Ahmet Cevdet Paşa

Peygamberler Tarihi ve Hz. Muhammed’in Hayatı


Скачать книгу

İsrail’in işlerini birbiri ardı sıra gelen hâkimler düzenleyip idare ettiler. Bu hâkimler, melik olmayıp Beni İsrail halkının reisleri ve kadıları makamında idiler.

      Fakat Beni İsrail soyunun on iki kolu da onların hükmüne itaat ederdi. Bu şekilde onlar, meliklerin yerini tutarlardı. İşte bunlara, Beni İsrail’in hâkimleri denilir ki ilki Yûşa ve en sonuncusu İşmoîl Aleyhimesselam’dır. İkisi de Beni İsrail peygamberlerindendir.

      Hz. Yûşa (a.s.)’ın Kıssası

      Musa Aleyhisselam’dan sonra yerine Yûşa Aleyhisselam geçti. Hazreti Musa’nın vefatından üç gün sonra Beni İsrail’i alıp çölden çıkardı ve Şeria Nehri’nin kenarına getirdi. Köprü ve kayık olmadığı hâlde mucize olarak Beni İsrail’i Şeria Nehri’nin beri yakasına geçirdi ve hemen ileri yürüyüp Eriha beldesini fethetti. Böylece Beni İsrail çöllerde dolaşmaktan kurtuldu. Dedelerinin eski vatanları olan Kenan diyarına girmiş oldular.

      Hazreti Musa, Mısır’dan çıkarken Hazreti Yusuf’un tabutunu alıp Tih Sahrası’na götürmüştü. Vefatında onu Yûşa Aleyhisselam’a teslim etti. Eriha’yı fethettikten sonra Nablus’a gitti ve Hazreti Yusuf’un kemiklerini, daha önce kardeşleri tarafından satılmış olduğu yerde defnetti. Ondan sonra Yûşa Aleyhisselam, Şam’ı zapt etti ve her tarafa memurlar dağıttı. Yirmi sekiz sene Beni İsrail’in işlerini idare ettikten sonra dar-ı bekaya göçtü.

      Ondan sonra sırasıyla pek çok hâkimler gelip Beni İsrail’e reis oldular. Beni İsrail, kâh doğru yolda gitti, kâh isyan ve tuğyan ile şeriata muhalif hareket etti. Onlar öyle yolsuz hareket ettikçe Cenabı Hak, onların üzerine bir düşman musallat eder, kâh esarete ve kâh başka türlü musibete uğrarlardı. Bazen de hâkimsiz kalıp perişan olurlar ve sonra Allah Teâlâ’ya yalvarıp bu gibi felaketlerden kurtulurlardı. Nihayet İşmoîl Aleyhisselam hâkim olup on bir sene Beni İsrail illerini idare etti.

      Bu on bir senenin sonunda Hazreti Musa’nın vefatından dört yüz doksan üç sene geçmişti. İşte o vakit Beni İsrail’in hâkimlerinin devri bitti ve Beni İsrail hükümdarları devri başladı. Şöyle ki: O esnada Filistin diyarında hükûmet eden Amâlika’nın geri kalanı Beni İsrail’e galip gelmişti.

      Beni İsrail, kendilerini derleyip toparlayarak, Amâlika’dan intikam alabilmek için içlerinden birinin melik tayin olunmasını Hazreti İşmoîl’den istediler. O da Tâlût’u seçtirdi. İşte Beni İsrail hükümdarlarının ilki budur.

      Tâlût, saltanat tahtına geçtikten sonra İşmoil Aleyhisselam’ın tedbiri üzerine Beni İsrail’den bir ordu hazırlayarak Filistin üzerine gitti. Amâlika ordusu karşı geldi ve reisleri olan Câlût ki gayet boylu ve yürekli bir şahıs idi. Meydana çıkıp karşısına adam istedi. Yahuda soyundan, yani Hazreti Yakub’un oğlu Yahuda’nın neslinden olan Hazreti Davud da Tâlût’un tarafındaydı ve Câlût’u öldürdü.

      Bunun üzerine Amâlika ordusu bozuldu ve Beni İsrail maksadına ulaştı. Hazreti Davud da fazlasıyla şöhret buldu. Ondan sonra İşmoîl Aleyhisselam vefat etti. Beni İsrail, Hazreti Davud’a meyil ve muhabbet besledi ve Davud’un kadir kıymeti bir kat daha yükselmiş oldu.

      Tâlût ise kıskançlık duyarak Hazreti Davud’u öldürmeye kalkıştı. O da kaçıp bir tarafa savuştu ve ondan sonra Tâlût yine Amâlikalılar ile muharebeye girişti ve sonunda Amâlika kabilelerinin elinde öldürüldü. Yerine oğlu geçti fakat Beni İsrail soyu arasına tefrika düştü. Bir kısmı, yani Yahuda, Davud soyuna tabi olup, geri kalan on bir kabile Tâlût’un oğlunun emrinde kaldı.

      Fakat sonra bu on bir kabile de Hazreti Davud’a biat etti ve bütün Beni İsrail ona bağlandı.

