M. Turhan Tan

Krallar Avlayan Türk


Скачать книгу

olan halkın hemen hepsi, Meryem’in nasıl bir alayla teşrif edeceğini düşünmekten geri kalamıyorlardı. İsa’nın aziz anası sellemehüsselam25 mı inecekti?..

      Böyle bir gelişi o büyük şahsiyetin şerefine layık göremiyorlardı. Mutlaka ve mutlaka bir alay bekliyorlardı. Mesela en önde düdük öttüren kızlar, arkada davul ve dümbelek çalan, yine kanatlı oğlanlar, onların ardında güvercinlerin çekip yürüttükleri nurdan yapılma bir araba ve arabanın içinde Meryem!..

      Dimetokalıların çoğu böyle bir alay bekliyordu. Pek zühdi telakkiler besleyen bir zümreyse o aziz kadının temiz bir kaftana sarılarak tek başına teşrif edeceğini umuyordu. Bütün hayatını yalın ayak ve yarı çıplak geçirmiş olan Meryem Ana’nın gökte âdetini bozmuş olmasına, o zümre, ihtimal veremiyordu. Onların kanaatine göre Filistin çöllerini yıllarca lagar bir eşek üzerinde dolaşan, üstüne kara bir gömlekten başka bir şey giymeyen, beline ancak bir ip kuşak saran İsa gibi anası da sade görünmeye mecburdu.

      Nihayet güneş tam zeval noktasına geldi ve o birkaç bin insan tamamıyla sessizleşti. Kimse artık nefes almıyordu. Yüreklerin çarpması bile o dinî ve büyük dakikanın şerefine sanki durmuş gibiydi. Orada, o geniş tarlada yalnız gözler yaşıyordu ve bu gözler, en derin bir heyecan içinde gökleri emiyordu.

      Prens boynunu bükmüştü, ellerini birbirine kilitleyerek tuhaf bir vaziyet almıştı. Prenses Mari, solgun dudaklarını ısırarak gökyüzünü gözetliyordu, papazlar, dillerinin ucuna dua sıralıyordu. İşte bu dekor içinde boğuk bir ses duyuldu:

      “Yere yatınız, duaya başlayınız.”

      Prensle prenses bu sesi tanıdılar ve tereddütsüz, yüzlerini toprağa yapıştırdılar. Papazlar biraz şaşırmış olmakla beraber asil kumandanla karısını taklit etmekte gecikmediler, sakallarını yere yaydılar. Bir kısmı sesin garabetinden şaşalayan ve bir kısmı o sesi duymayarak kumandanla papazların durumundan belinleyen26 halk, bir müddet ayakta kaldılar. Sonra önlerindeki örneğe uyup ve birbirlerine de örnek olup toprağa uzandılar.

      O kalabalık arasında ayakta kalan üç kişiydi: Kara Abdurrahman, Sevindik, Emanoel. Abdurrahman’ın secdeye düşmemesi tabiiydi. Çünkü vazife görüyordu. Sevindik o emrin kendisine taalluk etmediğini biliyordu. Emanoel’se Sevindik’e uyarak ayakta kalıyordu.

      Abdurrahman, kısa bir lahza, bu alık kütleye baktı ve şimdiye kadar yaptığı gibi karnından konuşmayı bırakarak kendi gür sesiyle haykırdı:

      “Meryem, beş dakika secdede kalmanızı istiyor. Onun sesini işitir işitmez kalkınız, mübarek yüzünü görünüz.”

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Teeddüp etmek: Utanmak, sıkılmak. (e.n.

      2

      Tenezzüh etmek: Gezinti yapmak, gezinmek. (e.n.)

      3

      Gülbank: Bir toplulukça hep bir ağızdan ezgili biçimde söylenen kalıplaşmış tekbirlere, dualara verilen ad. (e.n.)

      4

      Hamaset: Yiğitlik, kahramanlık, cesaret. (e.n.)

      5

      Palaz: Kaz, ördek, güvercin vb. bazı kuş yavrularının civcivlikten sonraki durumu. (e.n.)

      6

      Eski Türklerden birçoğunun “Kara” lakabıyla anılmalarına belki hayret eden bulunur. Bunun sebebi esmerliğin şarkta pek makbul olmasından başka bir şey değildir. Türk kudretinin nüfuzu altında yetişen meşhur Acem şairi Hafız bile sevgilisinin esmerliğiyle iftihar eder ve şöyle der:

      An siyeh çerde ki şirini-i âlem ba ôst

      Çeşm-i mey-gün leb-i handan dil-i hurrem ba ôst

      Birçok Türk uluları bu lakabı -kıvanç duyarak- taşımışlardı. Karesi (Kara İsa), Kara Yusuf, Kara İskender, Kara Yülük gibi. Türkler bu sıfatı araziye ve kasabalara vermişlerdir: Karacadağ, Karahisar gibi!

      Kızgın güneşler altında -bütün bir hayat- pala sallamış ve gaza aşkıyla, ülke ülke dolaşmış olan kahramanlara, esmerlikten başka renk nasıl yakışmazsa halkın idraki için de bu renge hayran olmamak yakışık almazdı (Kara şiddet, ululuk, büyüklük ifade ettiği gibi yön de gösterir: Karadeniz). (y.n.)

      7

      Tarraka: Gümbürtü. (e.n.)

      8

      Dümdar: Artçı. (e.n.)

      9

      Çempe yahut Çempi veya Çemni, Nara Burnu’nun karşısındadır. İlk fatihler devrinde bu kaleye verilen isim Virancahisar’dı. Sonraları orada Gündüz Alp’in oğlu Akbaş’ın (Akdemir Bey) defnolunması üzerine köyün ismi Akbaş’a çevrilmiştir.

      Çempe’nin alınışı kitaplarda başka türlü yazılıdır. Tam tarih bakımından -evvelce de söyledik- Türklerin Rumeli’ye geçişleri hem tekerrür etmiş bir hadisedir hem gemi iledir. Salla geçiş son müverrihlerce kabul olunmuyor. Fakat o devrin gaza iştahından ilham alınarak ve müspet harikalar göz önünde tutularak o iştaha ve o harikalara mülayim surette ileri sürülen tasavvurlar hoş görülmelidir. (y.n.)

      10

      Savlet: Şiddetli saldırı, hücum. (e.n.)

      11

      Feridun Bey münşeatı, c. 1, s. 71.

      12

      Mahruti: Konik. (e.n.)

      13

      Tegaddi etmek: Gıdalanmak, beslenmek. (e.n.)

      14

      Bürhan: Delil. (e.n.)

      15

      Melahat: Güzellik, yüz güzelliği. (e.n.)

      16

      İsterato pedark, eski Bizanslılarda başkumandan, serdar demekti. (y.n.)

      17

      Şeamet: Uğursuzluk, kademsizlik,