Babahan Muhammed Şerif

Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat


Скачать книгу

yaşayan, yoksul kişileri küçümser, hor görür. Bu onun Turgut’u da, Acar’ı da küçümsemesinin nedenidir. Para köleleri için milli mücadelenin bir kuruşluk değeri yok. “Bana ne?” der o (Sayfa 78). Ramadan ne pahasına olsa olsun kendi işini bitirmeği düşünen bir alçaktır: “Yüzsuyu döksem belki de işim olacaktı”, diye yerinir” (Sayfa 79).

      İsmail Bozkurt; Turgut, Acar, Gülsüm (“Bir Gecede”), Mustafa (“Mangal”) tipleri vasıtasıyla Türk ulusal karekterindeki olumlu, güzel tarafları; Ramadan (“Bir Gecede”), Osman (“Mangal”) tiplerinde ise milletin ilerilemesine engel olan kusur, eksiklikleri aydınlaştırmıştır.

      Ulusal karakter, donup kalan bir şey değil. Her zaman değişim, yenileşme, gelişme yolundaki bir fenomen; belli bir sosyal, iktisadi, tarihi devrin ürünüdür. Hal ve şartlar, durumun değişmesi, ulusal karakterin de değişmesine neden olur ve giderek zamanın ruhuna, milli menfaatlara aykırı sıfatlardan kurtulur, yeni, ilerici sıfatlar gelişir. Ulusal karakterin diyalektiği böyledir. İsmail Bozkurt, karakter oluştururken bu koşulu hesaba katmış, tiplerin çelişikliği nedenlerini ortaya çıkarmıştır.

      “Mangal” romanı genelde bir aşkı, bir sevdayı anlatır. “Bir Gecede”de Acar ve Gülsüm’ün sevdası dikkat çekiyor. Bu konuda Ali Nesim Bey iyi demiş: “Roman olsun da içinde aşk yaşanmasın olur muydu?… İsmail Bozkurt da romanını bir güzel aşk öyküsüyle bezemiştir. İster savaş olsun, ister barış, aşk ve aşk acıları, yaşamın tuzu biberidir. Onsuz yaşam olamaz.” (Ali Nesim; “İsmail Bozkurt’un ‘Bir Gecede’ Romanını Okurken”, “Turnalar”, 2005, Sayı 20,Sayfa 7).

      Edebi eserde, aşkı şöyle böyle tasvir etmek kafi değil. Aşk tasvirinden de anlam, mana çıkarabilmek gerekir. Acar-Gülsüm, Mustafa-Afife aşklarını tasvir vasıtasıyla yazar, insanın doğal, kalbinin duygularına göre hür yaşaması gerekçesini meydana çıkarmıştır. Acar-Gülsüm-Ramadan (“Bir Gecede”), Afife-Mustafa-Osman (“Mangal”) ilişkilerinin tasviri, bu asıl manayı aydınlaştırır.

      Gülsüm de, Mustafa da aile, aşk meselesini kalblerinin emrine göre halletmeyi düşünüyor. Ama babaları bunu kabul etmiyor. Gülsüm’ün hürlük, kalp isteğini boğan ortamı terk ederek mutluluğa kavuşması mümkündür. Kız da bu yolu seçer. Aşk çizgisiyle ortaya çıkarılan bu mana, romanın ana konusunu, Lefkara köyündeki insanların cebir, zulüm, horluktan kurtulmak, saadete erişmek için toprağını terk etme vakasını daha da kuvvetlendirir.

      Yazar, her iki konu tasviri vasıtasıyla insanın hürriyeti, hakları, istekleri-iradesine saygıda bulunmak lazım olduğunu vurgulamaktadır. “Bir Gecede” ve “Mangal” romanlarında hümanizmin canlandırıcı gücü, yazarın işbu ülküyü savunmasında, Acar, Gülsüm ve Mustafaların zaferinde göze çarpmaktadır.

      İsmail Bozkurt Turgut (“Bir Gecede”) ve Mustafa (“Mangal”) tipleri vasıtasıyla vatan kısmeti, milli mücadelede milletin manevi ruhi birliği ne kadar önemli oldugunu, insanın barış, huzur, hür yaşamasından da büyük nimet yokluğunu sanat yoluyla göstermiştir.

      “Bir Gecede” ve “Mangal” romanları, okurda vatan, yurtseverlik duygusunu daha da derinleştirir.

      Romanlar, Kıbrıs Türk insanını, Kıbrıs dramını daha da derin anlatıyor.

      “Bir Gecede” romanı savaşa nefret uyandırır. Veysel Dikmen’in dediği gibi: “İsmail Bozkurt “Bir Gecede” romanıyla, diğer romanlarında olduğu gibi bir kez daha evrenselliği yakalıyor: Günümüz düzyazısının barışa ve halkların kardeşliğine ne kadar çok ihtiyacı oldugunu haykırarcasına” anlatıyor.