      Hz. Davud (a.s.) ve Hz. Süleyman (a.s.)’ın Kıssaları

      İşmoîl Aleyhisselam’ın vefatından sonra Davud Aleyhisselam’a peygamberlik geldi ve Tâlût’un vefatından sonra yukarıda geçtiği üzere, önce Yahuda Kabilesi ve sonra diğer kabileler ona biat etti. Kısacası Beni İsrail’in bütün kabileleri onun hükmüne geçti.

      Bu suretle Davud Aleyhisselam peygamberlikle hükümdarlığı birleştirmiş oldu. Kenan bölgesinde henüz Beni İsrail’in eline geçmemiş olan Kudüs taraflarını ve diğer yerleri zapt ederek Kudüs-i Şerif’i başkent yaptı. Bunlardan başka; Amman, Halep, Nusaybin ve Ermenistan’ı da fethetti. Bu arada Hazreti Davud’a Zebur nazil oldu. Fakat Zebur, hep nasihatler ve ilahilerden ibarettir. Onda şeri hükümler yoktur. Bundan dolayı Davud Aleyhisselam da Beni İsrail’in diğer peygamberleri gibi Musa’nın şeriatı ile amel etmiştir.

      Kırk sene bu gidiş üzere hükmetti ve Hazreti Musa’nın vefatından beş yüz otuz beş sene geçtikten sonra ahirete göçtü. Oğlu Süleyman Aleyhisselam, on iki yaşında iken onun yerine geçti ve o da babası gibi hükümdarlık ile peygamberliği birleştirdi. Dört sene sonra babasının vasiyeti üzerine Beytü’l-Makdis’in, yani Mescid-i Aksa’nın inşasına başladı ve yedi senede tamamladı. Ondan sonra Kudüs-i Şerif’te bir büyük hükûmet sarayı inşasına girişti. Onu da on üç senede tamamladı ve bir sene sonra Himyer hükümdarlarından, Yemen melikesi olan Belkıs gelip onunla görüştü. Ondan sonra doğu ve batıda bulunan hükümdarların hepsi, ona itaatlerini gösterdiler ve pek çok hediye gönderdiler.

      Hazreti Süleyman da kırk sene bu şekilde hüküm sürdükten sonra vefat etti. Oğlu hilafet tahtına geçti fakat yalnız Yahuda ve Bünyamin soyları onun itaati altında kaldı. Diğer on kabile ayrılıp, Efrayim soyundan ve Hazreti Süleyman’ın özel hizmetçilerinden birini kendilerine melik seçtiler ve başka bir devlet oluşturdular.

      Bu suretle Beni İsrail, iki devlete ayrılmış oldu. Birisine Yahuda devleti ve diğerine İsrail devleti denildi. Yahuda devletinin başkenti Kudüs-i Şerif olup, melikleri de Hazreti Süleyman’ın oğulları ve torunları idi ve bunlar sanki İslam halifeleri makamında idiler.

      Bu devlet her ne kadar iki kabileden ibaretse de Beni İsrail âlimlerinin büyükleri hep Kudüs-i Şerif’teydi. Beni İsrail’in mabet ve idare yeri olan Beytü’l-Makdis, Tevrat-ı Şerif ve Hazreti Musa’nın asası gibi emanat-ı şerife hep orada bulunduğundan bu devlet, halkın gözünde muteber olup hükûmetlerine meşru ve sahih nazarıyla bakılırdı.

      İsrail devleti, on kabileden ibaret olup, meliklerine mülûk-i esbât denilir ve bunlar Hazreti Süleyman’ın neslinden olan Yahuda devleti halifelerine asi ve bâgî sayılır idi. Mülûk-i esbâtın başkenti başlangıçta Nablus idi, sonra Sâmiriye, yani Sebastiye şehrini bina ettiler ve onu başkent yaptılar.

      Beni İsrail’in on kabilesi, bu İsrail devletine tabi idi. Ancak içlerinde ahkâm-ı şeriyye layıkıyla uygulanmazdı. Hatta Kudüs-i Şerif ziyaretini de terk etmişlerdi. Bir aralık bu İsrail devletinde putperestlik ayini dahi zuhur etti. Hatta Ba’al denilen puta tapar oldular ve gide gide bütün bütün şeriat-ı Museviyeden ayrıldılar.

      Her ne kadar Yahuda devletinde de bir aralık buna benzer şirk ve günahlara dair bidatlar zuhur ettiyse de onun durumu, İsrail devletine nispetle daha ehven idi. Zira her zaman Kudüs-i Şerif’te pek çok ulema bulunur ve Mescid-i Aksa’da Tevrat-ı Şerif okunur idi.

      İşte o asırda İlyas ve Elyasa Aleyhisselam, Beni İsrail’e peygamber olmuşlar idi.

      Hz. İlyas (a.s.) ve Hz. Elyasa (a.s.)’ın Kıssaları

      İlyas Aleyhisselam, peygamber olduğunda kavmi Ba’al adlı puta tapmakta idi.

      “Ba’al’dan vazgeçiniz ve her şeyin yaratıcısı olan Allah Teâlâ Hazretleri’ne ibadet ediniz” diye nasihat etti. Dinlemediler. Allah’ın azabı ile korkuttu, kulak asmayıp Hazreti İlyas’ı beldelerinden kovdular.

      Cenabı Hak, onların beldelerinden bereketi kaldırdı. Yağmur yağmaz oldu. Açlıktan leş yediler ve