Abdülbaki Erdoğmuş

İslamsız Müslümanlık


Скачать книгу

menkıbelerle övülmesi, Peygambere bir haksızlık, bir saygısızlık değil de nedir?

      Kur’an’da Hz. Muhammed’in “ümmi” olarak tanımlanması “okuma yazma” bilmediği şeklinde yorumlanmıştır.

      “Ümmî Kur’an’da altı yerde geçmektedir. Bunların ikisinde (el-A‘râf 7/157-158) tekil olarak ve Hz. Peygamber’in bir vasfı şeklinde kullanılırken diğer yerlerde çoğul haliyle “ümmiyyûn” şeklinde zikredilmiştir. Diğer dört yerden birinde (el-Bakara 2/78) Yahudilerden bir topluluk, üçünde de (Âl-i İmrân 3/20, 75; el-Cum‘a 62/2) Araplar kastedilmiştir. Üç ayetin birinde (Âl-i İmrân 3/75) Yahudilerin bu kelimeyi Ehl-i Kitap’tan olmayan Araplar için kullandıkları görülmektedir.”4

      Hz. Muhammed’in okuma yazma bilmediği hâlde peygamber olarak seçilmesinin bir mucize olduğu düşünülmektedir. Ayrıca “Sen bundan önce ne bir yazı okur ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.” (Ankebut/29:48) ayeti de delil olarak sunulmaktadır.

      Ayette “okuma yazma bilmemek“, Hz. Peygamber’in daha önce indirilen ilahi kitapları okumadığı şeklinde yorumlamak daha gerçekçi görülmektedir. Ayette kastedilen kitap Peygamber’in okuyup yazmayı bilmemesi olarak genel bir anlam ifade etmemektedir. Peygamber’in İbranice bilmemesi, İbranice yazılmış kutsal kitapları okumamış olması, onun başka kitaplar okumadığı veya yazmayı bilmediği anlamına gelmez.

      A’raf Suresi 157. ve 158. ayetlerinde geçen “ümmi” kelimesine ilişkin yorumda Bayraktar Bayraklı şunları belirtmektedir:

      “Buradaki ümmi kelimesi, “okuma, yazma bilmeyen” anlamına alınmıştır. Bize göre ümmi kelimesi, “okuma, yazmayı bilmeyen” anlamında değil de ahlaken “anadan doğmuş gibi günahsız” manasına alınmalıdır. Okuma, yazma bilmeyen bir peygamber, vahiy katiplerinin yazdıklarının doğru olup olmadığını nasıl takip edecektir?

      Hz. Peygamber’den önce kitap verilen peygamberler de okuma yazma biliyorlardı. Hz. Musa, Tur Dağı’ndan alıp getirdiği levhalardaki yazıları okuyamıyor idiyse nasıl peygamberlik yapmıştı?”5

      Hz. Muhammed’in ümmi olması, Arapça okuma-yazma bilmeyenler sınıfından olduğu anlamına gelmez. Özellikle tarihsel ve geleneksel anlayış “ümmi” olmayı; bilgiden yoksun olmak anlamında Hz. Peygamberi okuma yazma bilmeyen olarak tanımlamaya çalışmaktadır. Bu nedenle hiç bir bilgin ile bir araya gelmediğini de ispatlamak için yoğun çaba gösterilmiştir.

      Bu yaklaşım tarzını ve tutumu anlamak çok zordur. Okuma-yazma bilmesi, bilgin insanlarla görüşmesi durumunda peygamberliği için bir şüphe oluşturacağı düşünülmektedir. Bu gerekçe ile Hz. Muhammed’in ümmiliği, peygamberliğine bir delilmiş gibi gösteriliyor. Bu anlayışın sorunlu olduğu çok açıktır. Onun peygamberliğini doğrulayan ümmiliği veya sahip olduğu bilgi değil, Vahiydir, Kur’an’dır.

      “Ey insanlar! Gerçekten ben, göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. Ondan başka tanrı yoktur; O, diriltir ve öldürür. O hâlde Allah’a ve Peygamberi`ne iman ediniz. Allah’a ve O’nun sözlerine inanan o anasından doğduğu gibi (ümmi) ahlaklı olan peygambere iman edip uyunuz ki doğru yolu bulasınız.” (A’raf/7:158)

      M.S. 38 yılında Antakya Hristiyanlığın merkezi haline gelmiş; Hristiyanlık Urfa üzerinden yayılmaya başlamıştır. Bu dönemde Antakya-Harran ve Nusaybin Akademileri felsefe-bilim çalışmalarıyla tanınmıştır. Ayrıca Hristiyanlığın yayılmaya başladığı bu dönemde dünyada bilinen iki güçlü devlet, Roma ve Pers İmparatorlukları hüküm sürüyordu.

