayacağız?

      – Hangi erkeği, Jüzük? Ben Jameş’i arıyorum.

      – Ben de onu arıyorum Jibek’im, Tazabek’le ikisi birlikte mi diye sadece!. Bak bak! Geliyor Jameş!

      Jameş’in tek olduğunu görünce Şeyi biraz şaşırdı. Jameş, uzun zamandır görüşmemiş gibi onları hemen kucaklayarak selamladı. İlk önce Jüzük konuşmaya başladı.

      – Yalnız mısın?

      – Hayır! Tazabek de buralardaydı birden kaybettim.

      – Buradaysa kendisi bulur. Gidelim pazarı dikkatlice dolaşalım! dedi. Pazarı iki kere dolaşsalar da Tazabek’le karşılaşmadılar.

      – Yer yarıldı da içine mi girdi, nereye gitti? diye Jameş biraz kızdı.

      Üçünün konuşmaları o kadar alakasızdı ki adeta her kafadan bir ses çıkıyordu. Şeyi’yi endişelendiren tek soru, ‘O nereye gedebilir acaba?” sorusuydu. Kardeşine kendisini kaybettirip başka yere gitmesine şaşırdı, ‘Acaba başına kötü bir şey mi geldi?’

      – Ağabeyin önceden de kayboluyor muydu? dedi dayanamayarak.

      – Hayır! dedi Jameş ne diyeceğini bilemeden,

      – Öyle yapmıyordu!

      – Şarkıcı Sopıya götürmüş olabilir mi? dedi Şeyi tahmin ederek.

      – Ne Sopısı! O artık postanede çalışıyor, eskisi gibi gezemiyor!

      – O zaman başka birisi götürmüş!

      – Onu götürebilecek sadece sensin! Sen de buradasın, Senden başka kim götürebilir ki?

      – Bizim bilmediğimiz başka birisi olabilir mi?

      Şeyi, hemen dönüp atının bağlı olduğu yere yürüdü. Jüzük’ün, Jameş’e, ‘Ah, her şeyi mahvetti, bu zavallı. Git, ara bul onu! Yerin altına girse de bul!’ diyen yengesinin öfkeli sesini duyarak gidiyordu. Yengesinin arkasından geldiğini anlasa da hiç dönüp bakmadı. Tabi ki o yerin altına girmedi. Yirmi üç yaşındaki iri gövdeli koca adam gün ortasında nereye kaybolabilirdi ki? Kardeşi, aklını başından alan kadına gitmediyse başka nereye gidebilirdi ki? Öfkeyle akan gözyaşını Jüzük’ten saklayamadı.

      – Sensin suçlu! Sensin onu bulan! diye Jüzük’ün göğsünü yumrukladı.

      – Canım! Canım! Ağlama lütfen, etraftakilere ayıp olur. Erkeklerin işi her an çıkabilir, kötü düşünme! Pazara senin için gelmese başka kim için gelebilir ki?

      – Artık ne pazarı ne Tazabek’i görmek istiyorum!

      – İşte geliyor! Bak o! dedi arkalarından gelen Jameş nefesi daralarak.

      Pazarın tam ortasında tek atlı gelen kişiyi Şeyi hemen ilk bakışta tanıdı. Pazara gelen kişi, o taraftan niye gitmiş olabilir? O taraf Karkara nehriydi. O nehrin kenarı sık ormanlarla kaplı. Tek başına orada ne arıyordu? Hayır, yalnız değildi. Taldıbulak tarafına giden kadın da o ormandan çıkmıştı.

      – O giden kadını gördün mü Jameş? Ağabeyin, seni bırakıp onu ormana götürmüş! Ağabeyin bulundu! Benden ona selam söyle, bundan sonra gözüme görünmesin!

      Daha da Jüzük’ün sesi uzaktan geliyordu fakat bu sefer hiçbir lafını işitmiyordu. Arkasına bakmadan atına binip gidiyordu. Artık bu olanlar çok ağır geldiği için duygularına hâkim olamayıp gözyaşı döküyordu. Şaşkına dönmüş, duygularından kendini alamıyordu.

