Mary Mapes Dodge

Gümüş Patenler


Скачать книгу

temiz tutulmalı ve pazar yerinde satmak için çorapla başka başka şeyler daha örülmeliydi.

      Bu soğuk aralık gününde kardeşler, annelerine yardım etmekle meşgul olurken, cıvıl cıvıl bir grup kızla oğlan kanaldan bu yana kayarak geliyordu. İçlerinde gayet becerikli patenciler vardı ve üzerinde göz alıcı bir kıyafet seli akıp giderken uzaktan sanki buz bir anda erimiş de su üzerinde rengârenk lale tarhları süzülüyormuş gibi görünüyordu.

      Gelenler arasında pahalı kürkü ve bol kesim kadife elbisesiyle varlıklı belediye başkanının kızı Hilda van Gleck ve yanında da kalın kırmızı ceketi ve gri el dokuması uzun çoraplarını gösterecek kısalıkta mavi eteğiyle gösterişli bir kılığa bürünmüş güzel köylü kızı Annie Bouman vardı. Sonra, Amsterdam’ın önde gelen adamlarından Mynheervan Korbes’un kızı, mağrur Rychie Korbes ile onun etrafında dönüp duran Carl Schummel, Peter ile Ludwig9 van Holp, Jacob Poot ve heybetli Voostenwalbert Schimmelpenninck adının keyfini süren oldukça ufak yapılı bir oğlan vardı. Bunlar haricinde neredeyse yirmi çocuk daha şenlik alayını andıran bu grubu oluşturuyordu ve her biri heyecan ve coşkunun esiri olmuş gibi görünüyordu.

      Kuvvetlerinin son demine kadar, kanal boyunca bir aşağı bir yukarı yaklaşık yarım mil alanda paten kayıyorlardı. Aralarından en hızlıları, bazen kollarını kavuşturmuş hâlde kanaldan kasabaya sakin sakin kayan mağrur bir avukatın ya da hekimin tam burnunun dibinden süratle geçerken görülüyordu. Zincir oluşturmuş kayan kızlar, altın topuzlu bastonu havada, nefes nefese Amsterdam’a doğru yol alan şişman, ihtiyar belediye başkanı kendilerine doğru yaklaşınca ayrıldılar. Belediye başkanı sağlam kayışlarından, ayağının üst kısmına doğru kıvrılan göz alıcı demirlerine varıncaya dek oturup seyretmeye değer yaldızlı patenleriyle, yoldan geçen genç kızlar ona selam verme şansına nail olursa ancak şişman gözlerini biraz aralar, fakat dengesini kaybedip düşme korkusuyla selamlarına karşılık vermek için eğilmeye cesaret edemezdi.

      Sadece eğlence arayanlar ya da yüksek mevkiden varlıklı adamlar yoktu kanalda. Yorgun gözlerle dükkânlarına veya fabrikalara giden emekçi adamlar, mallarını başlarının üzerine yerleştirmiş giden pazarcı kadınlar, yüklerinin ağırlığıyla belleri bükülmüş işportacılar, yolda giderken bir yandan da birbirlerini dürtükleyen saçları tarak görmemiş uykulu suratlarıyla denizciler, belki de son nefesini vermekte olan birinin ölüm döşeğine bir an önce varmak için süratle kayan din adamları ve en nihayetinde de çantaları omuzlarında, uzaktaki mektebe doğru süratle ilerleyen bir grup okul çocuğu da vardı. Perişan görünümlü at arabası kanalın kenarına toslayıp kalmış, kalın kıyafetlere sarıp sarmalanmış bir çiftçi haricinde herkes paten giyiyordu.

      Bu parlak renkler karmaşası, bitmek bilmeyen hareket ve güneşin ışıklarını yansıtan patenlerin ışıltısı arasında neşeli dostlarımızı unutuyorduk neredeyse. Kasabaya doğru akan insan selinin önünden çekip aldıkları güzel bir kızın etrafını sarıp, kanaldan geçenlerin önünden sıyrılarak bir kenara çekilmeselerdi ve her kafadan ayrı bir ses çıkmaya başlamamış olsaydı bu grupta tanımamız gereken başka biri kalmamıştı.

      “Katrinka!” diye seslendiler hep bir ağızdan. “Duydun mu? Evet, müsabakayı? Senin de katılmanı istiyoruz!”

      “Ne müsabakası?” diye sordu Katrinka gülerek. “Hepiniz aynı anda konuşmayın lütfen, anlayamıyorum.”

      Hepsi bir anda susup sözcüleri addettikleri Rychie Korbes’a çevirdiler bakışlarını.