      Mekkeli Arapların, özellikle de tüccar ve entelektüellerin bu gelişmelerden habersiz olmaları mümkün değildir. Muhammed gibi genç bir tacirin de habersiz olduğu düşünülemez. Hz. Muhammed’in Şam’a giderken Harran ve Hatay gibi ilim ve din merkezlerini bilmemesi, peygamberliği için bir mucize olmadığı gibi bilmesi de peygamberliği için bir avantaj değildir.

      Şam seferlerinde amcası Ebu Talip ve Rahip Bahira’yla görüştükleri de birçok kaynakta yer almıştır. Bazı kaynaklarda “Hz. Peygamber’in yirmi beş yaşlarında iken Hz. Hatice’nin ticaret kervanıyla Suriye’ye yaptığı ikinci seyahatte Bahîrâ’yı bir daha ziyaret ettiği, bu ziyarette Ebû Bekir ile Bilâl’in de bulunduğu” yer almaktadır. Ancak bu ikinci seyahatte karşılaştığı rahibin Bahîrâ değil onun halefi Nestûrâ olduğu” iddia edilmektedir.6 Bu olayı, Hristiyan din bilginlerinin “Hz. Muhammed’in dini bu rahiplerden öğrendiği” iddiaları, Müslüman din bilgilerinin de görüşmeyi reddetmeleri nedeniyle akıl, ilim ve gerçeklikle izah etmek mümkün değildir.

      Görüşmelerin inkâr edilmesi peygamberliği güçlendirmediği gibi görüşmenin de peygamberlik için bir eksiklik ve kuşku oluşturmayacağı çok açıktır.

      Hz. İbrahim’in Nemrud’un himayesinde ve yakınında büyümesi peygamberliğine bir halel getirmiş midir?

      Hz. Musa’nın Firavun sarayında büyütülmesi, eğitilmesi peygamberlik için neden bir eksiklik olsun? On yıl Hz. Şuayp ile yaşadığı hâlde Tevrat öğretilerini ondan aldığını iddia etmenin, Hz. Musa’ya iftira etmekten başka inkarcılara ne yararı olabilir?

      Hz. Yusuf’un sarayda kralın veziri olması bir noksanlık ve şüphe sebebi olabilir mi?

      Hz. İsa’nın Hindistan’da kalması ve din bilginleriyle, kâhinlerle tartışması peygamberlik için bir kusur oluşturabilir mi?

      Peki, Hz. Muhammed’in rahiplerle görüşmesi neden bir eksiklik olsun?

      Hz. Peygamber’in Rahip Bahira ile görüşüp görüşmediği tarihçilerin, araştırmacıların ilgi alanına girer. Ancak Bahira ve Nestura ile görüşmesinin peygamberliğine bir halel getirebileceğini düşünmek anlaşılabilir bir şey değildir.

      Hz. Muhammed’in bu görüşmeler sayesinde dinler ve olaylar hakkında bilgi sahibi olduğu açıktır. Ayrıca Mekke’de oluşturulan akil ve bilge insanların içinde yer aldığı Hilfü’l-Fudûl Cemiyeti üyesi olması da bu tezimizi doğrulamaktadır.

      Hz. Muhammed’in Roma ve İran devletlerini tanıması, Yahudilik, Hristiyanlık ve Zerdüştlük gibi dinler hakkında bilgi sahibi olması doğal bir durumdur. Peygamber olarak buyurduğu “İlim Çin’de de olsa gidip alınız.” tavsiyesi Çin medeniyeti hakkında bilgi sahibi olduğuna bir işarettir.

      Vahiy öncesi zaman zaman Hira Mağarası’na çekilerek düşünmesi, tefekkür etmesi Hz. İbrahim’in Allah arayışını hatırlatmaktadır.

      Muhammed Mekke’liydi, Kureyş gibi seçkin bir kabiledendi, Beni Haşim gibi soylu bir ailedendi ancak Mekke toplumu, Kureyş kabilesi ve Haşimoğluları gibi putperest değildi.

      9- Müslüman

      İslam, Allah’a teslimiyet dinidir. Allah’a teslimiyeti esas alan bütün dinlerin ve insanlığın evrensel üst kimliğidir. “Müslümanım” demekle, ibadet etmekle, dini ritüellerle, söylem ve kılık kıyafetle iman ve İslam iddiası gerçekçi değildir. “Emredildiğin gibi dosdoğru ol” buyruğunun gereğini yapmakla Allah’a teslimiyet gerçekleşir.

      “O hâlde (ey Peygamber,) seninle tartışanlara de ki: ‘Ben tüm benliğimi Allah’a teslim ettim ve bana tabi olan herkes (de öyle yaptı)!’ Daha önce vahiy verilmiş olanlara ve kitap ile ilgisi olmayanlara sor: ‘Siz (de) kendinizi O’na teslim ettiniz mi?’ Ve eğer O’na teslim olurlarsa muhakkak doğru yol üzerindedirler; ama yüz çevirirlerse, unutma ki senin görevin sadece mesajı iletmektir: zira Allah, yarattıklarını (n kalplerindeki her şeyi) görür.” (Al-i İmran/3:20)

      “Müslümanlık”