      İsmail Bozkurt hikayelerinde hayat olaylarından insan, millet için önemli hulasalar çırarıyor. “İnternetim” hikayesi çok basit bir iş – susmuş ev telefonunu onarmak için çekilen eziyetler hakkındadır. Öykü kahramanı arızalı ev telefonunu onarmak için üç ay oraya buraya – önce arıza servisine, müdüre, sonra müsteşara koşturur, ama Bakan emir vermeden iş bitmez. “Görüyorsun”, dedim karıma, “yarım saatlik işmiş”. Düşünceye daldım. Bu kadar basit bir işti madem, niye üç ay bekletildim ve niye ille de tepedeki Bakan emir vermeden olmadı bu iş?… Ne ölçüye, ne tartıya geldi. “Boşver,”dedim kendime ve dışarı çıkmaktan vazgeçerek bilgisayyarımın başına geçip internet bağlantısı yaptım”. Evvela, hatta epeyce tanınmış adam kendi hakkını korumak için niye bu kadar eziyet çekiyor? O zaman sıradan bir insanın başına neler gelebilir? İş başındakilerin halktan uzak olması, mesuliyetsizliği, namunasıp şahısların göreve getirilmesinin sonuçu ne olur? Bu suallar – düşündürücü.

      Görüyoruz ki, kahraman basıt bir iş için ona aziyet çektiren dünyadan ümidini keserek, güzel bildiği dünyaya – internete yüz çevirir. Öykünün asıl anlamı şurada: yaşadığı ortamdan, dünyasından insanların havesi kırılmaması gerekir, bunun için her bir kişi, ilk önce devlet adamları mesul. Binayenaleyh, devletin yöneticileri iş başina helal, görevine munasıp kişileri tayin etmeleri gerekir ki, iş yürütmek de kolay olsun, halkın sevgisini de kazansınlar. Zaten, görev sorumluluktur, yükünü mesuliyetli, helal profesyönel kişi taşısın.

      “Kutsal Mülkiyet Hakkı”, “Haciz” öykülerinde de insanların kismetine lakayt görevliler, savsaklamak tenkit edilmiştir.

      “Kuzu Tüccarları” ve “Hacıpavlo’nun Okulu ve Rüzgara Çare” hikayelerini yaratmakta İsmail Bozkurt’a milletvekili tecrübesi yararlı olmuştur. Tabii, İsmail Bey kendini halktan ayırdetmeyen, fedakar milletvekillerini de, tesadüfi, kendi çıkarından başkasını düşünmeyen şahısları da görmüştür. İkinci öyküde seçimi kazanıncaya kadar halka çuval çuval vaadlar verip kandıran yalancılar, birincisinda ise halkın arzu umitlerinden uzak milletvekilleri ifşa edilir.

      “İngiliz Kuralcılığı” hikayesinda Türk toplumsal karakterinin milli menfaatlara aykırı sıfatları kaleme alınmıştır. Görünürde yazar İngilizlerin kuralcılığını hiciv etmiş gibi, ama hikayenin esas anlamı başkadır. Bu anlam sonuçta bellı olur. Hikaye başkişisinin sözlerine dikkat edin: “Arkadaşımla gülüşürüz hep! Gülüşürüz, gülüşürüz ama ülkemizdeki kuralsızlığı, daha doğrusu kuralların duruma ve kişiye göre uygulanmasını anımsadıkça, İngiliz kuralcılığı hoşumuza da gitmiyor değil”. Nekadar tanıdık bir manzara. Bu tüm Türk ülkelerinde o ve ya bu derecede yaşamakta olan ve yok edilmesi gereken bir illet. Kanun üstünlüğü temin edilmedikçe suiistimallara yol açıktır.

      İsmail Bozkurt edebiyatın çeşit türlerinde kendini deneyen ve başarılı olan bir yazardır. Dostumu 2011 yılında meşhür Evliya Çelebinin talebesi, yani seyahatçı olarak keşfettim. O kendini edebiyatın “gezi türü”nü da güzel yazabilecek yazar olarak gösterdi – 756 sahfalık “Kuzey Kıbrıs Seyahatnamesi”ni Ankaranın “Bengü” yayınlarında bastırdı. Türk dünyasının başka tanınmış yazar ve teşkilatçıları – Yakup Deliömeroğlu ile Ali Akbaş ona bu seyahatnameyı yazma önerisinde bulunmuşlar, İsmail Bey önce tereddüt etmiş, ama sonra kabul etmiş. Zaten kendisinin dediği gibi, İsmail Bey’in yaşamı “böyle bir seyahatname için “biçilmiş kaftan”dı. Ücra bir köyünde doğduğum Kıbrıs’ı, yaşamım süresince dolaşıp durmuştum”. Yazar, Evliya Çeledi gibi, gördüklerini ve duyduklarını ustalıkla yazmıştır. O Kuzey Kıbrıs şehir, kasaba, köylerinin tarihi ve kültürel zenginlikleri, fiziksel özellikleri, tabiatı, ekonomisi, yöneticileri ve ünlü kişileri, örf adetler hakkında ilgi çekici bir şekilde yazmayı başarmıştır. Ager bu kitapı Kuzey Kıbrıs Ansiklopedisi desek hiç mubalağa olmıyor.

      İsmail Bey’in çok çalişma yeteneğine, trudogolikliğine ben daim hayretlenmişimdir. Bunun kökleri nerede acaba, diye düşünüyorum. Halka bir şeyler vermek isteği çok önemlidir.