ve buna göre de yapılanların gayrimeşru bulunduğu zannına düşülecektir. Bundan başka, herkesçe inanılacak ve güvenilecek bir arkadaşımız imzasıyla ortaya çıkınca, bugün benim için görülen mahzurlar aynen o arkadaşımız için de görülecektir. O hâlde onun da çekilip diğer birinin imza koymaya başlaması gibi neticede bizim için güçsüzlük belirtisi olacak bir sıra takip etmek gerekir. Bilmem bunu ne dereceye kadar yerinde bulursunuz? Gerçekten bendenizin şahsım, bilhassa işin başlangıcında saldırı hedefi olarak görülmüştü. Fakat gerek içeriden ve gerek dışarıdan beklenen saldırılar yapılmış, Allah’a şükür hepsi de isteğimize uygun sonuçlanmıştır. İstanbul hükûmeti ve kötülüğümüzü isteyenler her teşebbüslerinde yenilmişlerdir. Yabancılara gelince Amerikalılar, Fransızlar ve İngilizlerle pek ciddi görüşmeler yapılmış ve bunların Sivas’a kadar gelen yetkili memurları bizimle iyi münasebetlere girişmişlerdir. Bizim de içinde bulunduğumuz Kuvayımilliye’nin, bir iki kişinin kışkırtması sonucu olmayıp tamamen millî ve umumi bir şekilde ve mahiyette olduğunu, bize de söyleyerek rapor ile ilgili makamlarına bildirmişlerdir. Bir de bu gibi hareketlerde az çok ön ayak olanlar hakkında memleketimizde bilinen ahlaksızlık icabı bazı kirli vicdanlı insanların dedikodusunun önüne geçmek mümkün değildir. Bu hissî durum, her millette de aynıdır. Bu gibi mahzurlara karşı buraca düşünülen tek çare, bizim sarsılmaz bir dayanışma ve samimiyetle yüce gayemize yürümekte bir an tereddüt göstermemekliğimizdir. Bendeniz, umumi menfaatlerle ilgili iş ve hareketlerimizde şahsi görüşlerimle değil, bütün değerli arkadaşlarımın içten ve gönülden birliğiyle hareketi tercih ettiğim siz kardeşimce de bilinmektedir. Bununla beraber bu hususta başkaca siz kardeşimin hatırına gelebilecek düşüncelerinizi bildirmenizi bekler, büyük hürmet ve samimiyetle gözlerinizden öperim, kardeşim.
Efendiler, İstanbul hükûmeti ile haberleşmeyi kestiğimiz 12 Eylül 1919 tarihinden sonra Ferit Paşa kabinesinin düştüğü tarihe kadar değişik tarihlerde tekrar Padişah’a, yabancı devlet temsilcilerine, İstanbul Belediyesine ve bütün basına çeşitli muhtıra ve beyannameler yazıldı (Ves. 97).
Padişah’ın Beyannamesi
20 Eylül 1919 tarihli, Sadrazam Damat Ferit imzalı bir umumi tebliğ ile Padişah’ın da bir beyannamesinin yayımlandığını hatırlayacaksınız (Ves. 98). Bu beyannamenin dikkate değer noktalarını tekrar hatırlatmak isterim. Bu noktaları sıra ile işaret edeceğim:
1- Hükûmetin takip ettiği siyaset neticesinde İzmir’de meydana gelen facialar Avrupa devletleri ve medeni milletlerin dikkatini çekti ve lehimizde sevgisini uyandırdı.
2- Bir hususi heyet yerinde tarafsız olarak soruşturmaya başladı. Hakkımız medeniyet dünyasının gözleri önünde ortaya serilmektedir.
3- Millî birliğimizi bozacak hiçbir karar ve teklif olmadı.
4- Bazı kimseler tarafından sözde halk ile hükûmet arasında anlaşmazlık olduğu ilan ediliyor.
5- Bu durum, kanuni şartlar içinde bir an önce yapılmasını arzu ettiğimiz seçimleri de geri bıraktırıyor ve barışın yaklaşmakta bulunduğu bir sırada, varlığı mutlaka gerekli olan Meclisimebusanın toplanmasını da geciktirecektir.
6- Bugün vatandaşlarımdan beklediğim, hükûmetin emirlerine tamamıyla uymaktır.
7- Büyük devletlerin hak verici duyguları Avrupa ve Amerika umumi efkârının ölçülü davranışı durumumuzu ve haysiyetimizi koruyacak bir barışa yakında kavuşmak ümidimi kuvvetlendirmektedir.
Yüksek malumlarıdır ki bu beyannamenin yayımlanması bizim, memleketle İstanbul hükûmeti arasında haberleşme ve münasebetleri kestiğimiz ve bu noktada ısrar etmekte bulunduğumuz günlerde oluyor. Herhâlde verdiğimiz talimat ve umumi emirlere uyulduğu takdirde, beyannamenin hiçbir taraftan alınmaması ve millete okutturulmaması gerekli idi. Hâlbuki şimdi arz edeceğim bir telgraftan, karar ve tebliğlerimize uyulmayarak ve görüşümüze büsbütün aykırı olarak bu beyannamenin bazı taraflardan alındığı anlaşıldı.
