Ama edebiyatta eser yaratabilmek için sadece niyet kafi değil, bu niyet poetik fikire dönüşmesi lazim, o zaman eser değer kazanır. İsmail Bozkurdun eserlerini okurken, o edebiyatın bu en mühim talepine uyduğunu görüyorum.
Yurt sevgisi, vatan aşkı, vatanperverlik, insandaki en güzel, onu büyüten sıfatlardandır. Özbekler, “Anavatan’ın varsa, benizin saman olmaz” der.Yurtseverlik, kendi yurduna ve milletine sevgi hisleriyle dolu olmak kadar, evrenseldir, beynelmileldir.
Edebiyatta ulusal karakterin, tiplerin en güzel özelliği; yurtseverliği tarihi devre, koşullara bağlı olarak tasvir edilmeleridir.Vatan, millet refahı yolundaki mücadeleyi, en insancıl ideallerin zaferi için mücadeleden farklı telakki etmek mümkün değildir.Genel olarak dünya ve özel olarak Türk edebiyatındeki güzel eserlerin olumlu kahramanları vatanperver; vatan, millet özgürlüğü, refahı, hak hukuku için mücadele veren kişilerdir. İsmail Bozkurt’un romanlarındeki bir çok olumlu kahramanlar da vatan, millet yolunda mücadele veren tiplerdir. Yazarın “Bir Gecede” ve “Mangal” romanlarının, bu açıdan ayırdedici bir özelliği vardır. Mezkur romanlarda çeşitli konular anlatılıyor.
Edebiyatta neyin anlatıldığı değil, nasıl anlatıldığı ve tasvir edilen vaka/hadiselerden anlam çıkarabilmek önemlidir. Bu anlam, milletin hayırlı iyi niyetleri, maksatlarıyla uygunsa, eser toplumsal değer kazanır. “Edebi eserler sadece sanatsal açıdan değil,onunla beraber ve ya daha da aşırı derecede toplumsal ilerlemeye ve ya hiç olmazsa edebi ilerilemeye gösteren etkisine göre değer kazanırlar.” (N.G.Çernişevski; Tanlangan Edebi Tenkidi Makaleler, T.,1956, s. 116)
İsmail Bozkurt, kendi eserleriyle Kıbrıs Türk Toplumu’nun da, edebiyatının da ilerlemesine büyük katkıda bulunan bir yazardır. Kıbrıs Türkü’nün hayatını, milli mücadelesini renkli ve güçlü sanat araçlarıyla ifade etmek, İsmail Bozkurt’un sanatsal yaratıcılığının temelidir. Kıbrısta geçen tarihi olaylar,Türklerin can-mal bakımından tehlike altında kalmaları, zulme karşı milli mücadelesi, yazarın yaratıcılığına değişik bir biçimde yansımıştır.
“Bir Gecede” ve “Mangal” romanlarında, Kıbrıs Türkü’nün özgürlüğü, selameti yolunda yaşanan acılar, sevdalar, yurtseverlik duyguları, milli mücadele; başkişiler (Turgut, Mustafa ve başka tipler) vasıtasıyla ortaya çıkarılmıştır. Onlar vatanın hürlüğü için savaşçı, vatanperver tipler olarak canlandırılmıştır.
Turgut, mukavemet hareketinin, dağ köyü Lefkara’daki lideri olarak tüm köylü Türkler’i savunmak, hemşehrilerinin selameti, huzuru yolunda, canını vermeye hazır kahraman olduğuna inanılır detaylar ve vakalarla gerçekçi olarak tasvir edilmiştir. Zaten vatanı sevmek imandan olduğu gibi, onu korumak, onun için mücadele vermek de imandandır. Turgut da, Mustafa da imanlı insanlardır. Vatan, millet menfaatını kendi çıkarlarından üstün tutuyorlar.
Mustafa’nın babası Osman (“Mangal”) ise, sözde milliyetçi, yurtsever; gerçekte korkak, bencil, paraya tapınan, nefisi amarenin kölesi olan bir şahıstır. Arkadaşları Erenköy’e cepheye çıkarken, o geride kalıyor, sonuçta ise (her halde paranın gücüyle) milletvekili, bakan oluyor.
Hayat öyle! Kalıplara sığmaz: Birisi zahmet çekip meyve yetiştirir, ama meyveyi o değil başkası yer.
Osman, oğlunu da kendisi gibi yetiştirmek, askerlikten kaçırmak ister. Mustafayı okutmaktan asıl amacı da bu!
