cevapta: “İngilizlere karşı gizlenen Halit Bey’in, yaradılışı gereği ortaya çıkarması muhtemel durumların bu nazik zamanda belki düzeltilmesi mümkün olamaz.” yolunda bazı düşüncelerden sonra, “Halit Bey, haberim olmadan maruzatta bulunsa bile yerine getirilmemesi” bildiriliyordu (Ves. 100) .
Kazım Karabekir Paşa’nın bu telgrafına verdiğimiz cevapta: İngiliz mahzurunun bizlerce düşünülmediğini ve şiddetli ve kesin hareket mahzurlu görüldüğüne göre Trabzon’da durumun düzeltilmesi neye ve ne gibi vasıtaya bağlı ise, onun doğrudan doğruya kendileri tarafından düşünülmesini 22 Eylül 1919 tarihli bir şifre telgrafla rica ettik (Ves. 101).
Bizim, 15’inci Kolordu Komutanı ile bu yazışmaları yaptığımız günlerde, Torul’dan Yarbay Halit Bey de doğrudan doğruya bizimle haberleşmeye başladı. Kendisini cevapsız bırakmamak ve durum hakkında aydınlatmak maksadıyla karşılık verdik.
15’inci Kolordu Komutanı’nın, bir bakıma bizim 22 Eylül 1919 tarihli telgrafımıza cevap teşkil eden, 27 Eylül 1919 tarihli bir şifre telgrafını aldık. Bunda, halkı önce aydınlatmak ve doğru yola götürmek vazifesini yaptıktan; karşı duranlar görülürse, onları da layık oldukları muameleye uğratmaktan ibaret olan ve pek büyük tecrübelerle kazanılan prensibini aynen Trabzon çevresinde uyguladığını açıkladıktan ve Dokuzuncu Tümen Komutanı Rüştü Bey’i, kurmaylarıyla birlikte, üçüncü Tümen Komutanlığı vekilliğiyle Trabzon’a gönderdiğini, Halit Bey’i Trabzon için uygun bulmadığını bildirdikten sonra “İngilizler hakkındaki görüşe gelince, bana kalırsa, mümkün olduğu sürece açık ve belirli bir düşmanlıktan kaçınmayı tercih ederim.” kanaati ifade ediliyordu (Ves. 102). Buna verdiğim 29 Eylül 1919 tarihli özel ve şahsi cevabımda şunları yazdım: “Trabzon vilayeti umumi efkârı hakkındaki bilgiler tamamen buraca da bilinmektedir. Trabzon merkezi dışında, bütün kaza ve sancaklarıyla haberleşilmektedir. Merkezdeki durum da valinin tevkif ve uzaklaştırılmasından sonra ortadan kalkmıştır. (Valiyi tevkif eden ve muhafaza altında Erzurum’a gönderen, emrim üzerine, Halit Bey’dir). Rüştü Bey’in Üçüncü Tümen komutanlığı vekilliğiyle Trabzon’a gönderilmesinde aklıma gelen noktaları arz edeceğim:
İlk olarak, valiyi tevkif eden Halit Bey’dir. Birkaç gün sonra Rüştü Bey’in bu şekilde gönderilmesi Halit Bey’in hareketini oradaki kötü düşüncelilere karşı tenkit gibi olabilir.
İkinci olarak, Halit Bey, ciddi durumlarda tümeninin başına geçmeyi beklerken, bugün geçirmekte olduğumuz ağır ve tarihî anlarda, başka bir kişinin yerine geldiğini görmekten müteessir olabilir. Bu tutumdan vazgeçilmesini rica ederim. Bununla birlikte kolordunuzun askerî işlerine karışmak istemem (Ves. 103).
Kazım Karabekir Paşa’nın verdiği 2 Ekim 1919 tarihli uzun cevapta, bu muamelenin Halit Bey’in başvurması üzerine olduğunu ve kendisine durumu tam olarak anlatmak için Erzurum’a çağrıldığını bildirdi (Ves. 104). Hâlbuki 1 Ekim 1919 tarihinde Üçüncü Tümen Emir Subayı Üsteğmen Tarık imzasıyla, Başyaver’im Cevat Abbas Bey’e gelen özel bir şifrenin son cümleleri şöyleydi:
“Son günlerde Komutan Bey, Üçüncü Tümenin bugünkü komuta durumunun değiştirilmesini kolordudan istedi. Eğer kolordu bu teklifi kabul etmez ve yerine getirmezse, emir almaksızın fiilen komutaya başlayacağını ve önceki karar gereğince kolordudan ayrılarak doğrudan doğruya kongrenin emrine gireceğini arz eylerim. Paşa hazretlerini gereğince aydınlatınız efendim.” (Ves. 105).
Bu tarihten on beş gün sonra idi. Kazım Karabekir Paşa’dan 17 Ekim 1919 tarihli şu telgrafı aldım:
Kendi bölgemde millî arzunun gerçekleştirilmesi ve yerine getirilmesi için son noktaya kadar askerlikten ve komuta zincirine uymaktan ayrılmamak hususunu, geleceğin disiplini için de son derece lüzumlu görüyorum. Atılganlıkla ileri görüşlülüğün birbiriyle uyuşturulmadığı yerlerde ve işlerde, netice pek parlak da olsa, tez elden tersine döndüğü ve faydasız kaldığı misalleriyle görülmüştür. Özellikle, İngiliz, Fransız temsilcilerinin bulunduğu Trabzon çevresinde, komuta zincirinin çok iyi anlaşılmasına ve pek uyanık ve ileri görüşlü davranılmasına çok büyük ihtiyaç vardır.