      “Ne müsabakası?” dedi Rychie. “Meurouw10 van Gleck’in yaş gününde, yani ayın yirmisinde büyük bir paten müsabakası düzenlenecekmiş. Hilda’nın işi. En iyi patenciye de şahane bir ödül verilecekmiş.”

      “Evet!” diye çınladı yarım düzine ses aynı anda. “Bir çift güzel, gümüş paten… Kesinlikle muhteşem. Hem de… Gümüş zilli, tokalı; çok da güzel kayışları varmış!”

      “Zilleri olduğunu kim söyledi?” diye sordu soyadı kendinden büyük ufaklık.

      “Ben söyledim, Voost.” diye cevapladı Rychie.

      “O zaman zilleri var.” “Hayır, olmadığına eminim.” “Öyle mi, nasıl bu kadar eminsin?” “Üzerinde ok var.” “Ama Mynheer van Korbes anneme öyle söylemiş, zilleri varmış.” diye hep bir ağızdan konuşuyordu heyecanlı güruh. Ancak Mynheer Voostenwalbert Schimmelpenninck, kararlı bir sesle konuyu nihayete erdirdi:

      “Hiçbirinizin bir şey bildiği yok; patenlerin üstünde zil emaresi bile yok, aslında…”

      “Tabii tabii!” diye karşı çıkan sesler yankılanmaya başladı buz üstünde.

      “Kızlar için olanın üstünde zil olabilir.” diye araya girdi Hilda alçak bir sesle. “Fakat oğlanlar için de yanlarına ok işlenmiş bir çift olmalı.”

      “İşte! Demedim mi ben?” diye çığlık attı tüm gençler aynı anda.

      Katrinka şaşkın gözlerle bakıyordu onlara.

      “Kimler yarışacak?” diye sordu.

      “Hepimiz.” diye cevapladı Rychie. “Çok eğlenceli olacak! Sen de katılmalısın mutlaka, Katrinka. Ama şimdi okul vakti, öğlen konuşmaya devam ederiz. Ah! Elbette sen de katılacaksın.”

      Katrinka hiçbir karşılık vermeden tek ayağı üzerinde zarafetle döndü ve nazlı bir gülüş göndererek “Son zili duymadınız mı? Yetişin bana!” diye mektebe doğru atıldı, göz açıp kapayıncaya kadar kanal üstünde yarım mil gitmişti bile.

      Hepsi apar topar peşinden koştu kızın, ancak boşuna emek harcıyorlardı; gözlerinde ışıltılar dolaşan, nazlı gülüşlü sevimli yaratık, güneş altında parlayan altın saçları ardında hülyalı hülyalı dalgalanırken arkasından gelenlere galibiyet yüklü bakışlarıyla bir göz atıp süzülerek uzaklaşmıştı bile.

      Güzel Katrinka! Gençlik ve sıhhatle dolup taşan, hayat dolu, neşeli, kıpır kıpır Katrinka! Önceleri şöyle bir uğrayıp geçen hayalinin, o gece, bir oğlanın rüyalarını süslediğine şaşmamak gerek! Yıllar amansızca geçip de bu muhteşem varlığın kendisinden kopup sonsuza dek uzaklaşmasının, bu oğlan için en karanlık vakit olacağını söylemeye ne gerek var!

      IV

      HANS İLE GRETEL ARKADAŞ EDİNİYOR

      Öğlen vakti gelince küçük dostlarımız kanalda bir saatlik bir idman yapabilmek için okuldan dışarı dalga dalga dökülmeye başladı.

      Kaymaya başlayalı henüz birkaç dakika olmuştu ki Carl Schummel dalgacı bir ifadeyle Hilda’ya döndü:

      “Buz üstündeki şu hoş çifte bak! Küçük paçavralılar! Patenleri de pek güzelmiş; eminim kraldan hediyedir.”

      “Azimli yaratıklar.” dedi Hilda nazik bir sesle. “Öyle tuhaf şeyler üzerinde paten kaymayı öğrenmek pek zahmetli olmuştur. Yoksul köylüler olduklarını sen de biliyorsun. Muhtemelen patenleri oğlan kendi yapmıştır.”

      Carl biraz da olsa mahcup olmuştu.

      “Azimli olabilirler, ama paten kayarken oldukça güzel başlayıp ani bir savrulmayla bitiriyorlar. Kanımca, senin yeni staccato11 patenlerin gibi patenlerle daha iyi kayabilirler.”

      Hilda memnun bir gülüşle yanından ayrıldı. Küçük bir yarışçı güruhuna karışıp her birinin yanından süzülerek geçti ve hevesli bakışlarla paten kayanları izleyen Gretel’in yanında durdu.

      “Adın