Trabzon Mevki Komutanına,
Yüce Padişah hazretlerinin milletine karşı yayımlamak lütfunda bulundukları beyannamelerinin derhâl memurlar ve şehir halkına duyurulması gereklidir. Böylece, şimdiki hain hükûmetin, melek huylu Padişah’ımız Efendi’mizi ne kadar küstahça bir cüretle hâlâ aldatmakta olduklarını anlamayanlar kaldıysa, tamamen bilip anlasınlar. Millet ve memleketi için kutlu yüreklerinin ne kadar büyük bir sevgi ve esirgeyişle dolu olduğunu gösteren bu beyannamede, en açık bir surette göze çarpan husus, kabinenin haince hareketi hakkında Hilafet makamına millet tarafından arz olunan şikâyet yazısının hâlâ kendisine ulaşmamış olmasıdır. Çünkü millet ve vatana karşı bizzat kabine üyelerinin yönelttiği ihaneti bilmiş olsalardı, bu hainleri bir dakika bile mevkilerinde tutmayacaklarına kutlu beyannamedeki ifadenin samimiyeti en büyük şahittir. Bu hainler, bu hakikati bildikleri için Halife’miz Efendi’mizi doğrudan doğruya milletle temasa getirmiyorlar. Bunun için millete düşen vazife, şanlı Padişah’ına sonsuz sevgi ve bağlılığını durmaksızın tekrarlar ve gösterirken bütün millet ve ordunun, ayrılmaz bir bütün hâlinde, söz götürmez haklarını, millet hayatını ve memleketi kurtarmaya çalıştıkları fakat bu hain kabinenin, bağlılık belirten bu meşru hareketi, Padişah’ımız Efendi’mizden gizledikleri, büsbütün ters bir şekilde gösterdikleri hakikatini, dün karar verildiği üzere, Hilafet makamına vasıtasız arz etmek ve duyurmaktır. Erzurum halkının bu yolda yazacakları telgraf sureti oraya bildirilecektir.
Kazım Karabekir Paşa, bu telgrafını şöyle bir notla bize de bildiriyordu:
Bu konuda yüksek düşünceleriniz var mı? Bu kutlu beyanname milletin Padişah’ına karşı hakikati bildirmesine yeniden bir fırsat vermiştir ki Erzurum halkı, kabinenin bütün cinayetlerini tekrar etmek suretiyle yeniden Padişah’a maruzatta bulunacaklardır. Bunun suretini ya çekilmek için veya bilgi için muhterem heyetinize sunacağım.
Makine başında cevap olarak bildirdiğimiz düşünce şuydu:
Ferit Paşa kabinesinin canice iş ve hareketleri ile ilgili vesikaların millete gerektiği ölçüde, köy ve kasabalara kadar ulaştırılıp yayımlanmamış olduğu yüksek malumunuzdur. Böyle olsa bile bu tebliğler ile Padişah’ın beyannamesinin ihtiva ettiği şeyleri karşılaştırarak mukayese ve muhakeme etmek ve hakiki durumu çıkarmak pek mümkün değildir. Bu sebeple biz, aslında böyle bir beyannamenin Babıali’de sahte olarak hazırlanmakta olduğunu da daha önce haber almış ve bunun milletin zihnini bulandırmasını önlemek için İstanbul’dan alınmamasını uygun bulmuştuk. Zaten İstanbul ile resmî haberleşmenin kesilmiş bulunmasından dolayı doğrudan doğruya Saray’dan değil, yine Ferit Paşa’nın notu ile Babıali’den verilen bu beyannamenin Sivas, Ankara, Kastamonu ve başka merkezlerde olduğu gibi hiçbir taraftan alınmamış olduğunu sanıyorduk. Bu beyannameyi almak için daha önce milletin Padişah’a durumu ve hakikati anlatmasına müsaade olunması gerekirdi. Bunun için bu beyannamenin yayılıp herkese duyurulmasına aracılık etmeyi faydalı bulmuyoruz. Fakat bu beyanname Trabzon, Erzurum ve Sivas gibi merkezlerde gerekenler tarafından okunmuş bulunduğuna göre, düşündüğünüz gibi her merkezden İstanbul’a bir telgraf çekilmesi uygun olur.
Padişah’ın bu beyannamesinin, milletin zihninde doğuracağına şüphe olmayan kötü tesirlerin bir dereceye kadar önüne geçebilmek için bu beyannamede yazılanları yalanlamaya ve çürütmeye vesile olacak şekilde Padişah’a bir cevap yazmayı ve bunu memlekette yayıp duyurarak okutturmayı tek çare olarak düşündük ve öyle yaptık (Ves. 99).
Halit