Üzülerek bildireyim ki verdiğim açık talimata rağmen Halit Bey’in kendi başına ve askerî kıyafetiyle, Vali’yi tevkif etmesi tuhaflığı dillere destan olmuştur. (Halit Bey’i bu işe sevk edenin kim olduğunu arz etmiştim.). Seçimler meselesinde de bu şekilde faaliyet gösterirse, kendisi için İngilizlerin bir çıkış daha yapmaları ve güç durumun ortaya çıkması kaçınılmaz olur (Seçimler meselesinin çabuklaştırılması ve millî arzuya uygun olarak halledilmesi için Halit Bey’e ve başka gereken birçok kişilere, yardım ve gayrette bulunmaları özellikle, rica edilmişti. Bir de İngilizlerin yapacağı çıkışın kaçınılmaz ne gibi bir durum yaratabileceğini; kendi durumumu göz önüne getirerek bir türlü anlayamamış olduğumu itiraf edeyim.). Bunun için adı geçen efendiyle haberleşilmeyerek yüksek arzularınızın yerine getirilmesinde bendenizin aracılığını rica ederim. Adı geçenin şahsiyeti her türlü iddianın ötesinde ise herhangi bir bölgeden mebus seçilmesi hakkındaki yüksek fikirlerinizin bildirilmesi arz olunur.
Bu telgrafa 19 Ekim 1919 tarihinde sadece şu cevabı verdim:
“Halit Bey’in mebus olmak veya olmamak konusundaki temayüllerini bilmediğimden bu hususta düşünce bildiremeyeceğim efendim.”
Efendiler, Ferit Paşa kabinesinin düşmesine kadar geçen günler içinde karşılaştığımız meseleler çeşitlidir. Engeller ve güçlükler az değildi. Bunların hepsini sayıp açıklamaya kalkışmak, yüksek heyetinizi çok yorabilir. Bu yüzden, bu safhayı tamamlayacağını sandığım bazı noktalara yalnız dokunmakla yetineceğim.
Ali Galip’in tavsiyesi üzerine, İstanbul hükûmetince Dersim Mutasarrıflığına tayin edildiği anlaşılan ve Sivas’a gelen Osman Nuri Bey, 8 Eylül’de Sivas’ta alıkonuldu.
Millî akıma karşı haince davranışlarda bulunduğu ortaya çıkan Ankara Valisi Muhittin Paşa, özel maksatla geziye çıkmıştı. 13 Eylül’de Çorum’da bulunuyordu. Muhittin Paşa’nın yakalanıp muhafaza altında Sivas’a gönderilmesi için Ankara’da Kolordu Komutanı’na ve Samsun’da Beşinci Kafkas Tümeni Komutanı’na emir verildi. Muhittin Paşa tevkif edilerek Sivas’a getirilmiştir. Kendisiyle bizzat görüştüm. Gerekli öğütleri verdikten ve uyarmalarda bulunduktan sonra yaşına hürmet ederek Samsun üzerinden İstanbul’a gönderdim. Çorum Mutasarrıfı Samih Fethi Bey de üç-dört gün sonra özel şekilde Sivas’a davet olundu.
Millî Mücadele’ye karşı oldukları anlaşılan Niğde mutasarrıfı, muhasebecisi ve komiserinin muhafaza altında Sivas’a gönderilmeleri, 16 Eylül’de Niğde’de Tümen Komutanlığına emir olundu.
Kastamonu Valisinin İstanbul Hükûmetince Değiştirilmesi ve Buradan Çıkan Hadise
Efendiler, Kastamonu’da vali bulunan İbrahim Bey, ben ordu müfettişi iken Kurmay Başkanı’m bulunan Albay Kazım Bey’in şahsen tanıdığı bir kimse idi. Bu sebeple kendisine her türlü sırlar bildirilmişti. Aramızda şifreli yazışmalar yapılmaktaydı. Kendisi İstanbul hükûmeti tarafından İstanbul’a çağrıldı. Bu çağrıya asla uymaması gerekirken, anlaşılmaz sebepler ve düşüncelerle -İstanbul’da tevkif olunmak için Kastamonu’yu terk etmişti. İstanbul, İbrahim Bey’in yerine bir başkasını Kastamonu’ya vali tayin etmişti. Bu zat, 16 Eylül’de İnebolu’ya varmış bulunuyordu. Kendisinin tevkifini oradaki ilgililere emrettik. Bu meselede enteresan küçük bir safha oldu. Müsaadenizle biraz etraflıca anlatayım: Kastamonu’da ve Kastamonu vilayeti içinde gevşeklik ve kararsızlık eserleri görülmeye başlayınca, Kastamonu’ya güvenilir ve becerikli bir subayın gönderilmesini Ankara’da bulunan