Лев Толстой

Savaş ve Barış I. Cilt


Скачать книгу

bir anda imdadına gelen bu destek, yeniden canlandırmıştı Piyer’i.

      “Elbette, elbette!..” diye atıldı.

      Prens Andrey devam etti:

      “Şurasını kabul etmeliyiz: Napolyon, Arcole Köprüsü’nde savaşırken ve Yafa Hastanesinde vebalılara elini uzatırken insan olarak büyüktür ama başka birtakım işleri de vardır ki bunları haklı görmek ve göstermek bir hayli güçtür.”

      Öyle anlaşılıyordu ki Piyer’in çıkışının uyandırdığı tepkiyi yumuşatmak istemişti Prens Andrey. Nitekim sözlerini bitirir bitirmez gitmek üzere kalktı ve karısına işaret etti.

      Birdenbire ayağa fırlamıştı Prens Hippolyte ve bir el işaretiyle bütün herkese oturmalarını bildirerek konuşmaya başlamıştı:

      “Ah! Aujourd’hui on m’a raconté une anecdote moscovite, charmante: il faut que je vous en régale. Vous m’excusez, vicomte, il faut que je raconte en russe. Autrement on ne sentira pas le sel de l’histoire.”84

      Prens Hippolyte, Rusya’da bir yıl kalmış Fransızlarınkini andıran bir Rusçayla anlatmaya koyuldu. Hikâyesinin dikkatle dinlenmesini öyle bir ısrar ve şevkle istemişti ki şimdi bütün gözler, merakla dolu olarak ona çevrilmiş bulunuyordu. Şöyle başladı Prens:

      “Une dame varmış â Moscou.85 Ve çok cimriymiş bu hanım. Gezinti arabasının arkasında ayakta durup kendisine eşlik etmek üzere iki valet dc pied’ye86 ihtiyacı varmış ve de bu uşakların çok uzun boylu olmalarını istermiş, zevk bu ya! İşte bu hanımın, boyu istediğinden de uzun une femme de chambre’si87 varmış. Demiş ki hanım…”

      Buraya gelince biraz düşündü Prens Hippolyte. Düşüncelerini toparlamakta zorluk çektiği görülmekteydi.

      Şöyle devam etti:

      “Demiş ki… Evet, demiş ki: ‘Kızım…’ demiş â la femme de chambre’ye. ‘Git hemen özel uşak elbiselerini giyin ve arabanın arkasına geç, benimle birlikte faire des visites’e88 geleceksin.’ demiş.”

      Prens Hippolyte, dinleyicilerini bekleyememiş ve hikâyenin burasında basmıştı kahkahayı. Bu acelecilik, anlatıcının pek de lehine olmamakla birlikte, en başta yaşlı hanımla Anna Pavlovna olmak üzere bir dizi konuk gülümsemeden edememişti.

      “Ve işte böylece yola koyulmuşlar.” diye sürdürdü konuşmasını Prens Hippolyte. “Ama birdenbire hava bozmuş ve müthiş bir rüzgâr çıkmış. Çok geçmeden oda hizmetçisinin başındaki uşak şapkasını uçurmuş bu rüzgâr ve genç kızın uzun saçlarını dağıtıp ortaya sermiş…”

      Prens Hippolyte burada da kendisini tutamadı ve kesik kahkahalar savurarak tamamladı hikâyesini:

      “Herkes kepazeliği işte böylece görmüş oldu.”

      Prens’in bu olayı niçin anlattığını ve niçin ille de Rusça anlattığını hiç kimse anlayamamıştı gerçi ama Anna Pavlovna ile konukları, yine de onun, Bay Piyer’in tatsız çıkışını işi şakaya vurup kapatma konusunda gösterdiği inceliği takdir etmişlerdi.

      Moskovalı hanımın hikâyesinden sonra konuşma; geçmiş ve gelecek balolar, gösteriler, ileride ortaya çıkacak yeniden görüşme fırsatları gibi konularla dağılıp gitti.

      V

      Konuklar, bu charmante soirée’den89 dolayı Anna Pavlovna’ya teşekkür ettikten sonra dağılmaya başlamışlardı.