“Savaş tehlikesi varken askerliğe koşmak, hele hele askerliği er olarak yapmak deliliktir be!” diyor o. Bereket, Mustafa, babasının tam tersi! Delikanlı babasına şöyle yanıt veriyor:
“‘Ben bu deliliği yapacağım baba!’“ Osman daha da kızdı.“‘Bunu yaparsan seni reddederim ulan! Evlatlıktan çıkarırım. Zırnık vermem sana.’ ” “Mustafa, Osman’ın bu sözleri ile çoktandır taşıdığı düşünceyi dışa vurabileceği olanağı yakaladı: “’Senin gibi bir babanın oğlu olmaktansa, olmamağı yeğlerim. İstediğini yap.’”(İsmail Bozkurt; Mangal, Galeri Kültür Yayınları, Lefkoşa,1995, Sayfa 107)
Askerlik hizmeti, her vatandaşın, vatan, millet önündeki mukaddes borcudur. Özellikle savaş zamanında ve ya savaş tehlikesi varken, askerlik yapmak çok önemlidir. Kimin kim, neyin ne olduğu o gün belli olur. Osman tipine benzer tipler Özbek ve başka halkların edebiyatlarında da var. Dünyaca meşhur Kırgız yazarı Cengiz Aytmatov’un “Yüzme Yüz” romanındeki İsmail, tanınmış Özbek yazarı Seid Ehmed’in “Ufuk” romanındeki Tursunbay, meşhur Rus yazarı Valentin Rasputin’in “Yaşa Ve Unutma” romanındeki Andrey Guskovlar, vatanı değil, kendi canını düşünüp cepheden kaçıyorlar.
Onlar da, “Mangal”deki Osman gibi bencil ve korkak şahıslar. Bu illetler onların kalbindeki tüm insani duyguları mahfediyor, inkiraza sürüklüyor. Şuna göre de Osman, Tursunbay, İsmail ve Andreyler, sadece vatana değil, insanlığa aykırı, affedilmez suç işleyen rezil kişiler olarak gözüküyor. “Bir Gecede” romanında; fiili, huyu, kısmeti değişik tiplerin münasebetleri, çatışmaları tasvir edilerek, milli hayatın dönüm noktası aydınlaştırılmıştır.
Milletinin selameti, hürlüğü, hak hukuku için mücadele, yurtseverlik, Turgut’ta derin iç ihtiyaçtır. Bu, Turgut karakterinin ana sıfatıdır. Turgut, bu sıfatıyla başka millet kişilerine yakın ve anlaşılırdır.
Kendi yurdunu, milletini sevmenin ırkçılık, milli darkafalılıkla hiç bir ilgisi yoktur. Zaten kendi vatanını, milletini sevmeyen insan, başka milletlere de saygı duymaz. Buna göre de vatanperverliği, milli duyguyu evrensellik ve beynelmilelciliğe karşı saymak yanlış iştir.
Turgut karakterinin beynelmilelcilik kökü, ulusalcılık pınarından su içiyor. Kahramanın bu sıfatı, onun toplumsal faaliyetinde de, aile münasebetlerinde de göze çarpar. Yazar, çeşit çeşit detaylar, vakalar, çatışmalar, diyaloglar kullanarak, Turgut’un iç dünyasını, ruhiyatını giderek meydana çıkarır.
“TMT onun yaşam biçimi olmuştu. Bereket, karısı Aliye anlayışlı bir kadındı. Köyde yaşayan Türkler’in tüm sorumluluğu ona aitti…Omuzunda büyük bir yük taşıdığının giderek daha çok ayrımına varıyordu. Bundan sonra ne olacağını kestirmek zor değildi. Kimbilir kaç insan ölecek, kaç yuva yıkılacak, ne açılar çekilecekti.” (İsmail Bozkurt; Bir Gecede, Cem Yayınevi, İstanbul, 2005, Sayfa 16).
Turgut’un mukavemet teşkilatı üyeleri Osman, Mustafa Öğretmen, genç Acar; karısı Aliye, para kölesi Ramadan, Rum Muhtarı, Belediye Başkanı ve başkaları ile ilişkileri ve çatışmaları; onun cesaretli, kararlı, sağlam ve tedbirli kişi olduğunu aydınlığa çıkarır. Rum yetkililer, Turgut başta olmak üzere, köyün ileri gelenlerini çağırıp, köyden izinsiz çıkmamak, tüm ihtiyaçlarını peşin parayla Rumlar’dan sağlamak, en kötüsü silahları teslim etmek koşullarını ortaya koyarlar.
“Odada zaten buz gibi bir hava vardı. Bu son koşul, ortamı daha da soğuttu. Buna karşın Turgut güldü: “’Yani teslim olmamızı ve ölüm fermanımızı imzalamamızı istiyorsunuz?’” “’Nasıl istiyorsunuz öyle yorumlayabilirsiniz.’” (Sayfa 94)… “Sorun TMT silahlarında idi. Onları teslim etmek demek, intihar etmek gibi bir şey olurdu. Hem tümü ile savunmasız kalırlar, hem de üstlerine hesap veremezdi” (Sayfa 95).
Önce, tutsak durumdan kurtulup çıkmak için Turgut, tedbir düşünür ve “düşünmek ve karar vermek” için birkaç gün süre vermelerini talep eder. Ancak yarın akşama kadar süre alabilir. Köydekiler fırsatı kaçırmadan, savaşmadan, can kaybetmeden bir gecede güvenli yere, Geçitkale’ye göç eder.
İnsanın, atalarının yıllardır yaşadığı toprakları, malını, eşyasını, tüm varlığını geride bırakıp gitmesi çok büyük acı, musibet. Ama roman kötümser değil,