      Olan her şeyi Jameş’ten duyduğunda Tazabek, kalbi duracak gibi hissetti. Şeyi’yi avucuma aldım derken şimdi uçup gidiyordu. Ne yapabilirdi? Şimdi durduramazsa o zaman her şey biterdi.

      – Jameş yürü gidelim, arkalarından yetişelim!

      Arkalarından duyulan atın sesine ikisi de aniden dönüp baktılar. Aman Allah’ım, sevincinden Şeyi’nin gözlerinden yaşlar boşalıyordu.

      – Ablacım, bu da ne? dedi Tazabek at üzerinde oturan Jüzük’ü kucaklayarak,

      – Böyle yapacağına beni öldürüp gitseydin daha iyi olmaz mıydı Şeyiciğim, ‘Artık ben seninleyim’ demedim mi?

      – Bana artık yaklaşma! Yaklaşma!

      Tazabek Şeyi’nin atının üzengisini hemen tutuverdi. Onu gören Jüzük ile Jameş, önlerinden gitmeyi sürdürdüler.

      – Canım! dedi Tazabek, Şeyi’nin dizginini kendisine doğru çekerek. İki at yan yana durdular. O elini uzatıverdi, diğeri öfkelenerek yüzünü çevirdi. Nasıl önüne alıp kucağında götürdüğünü fark etmedi Şeyi. Terkisine binmiş, Tazabek’in kucağında oturduğunu bir an fark etti. Güçlü delikanlı kızın karşılık vermesine aldırmadı. Kucağına almış yüzünden, boynundan, ağzından öpüyordu ve kokluyordu. Şeyi, çekingen bir tavırla utanıyor ve çırpınıyordu, sanki başı dönüp attan düşecek gibi oldu, Tazabek’in gömleğinden tutuvermişti. Düğmeleri açılıp çıplak göğsüne ıslak yüzü değiverdi. Kız o an ağladığını hissetti.

      – Beni kalpten kıskandın sen, beni sevmesen böyle kıskanmazdın değil mi, canım?

      ‘Canım! Canım!’ derken bu hayatta başka hiçbir şey kalmamış gibi. Şeyi artık ne öfkelenebildi ne çekinebildi.

* * *

      – Taldıbulak’a gidip Ömerali’yle görüşen Tilevli,

      – Yarın merkeze taşınalım! dedi. Karar verdiğini biraz sert sesle belirleterek.

      – Kendi alıştığımız yer, Orta Merki’ye yerleşelim. Sonra da orada durum nasıl olur bakalım!

      Orta Merki’ye taşınalı Şeyi’ye her bir dağ-taşta felaket saklanmış gibi geliyordu. ‘Savaş ağır iş’ denilen bela sadece Tazabek’te ikisine kurulan pusu gibiydi.

      Üç gün sonra gece pazardan gelen Ömerali homurdanarak oturdu ve karısı Kalişa ile kızı Jameş’in önünde Tazabek’i dövecekmiş gibi asık suratla baktı. Evdekilerin hepsi ürpererek sessiz kaldılar. İhtiyar aniden gözleriyle aşağı bakıp sol avucuyla yüzünü okşayıp sonra sağ avucuyla gözünü, burnunu sonra da yavaşça ağzını ovaladı.

      – Oğlum! dedi sonra yavaş sesle.

      – Benim bildiğim kadarıyla insanın ölümden başka her şeye acele etmesi gerekir. Kazak dediğin yarın yaşar mı yaşamaz mı, onu bir Allah bilir. Bana tez vakitte torun sevdirmezsen bu hayat boşunadır. Halkın başına bela geldi. Artık gamsız yürümen, öncelikle kendine, iyice düşünürsen halkına yaptığın düşmanlıktır. Bu kadar bekâr kaldığın yeter, evlenmen gerekir. Düşündüğün, aklında birisi varsa söyle, yoksa kendim birisine kız istemeye giderim.

      – Eee! Ne oldu düşman kovar gibi acele ediyorsun? diye Kalişa kıpırdadı. İhtiyar öfkelenerek elini