      Henüz acemiydi Piyer. İri yarı vücudu, ortayı aşan boyu, kocaman kırmızı elleriyle bir salonda yerine göre davranmasını ve hele bir salondan gereği gibi yani, birkaç gönül alıcı söz söyleyerek ayrılmasını beceremiyordu katiyen. Üstelik dalgındı da. Örneğin ayrılırken kendi şapkası yerine üç köşeli ve sorguçlu bir general şapkasını aldı ve general şapkasını geri almak için ricada bulununcaya kadar da şapkanın sorgucunu çekiştirip durdu şaşkın şaşkın. Ama yüzündeki alçak gönüllülük ve saflık ifadesi; salondaki dalgınlığıyla davranışlarındaki ve konuşmalardaki beceriksizliğini âdeta unutturmakta, hiç değilse bağışlatmaktaydı. Nitekim Anna Pavlovna; Hristiyanca bir hoşgörüyle baktı ona ve o münasebetsiz çıkışından dolayı kendisini bağışladığını belirten bir baş işaretiyle “Umarım ki yeniden görüşürüz, Sayın Bay Piyer.” dedi. “Ama bu arada fikirlerinizi değiştirmiş olacağınızı da umuyorum.”

      Cevap vermedi Piyer. Gülümsedi ve eğilip selamlamakla yetindi. “Fikir fikirdir; siz onu bırakın da şimdi, benim ne iyi yürekli ve ne babayiğit bir delikanlı olduğuma bir bakın!” demek ister gibiydi ve başta Anna Pavlovna olmak üzere tek tek herkes, bunun böyle olduğunu sezdi.

      Prens Andrey hole doğru yürüdü ve uşağın tuttuğu paltosunu giyerken karısının, kendilerini izlemiş olan Prens Hippolyte’le sürdürdüğü konuşmaya kulak kabarttı. Güzel Prenses’in yanı başında duran Prens Hippolyte; kelebek gözlüğünün ardından, gebe kadının yüzüne ısrarla bakmaktaydı.

      Küçük prenses, Anna Pavlovna’ya veda ederken “Burada durmayın, Annett.” dedi. “Salona dönün lütfen, yoksa soğuk alacaksınız.”

      Sonra da alçak sesle ekledi: “C’est arrete.”90

      Anna Pavlovna, Lise’e, Anatol ile Prens Andrey’in kız kardeşini evlendirme tasarısından söz açma fırsatını bulmuştu toplantıda. Salona dönmeden önce o da alçak sesle “Bu hususta size güveniyorum, sevgili dostum.” dedi. “Kendisine yazın, bana da comment le pere envisagera la chose91 bildirin lütfen. Au revoir.”92

      Anna Pavlovna içeri döner dönmez Prens Hippolyte Küçük Prenses’e yaklaşmış ve genç kadına iyice sokularak bir şeyler fısıldamaya koyulmuştu.

      Biri Prenses’in şalını öbürü de Prens’in redingotunu tutan iki uşak, bu Fransızca konuşmanın sona ermesini beklerken konuşulanları anlıyormuş da bunu belli etmiyormuş havasındaydılar. Prenses, her zamanki gibi gülümseyerek konuşmakta ve yine gülümseyerek dinlemekteydi.

      “Büyükelçi’nin toplantısına gitmediğim için nasıl mutluyum bilemezsiniz!” diyordu Prens Hippolyte. “Sıkıntıdan patlar insan orada! Tatlı bir gece geçirdik, öyle değil mi?”

      Prenses, ayva tüyüyle süslü üst dudağını yukarı kaldırıp kıvırarak cevap verdi: “Balonun çok görkemli olacağını söylüyorlar. Sosyetenin en güzel kadınları hazır bulunacakmış. Hepsi…”

      “Siz bulunmayacağınıza göre, hepsi değil.” dedi Prens Hippolyte neşeyle gülerek. “Hepsi değil katiyen!”

      Bir yandan da hoyratça ittiği uşağın ellerinden şalı almış ve Prenses’in giymesine yardımcı olmuştu. Ve şalı genç kadının omuzlarına sardıktan sonra, beceriksizlik sonucu ya da bilerek (Ama bu ikinci şıkkın doğruluğunu hiç kimse iddia edemezdi.) ellerini uzunca bir süre çekmemişti Lise’in sırtından. Âdeta Prenses’e sarılmış gibiydi.

      Nazik bir şekilde ve gülümseyerek sıyrılıp çekildi genç kadın, dönüp kocasına baktı. Prens Andrey’in gözleri kapalıydı sanki, bıkkın ve uykusuz görünmekteydi.

      Göz kapaklarını aralayarak baktı karısına:

      “Hazır mısınız?” diye sordu.

      Bu